Bölüm 11-Diyalog

627 17 13
                                    

"Neden burdayım?"

Sorulabilecek onlarca soru arasından açıklanması en zor olanı seçmişti, ona verdiğim dürüst cevap ile tatmin olmayacağını biliyordum. Yine de denemekten zarar gelmezdi:

"Çünkü ben öyle istedim."

"Bunun hiçbir mantığı yok."

"Mantıklı olması gerekmiyor."

Şimdi biraz daha rahat görünüyordu, bu da ilginçti. Ne tür bir insan kaçırılıp, kendini tanımadığı bir yerde, yatağa kelepçeli bulup da korkudan titremezdi? Normal bir hızda nefes aldığı görülüyordu, yüzünde herhangi bir korku veya şok ifadesi yoktu. Yalnızca arada birkaç saniyeliğine belirip kaybolan bir sinir ifadesi.

"Söylesene Jase, neden sakinsin?"

"Sakin değilim."

Bu kısımda gülümsemekten kendimi alamadım, Xai buna bozulmuş bir şekilde bağırarak konuştu:

"Bana bir kez bile gülmedin ama!"

Jase'e odaklanmışken Xai'nin yanımda durduğunu unutmuştum, bunu saklayarak kendimi toparladım. Ardından gözüm saate ilişti.

Jase'in eşyalarını almak için planladığım saati belirgin sebeplerden ötürü ileriye ertelemiştim, hiç kimsenin ortalarda olmadığı bir saate. Ve o saate yarım saat kalmıştı. Ayağa fırlayıp Xai'yi odanın dışına çektim ve fısıldayarak konuştum:

"Eşyalarını almak için biriyle buluşmam lazım, arabayı ödünç almam gerekecek, Jase'e benim için göz kulak ol."

"İyi ama benden korkuyor."

"O zaman ondan uzakta dur."

Cevabını beklemeden koşarak garaja indim ve arabayı çalıştırdım, hızlı gitmem gerekecekti.

Buluşma yerine ilk ben varmıştım, sarmaşıkların arasına girip beklemeye koyuldum. Benden 2 dakika sonra da o gelmişti, mümkün olduğunca alçak bir sesle dikkatini çektim:

"Hey."

Beni fark edince o da sarmaşıkların arasına girip kamufle oldu, elinde 2 tane çanta vardı. Onları aldıktan sonra içinde para olan çantayı ona verdim. Çantaları elime alıp çıkacakken beni durdurup etrafına baktı:

"Onu öldürmeyi falan düşünmüyorsun değil mi?"

"Ne? Onu öldürecek olsam bunca zahmete girmek yerine yemekhanede içeceğine zehir atardım."

"Doğru."

"Bunu şimdiden söylüyorum, polisler okula gelecek ve oda arkadaşın olduğu için seni de sorgulayacaklar. Bunun farkında olarak kabul ettin anlaşmayı değil mi?"

"Elbette, yakalansam da kaybedecek hiçbir şeyim yok zaten. Ne ailem ne de akrabam. O yüzden senden bahsetme zahmetine bile girmezdim."

"Pekala, bu sözüne güveniyorum."

Aslında güvenmiyordum, hem de hiç. Ama bunu söylersem iyi olmazdı. Sarmaşıkların arasından çıkıp arabaya doğru yöneldim. Etrafta tek bir insan yoktu, ışıklar bile sönmüştü. O yüzden bulunduğum sokaktan çıkıncaya kadar arabanın farlarını yakmadım, hiçbir şeye çarpmamış olmam tamamen şanstı.

Eve varıp arabayı garaja park ettim, bagajdan çantaları aldıktan sonra hızlı adımlarla Jase'in odasına doğru koşturdum. O ikisini yalnız bırakmak iyi değildi, üstelik problemin ne olduğunu da bilmiyorduk.

Odaya girdiğimde Xai, Jase'ten yaklaşık 3 metre ötede sandalyede oturuyordu, beni görünce gülümsedi:

"Ona en fazla 3 metre yaklaşmama izin veriyor. Çok samimi."

"Görebiliyorum, baya kaynaşmışsınız."

