Kapının açılmasıyla ikimiz de irkildik.
Sanırım şimdilik bu gergin ortamdan kurtulmuştum. Eğer hala gülmeyi başarabilseydim, büyük ve gergin bir kahkaha atıyor olurdum. Şans bu defa benden yanaydı."Hey Gerard, nasıl oldun bakalım?"
Gelen müdürdü ve az önce bana karşı kullanmakta çekinmediği sert yüz ifadesinden eser kalmamıştı.Tabii ki öyle olacaktı, karşısında sevgili Gerard vardı.
Gerard onun gururuydu.
Okula getirdiği ödüller için ona minnettardı.Ve bense, bense okulda insanlara öldürücü bakışlar atmaktan başka işi olmayan, gözüne kalem çektiği için öğretmenlerinden sürekli azar işiten, hiçbir şeyde yeteneği olmayan o çocuktum.
Beş para etmez, varlığı yokluğundan daha çok sorun yaratan o çocuk.
Müdürün gözdesinin suratına defalarca yumruk indiren o çocuk.
"Gayet iyiyim, ilginiz için teşekkür ederim." Gerard'ın bakışları bana yöneldi, mahçup bir şekilde gülümsedi. Bu kötü bir şeyin habercisiydi, biliyordum. "Biz de tam nerede yemek yesek diye konuşuyorduk. Bir öneriniz var mı, ne dersiniz?"
Müdür Gerard'ın söyledikleri karşısında şaşkınlığını gizleyemedi. Tıpkı benim gibi.
Yemek için bir yer mi arıyorduk? Bir yemek için sözleşmiş miydik ki?
Ona ne saçmalıyorsun sen bakışları attım ancak o benimle gözgöze gelmemeyi tercih etti.
"Bilemiyorum çocuklar," Müdürün ne olduğunu çözemeyen bakışları bir benim bir Gerard'ın üzerinde gidip geliyordu.
Iki dakikada nasıl böyle sıkı fıkı olduğumuzu sorguluyor olmalıydı.
"Hiç dışarıda yemek yiyecek kadar vakte sahip olmadım, bu konuda size yardımcı olamayacağım ancak herhangi bir şikayet" şikayeti vurgulayarak Gerard'ın gözlerinin içine baktı. "meselesinde elimden geleni yaparım."
Evet, gerçekten de elinden gelen her şeyi yapardı.
Gerard güven verici gülümsemesini gözler önüne serdi. Bazen gerçekten sevimli olabiliyordu. Birkaç saniyeliğine. Sadece birkaç saniyeliğine.
"Şu anki tek şikayetim Frank'ın beni ekmesi olur." Bana baktı ve hınzırca açılmış gözleriyle müdürü işaret etti. Bunu müdürün göremeyeceği bir açıdan yapmıştı. Ne yani, beni tehdit mi ediyordu?
"Bu beni gerçekten üzerdi."Şimdi tamamen müdürün tehditkar ve Gerard'ın arsız bakışlarının esiriydim.
"Böyle bir şey yapmazsın, değil mi Frank?" Yapar mıydım? Elbette yapardım.
"Elbette hayır." Dedim, tebessüm etmeye çalışarak "Yapmam."
"Güzel! O zaman çıkıyoruz?" Gerard istediği oyuncağı elde eden bir çocuğun sevincini yaşıyordu.
Bense onun tam tersiydim.Gerard'la geçen bir gün düşüncesi, korkunçtu. Beni evine götürüp, çıplak resmimi çizmek isteyeceğine dair şüphelerim vardı. En azından okuldan bir ders önce çıkabildim, diye kendimi rahatlatmaya çalıştım.
Müdürün bana 'sakın berbat edeyim deme' bakışları ve okuldakilerin garip fısıltılarıyla okuldan ayrıldık. Insanlar şu an şöyleydi: Bunlar az önce yumruk yumruğa değil miydi? Ne ara bu kadar sıkı fıkı oldular?
İnanın ben de bilmiyordum.
Gerard yanımda yarım ağız sırıtıyor ve ben hiç olmadığım kadar huzursuz hissediyordum. Bu neşesi beni sinirlendiriyordu, nasıl olur da bu kadar mutlu olabilirdi? Kaşını ve dudağını patlatmış birini teşekkür yemeğine mi çıkaracaktı? Onu gerçekten anlamıyordum.
Ve sinirlendiğim bir diğer nokta ise, Gerard'ın nasıl bu kadar duyarsız olabildiğiydi. Evde hasta bir annem vardı ve benim onu asla yalnız bırakmamam gerekirken, okuldan atılma riskine girmemek için sırnaşık ve kızıl saçlı bir çocukla yemeğe gidiyordum.
