buse

23 2 1
                                    

1 saat önce...

Adımlarım bos sokaktaki duvarlar sayesinde yankı yaparken sırtımdaki çantayı düzleyip derin bir ic çektim. Ne yapacağım konusunda aklimda çeşitli fikirler yürüturken sokağın hemen sonundaki SARMAŞIK kafe dikkatimi çekti. Fazla kalabalık değildi ama populer olduğu her halinden belliydi.
Açik tersasına konulmuş olan onlarca masa vr sandalye... girişi süsleyen sarmaşıklar... siyah ve koyu yeşilin hakim olduğu pahali bir kafeden başka iç ısıtan bir görüntüsü vardı. İcerdeki 6 7 garson siparişleri yatiştirmek icin bir çaba içindeyken müşteruler ise hicbir şey yokmuş sanki hayat sadece onlarınmış gibi umursamaz ve kendinlerinden geçmiş hoş bir hava içinde sohbet ediyolardı.
Sırtimdaki çantayı bir kez daha düzleyip kafeye ilk adımı atıp işimi bitirdikten sonra kolayca kacabileceğim bir köşe aradım. Açık terastaki en köşeye gidip koyu yesıl sandalyeye yerleştim. Sırtımdaki çello çantasını hemen yanımdaki sandalyeye oturttururken icimdeki gülme isteğini dizginledim.
"Be alırdınız?"
Duyduğum sesle başımı kaldırdım. Hiç de garsona benzemeyen benim yaşlarimda biri tam dibimde durmus ona cevap vermemi bekliyodu. Ona tuhaf tuhaf bakarken bakışları altinda ezildiğimi hissedip cebimden telefonumu çıkardı.

Su Yazıp ona gösterdim.

Başıyla onaylayıp yanımdan ayrılirken  her zamankinden daha değisk bise vardı. Ellerim titriyordu! Korkmuşmuydum yoksa? Ama neyden korkacaktım ki? Vücudunu saran dövmelerden mi? Yoksa yüzünü delik deşik eden piercingler miydi? Yoksa yüzünün bir kısmıni kapat saçlarının bende bıraktiği ürkütücü havası miydi?

Önüme konulan su ile birlikte kendime gelirken garsonun yüzune bile bakmadan suyu alip tek dikiste bitirdim.
"Buraya sadece su içmek için geldiğinize emin misiniz?" Elimden geldiğince bakışlarimı sert yapmaya çalişirak
Bakışlarimı tekrardan ona çevirdim. "Yani... sadece su mu isterdiniz?"diye mırıldandı.
Zafer kazanan bir gülüşü dudaklarımın kıyılarina yerleştirirken omzumda oturmuş olan küçük kız çocuğuna Çak yaptım.
Ilk aşamayi geçtiğime göre biraz daha kafenin dolmasını bekledim.

Aradan yaklaşık 15 dakika geçmişti ve o garson çocuğun bakişlarini her saniye üzerimde hissetmiştim.
Kafeye kalabalık bir grup gelince derin bir iç çekip çellomu sandalyenin üzerinden aldım.

İşte başlıyoruz...

Çelloyu çantasından çıkartıp bacaklarımın arasına yerleştirip sapinı omzuma dayadım. Bekledim. Insanların bana bakmasını bekledim. Bir kaç gözün dikkatini çekmişken bir kaç gözun daha dikkatini çekmek için parnaklarımı hafifce tellerin üzerinde gezdirip yumuşakça esnettim. Tellerden tiz bir ses cıkarken telerin çıkardığı o muhteşem ezgi kafenin duvarlarında yankılanmıştı...
Şimdi tüm gözler üzerimdeydi.

Derin bir ic cekio çelloyu omzumdan ayırıp mesafe bıraktım. Arşeyi alıp avcuma biraz mesafe bırakarak
baş parmağımın  alt kısımınıda  diğer dört parmağımı da üst kısımda duracak şekilde tuttum. Parmaklarım ne çok yakındı ne de çok uzaktı.

Arşeyi hafif darbelerle tellere sürtüm... sonra huzlandim hizlandim... ezgilerin arasinda kaybolup giderken parmaklarım tellere yaptiği baski sonucu  birazcik ağrıyordu.
Aradan ne kadar süre geçti hiçbir fikrim yoktu... arşeyi tellere sürterken son noktayi koyup kapanmış olan gözlerimi açtım.

Müşteriler bana şaşkınla bakarken ben çoktan çelloyu çantasına koymuş ayaklanmıştım.
"Yakalayın şunu!"
Duyduğum sesle birlikte terasın korkuluklarindan  kaldırıma atladım.
Işte simdi başliyoduk...

×××

"Vaay burdasin demek" alaycı sesi bir kez daha kulaklarımı doldururken bekir anlamayan bakişlarını üzerimizde gezdirip ne olduğunu anlamaya çaba gösteriyodu.

Yutkundum.

Beni polise vermek icin gecerli bir sebebi vardı.
Kacmali miydim? Yoksa kalip olan bitene göz mü yummalıydım?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Mar 05, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sessizlik AlfabesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin