Natasha, gözlerinin hafifçe araladı. Doğrulmaya çalıştı, "Beyler, biz," dedi ve caddenin ortasındaki yüzüne ışık vurmasına neden olan alev almış kamyoneti ve uçak enkazını gördü. "Biz, ne yaptık?"
Matt, ne yapacağını bilemiyordu. Kızı fark edince Natasha ne tepki verecekti? "Her şey iyi olacak Natasha, sakın endişelenme," dedi, ancak buna kendi de inanmıyordu ki.
Natasha, kızı üvey olmasına rağmen annelik iç güdülerinin verdiği hislerle beraber, eli kızının yanağına gider gitmez, bir terslik olduğunu anladı. Başını eğip, kucağındaki kıza baktı. "Ava, Ava?" dedi ve yanağına koydu elini, ardından elleri hafiften titremeye başladı. "Nefes almıyor, Tanrım..."
Clint, Natasha'ya yanaştı ve elini kaldırıp, saçına doğru yaklaştırdı kadının, dokunmak istiyordu ama yapmıyordu da bir yandan. "Natasha, lütfen, sakin kalmaya çalış," dedi ancak kalamayacağını o da biliyordu.
"Nefes almıyor," dedi Natasha sesi gitgide kısılarak. "Nefes... Nabzı..."
Clint'in gözleri, Natasha'nın siyah eldiven geçirmiş olduğu ellerine kaydı. Sağ elini sıkmış, yumruk yapıyordu, diğer eliyle ise Ava'nın sarmıştı kendine sımsıkı. Başını öne eğen kadın, yüzünü iki adamdan da gizlemeye çalışırmış gibi eğdi başını ve saçlarının ardına sakladı.
"Hepsi onun yüzünden," dedi ağlamaklı bir sesle. Başının hafif hafif sarsılmasından Matt ve Clint kadının ağladığını anladılar.
İkisinin de yüreği paramparça oldu. Özellikle Clint, Natasha ile bu kadar anısı varken, onu mutluyken, gözlerinin mutluluklar parıldadığı zamanları görmüş biri olarak, şimdi kadının yaşlarla parıldayan gözlerini saklamaya çalışması bütün düşüncelerini alt üst etmişti.
Natasha, Ava'yı yere yatırdı, alnından öpüp saçlarını okşadı. "Kızım... Senle çok mutlu bir hayat sürecektik," dedi. Konuşamıyordu, boğazı düğümlenmiş kadın bir laf daha etmek için kendini zorluyordu. Kasılmaya ve titremeye başlamıştı. Soğuktan veya korkudan değildi. Tamamen saf acıydı kasılmasının sebebi.
Üvey olsa bile evlat olarak saydığını kaybetmek. Onun kalbini atmadığını duymak, teninin gitgide beyazlaştığını görmek, hareket etmemesi, gözlerini açamaması. Natasha bunları gördükçe bir şey demeye uğraşıyor ama iç çekmekten başka bir şey yapamıyordu.
Matt, diğer yerde ne olduğuna kafasını vermek istedi. Duyularını kavganın olduğu yere yönlendirince. Wanda'nın da nefesinin değiştini duydu. Kız uyanıyordu yani. Ancak, en son delirdiği zaman, bir lafıyla Avrupa'daki mutantların yüzde altmış ikisini yok etmiş bir kadın, şimdi kızını kaybedince ne kadar delirirdi hiçbir fikri yoktu avukatın.
Kavga sırasında ise, Peter, Frank'i ağlarıyla sarmaya çalışıyor ancak Frank bıçaklarıyla ağı sürekli kesiyordu. Bir yandan da Bucky'le dövüşüyordu. Gerçekten yetenekliydi Punisher, bunu iki adama da orada tekrardan kanıtlıyordu.
Ancak, Bucky ile Frank'in girdiği bıçaklı kavga, onca manevra, onca karşı saldırının ardından, öyle bir pozisyonda kitlendi ki, ikisi de aynı derecede risk altında kalmıştı.
İkisinin de bıçak tutan kollarının bilekleri kesiştiği için, yüzlerine doğru bıçakları daha ittiremiyorlardı. Bilekleri, kesiştiklerinden dolayı 'x' harfi gibi görünüyordu. Bıçakları ittirip, karşısındaki adam yüzünü bıçakla deşmekti ikisinin amacı. Ancak güçleri birbirine yakın olduğu için, kimse kimseyi bıçaklıyamıyor, öyle kilitlenip kalıyorlardı.
Birbirlerinin suratlarına öfke ve kinle bakıyorlardı. Frank, dişlerini gösterip, yırtıcı bir hayvan gibi boğazından kükreme gibi sesler çıkartıyordu. "Öleceksin, Barnes," dedi dişlerinin arasından.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Ağı || Marvel
FanficNew York'da yaşayan suikastçılar arasında her yılda bir bir yarışma düzenlenir. Adı Ölüm Ağı'dır ve Kingpin suikastçılar arasından birini rastgele seçer. Diğer suikastçılar ise onu öldürmeye çalışır. Bu sefer ki hedef Natasha Romanoff'dur ancak Nata...