Bir de en az müdürün bahsettiği kadar parlak gözleri, harika kıvrımlara sahip pembe dudakları ve yüzünün ortasına koyulmuş sevimli bir noktayı andıran burnu vardı.
Onu bir sapık gibi incelediğimi ancak bir kadına çarptığımda fark edebildim. Gerard bunu fark etmiş olacak ki dudaklarını birbirine bastırarak kıkırdadı.
Utanmıştım.
Resmen beni kendini dikizlerken yakalamıştı.Onaylamayan bakışlarla bana bakan kadından özür diledikten sonra hala sırıtmakta olan Gerard'ın yanına ulaştım.
"Ben pizzacı diyorum, uygun mu?" Bu sinir bozucu keyfini bozacak kelimeler arıyordum ancak bir türlü bulamıyor, bulsam da dudaklarımdan dökemiyordum.
Onun neşesinin içten içe beni de neşelendirdiğini kendime itiraf edemiyordum.
"Her neyse." Dedim basitçe.
Başıyla onayladıktan sonra hafifçe belime dokunarak beni başka bir sokağa yönlendirdi.Tenimde yarattığı his farklı ve şaşırtıcıydı. Bir yıldırım, belki bir çiçeğin yeşermesi ve belki de küçük bir çocuğun saçlarında dikkatle gezinen parmaklar gibi hissettiriyordu. Hem nefret etmiş hem de sevmiştim. Onun da aynı şeyleri hissettiği belliydi, yere bakıp aptal aptal sırıtıyordu.
Bu şeyin nasıl sonlanacağı düşüncesi beni tedirgin ediyordu.
Telefonumun cebimde titremesiyle kendime geldim.
Ekranda beliren isme baktım.
Annem.
Bunun tek bir açıklaması vardı.
Yine de kendimi teselli etmeye çalışıyor, yalnızca eve gelirken ekmek almayı unutmamam konusunda beni uyaracağını umuyordum.Ancak ne yazık ki gerçek kaçınılmazdı.
Yutkundum.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
Dünya dönmeyi bırakmış gibiydi, her şey durmuştu.
KulaklarIm çınlıyordu."A-alo" dedim. Yolun ortasında öylece dikildiğimi ancak Gerard'ın bana seslenmesiyle fark etmiştim.
Umurumda değildi.
Sonrasında duyduğum şeyler zaten beni bir daha hiçbir zaman hareket edemeyecek hale getirecekti.
"Frank! Annen fenalaştı, hemen buraya gelmelisin! Çabuk Frank, bu diğerlerinden çok daha farklı, o- o çok kötü Frank, nefes alamıyor."
Biranda her şey üzerime çöküverdi.
Karşı komşunun telaşlı sesi.
Arkadan duyulan annemin nefes almaya çalışan, vahşi bir kurttan farksız hırıltıları.
Önümde dikilip bana sorunun ne olduğunu soran, endişeyle bakan Gerard'ın ela gözleri.
Asfalta düşen ve kullanılmayacak hale gelen telefonum."Frank! Lütfen, cevap ver bana, sorun ne?" Gerard şimdi haykırıyordu.
Ve ben cevap veremiyordum. Dudaklarım kımıldırıyor ancak tek bir ses çıkmıyordu. Zorladım, konuşmaya çalıştım ancak olmuyordu. Tekrar denedim.
Sonunda cılız bir ses Gerard'a ulaştı.
"Annem.""Annen ne? Ne olmuş ona Frank? Anlat bana." Yolun ortasında dikilmiş bu iki gence dik dik bakan ve acelesi varmış gibi görünen kalabalık umurumda değildi. Bağırdım.
"O- o fe- fenalaşmış be- benim eve gitmem ge- gerekiyor." Ne dediğimi bil miyordum, sadece söylüyordum. Aklıma ne gelirse.
"E- evim eski be- beş katlı ve karşı komşumuzun bi-bir kızı var..." Gerard beni susturdu. Bu daha sonra minnettar olacağım ancak şu an için bir şey ifade etmeyen bir hareketti.
"Evini biliyorum Frank, diğer her şeyin gibi." Ve eliyle bir taksiye işaret etti.Bu da önemini sonralardan anlayacağım birkaç şeyden biriydi.
Tamam saçma bir bölüm sonuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerinin Ardındaki Işık ~Frerard
FanfictionBenden nefret mi ediyordu yoksa seviyor muydu, bana işkence çektirmeye mi yoksa iyi davranmaya mı çalışıyordu, bilemiyordum. Onun hakkındaki her şey en az kızıl saçları kadar karışıktı. ve ben bu karmaşayı çözecektim. Frerard fanfic