Elimdeki iki çantayı da Xai'ye uzattım, açıklama yapmamı bekliyordu her zamanki gibi.

"Onun eşyalarını sen yerleştir, ben alt katta olacağım. Ve hayır, neden sen yerleştiriyorsun soramazsın."

Alt kata inip siyah koltuklardan birine uzanıp, sarı yastığa kafamı koydum. Son zamanlarda hayatımda çok fazla hareket vardı, eskiden olsa bunların hiçbiri mümkün olmazdı. Eskiler...geçmişi hiçbir zaman sevmedim zaten.

Eskiden özgüveni düşük, terslenme korkusu ile hiçkimse ile konuşamayan biriydim. İlk sohbeti başlatmaktan korkardım, biri benle konuşmaya çalışınca kekelerdim.

Ve şimdi? Bir insan kaçırdım, güçlü bir yardımcı edindim ve sağlam bir anlaşma yaptım. Üstelik her şeyini, en ufak detayını bile kusursuzca işledim. Gerçek potansiyelimi fark etmek neden bu kadar zaman aldı bilmiyorum ama, her bakımdan uç noktaya ulaşmıştım.

Sık sık olduğu gibi düşünce denizimde kaybolmuş olmalıyım ki gözlerimi açınca üstümde, daha önce orda olmayan bir battaniye gördüm. Kesinlikle uyuyakalmıştım. Xai tekli koltuklardan birinde garip bir pozisyonda oturmuş, kitap okuyordu.

Doğrulup battaniyeyi üstümden attım, Xai uyandığımı fark edip kitabını kapattı.

"Yorgunluktan uyuyakaldın demek?"

"Nadiren oluyor. Jase?"

"O da uyuyakaldı."

"Senden neden korktuğunu öğrenebildin mi?"

"Hayır, ne zaman onunla konuşmaya çalışsam ya cevap vermiyor ya da uzaklaşmamı söylüyor."

"Saatin var mı?"

Siyah kazağının kolunu yukarı doğru sıyırıp kol saatine baktı:

"05:57"

Ayağa kalkıp banyoyu bulana kadar alt katı gezdim, daha sonra yüzümü yıkamaya koyuldum. Xai'nin ayak sesleri yaklaşıyordu, yüzümü kurulayıp aynaya baktığımda arkamda olduğunu fark ettim. Kapı çerçevesine yaslanmıştı, benden daha yorgun görünüyordu.

"Xai,biraz uyumalısın."

"Ya sen?"

"Ben uyumadan gideceğim okula."

Yanına gidip karşısındaki kapı çerçevesine yaslandım, birkaç saniye konuşmadan birbirimize baktık. Sessizliği bozan o oldu:

"Bütün bu karmaşa, üstüne birkaç saatlik kalitesiz bir uyku. Ama yine de tamamen yenilenmiş görünüyorsun."

"Günlük 1-2 saatlik uykuya alışmış bir bünye ile zor olmuyor."

Salona doğru gitmek üzere arkamı döndüm, bir yandan da konuşuyordum:

"Sen hiç uyumadın değil mi? Yarın okulda nasıl uyanık kalacaksın? Gitmezsen şüpheli olur, gidip uyuklarsan da şüpheli olur. Nedenini biliyorsun değil mi?"

"Elbette. Merak etme, birkaç şişe enerji içeceği ile hiçbir sorunum kalmayacak. Peki Jase'i tek başına bırakmak ne kadar doğru?"

"Sadece okul çıkış saatine kadar uyumasını sağlarız. Ben öğleden sonra gelirim. Sen normal saatinde gel."

"Pekala."

Xai salondaki televizyonu açtı, kumandayı onun elinden kapıp bir çizgifilm kanalı açtım. Saf bir şaşkınlık ifadesi ile bana bakıyordu:

"Ne? Ciddiyim diye çizgifilm sevemez miyim?"

Hafif bir kahkaha attı ve okul saati gelinceye kadar çizgifilm izledik, şu andan sonra hayatım daha güzel bir yön alacak gibiydi.

Sosyopatın SaplantısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin