Eheheh medya eheh
Yeniden.
Okul koridoru.
Kalabalık.
Bunaltı.
Boynumdan süzülen ter damlacıkları.Omzuma dokunan bir el.
"Frank, annen nasıl oldu?"
O değildi.Zorla oynatabildiğim ağzımdan birkaç kelime çıkarabildim. "Daha iyi," sesimi bastıran gürültüye karşın biraz sesimi yükseltmek zorunda kaldım.
"Sorduğunuz için teşekkürler."Müdür bana mahçupça, aynı zamanda içerisinde acıma da bulunan gülümsemesini gönderdi. Onu geri çevirdim. Yapmacıklık şu an ihtiyacım olanlar listesinin üst sıralarında değildi.
"Her zaman Frank, her zaman. Biliyorsun, bir sorunun olursa, ya da dertleşmek istediğin herhangi bir konu, ben her zaman buradayım."
Müdürün bana yapmak istediği şeyi anlıyordum, kendince bana yalnız olmadığımı hissettirmeye, destek çıkmaya çalışıyordu. Okulda o ve Gerard hariç annemin hastalığından haberdar olan kimse yoktu -öğretmenler dahil. Bunu müdürden özellikle rica etmiştim, kimsenin 'şu annesi kanser olan çocuk' deyip bana acıyan bakışlar atmasını istemiyordum. Şayet müdürün de öğrenmesi isteğe bağlı olmamıştı, annem yeni baş gösteren krizlerinden birini geçirmekteydi ve benim acilen okuldan çıkmam gerekiyordu. Ona durumu ixah etmek zorunda kalmıştım. Öylece öğrenmiş ve üstümdeki baskısını az da olsa azaltmıştı. En azından dudağımdaki pirsinge ve göz kalemlerime o abartılı tepkileri vermiyordu artık."Evet, teşekkürler. Biliyorum."
Omzumu dostça sıktı ve uzun okul koridorunda kavga etmekte olan birkaç öğrenciyi bir yandan paylayarak bir yandan yakasından tutarak odasına doğru yönlendirdi.
Tamamen gözden kaybolduklarında, başım her zamanki gibi yerde, hızlı adımlar ve kafamda dönüp dolaşan onca tilkiyle okul dolabımın yolunu tuttum.Oraya ulaştığımda kilidi çevirdim, kulak tırmalayan sesini umursamadan kapağını açtım ve dersin ne olduğunu bilmediğimden yanıma rastgele birkaç kitap aldım.
Gözlerim ben farkında olmadan bir not, bir resim, en azından bir işaret aradı ancak görünüşe göre yoktu. Hissettiğim rahatlamayla karışık bir hayal kırıklığıydı. Gerard'ın bu kadar çabuk pes edeceğini ummuyor, benimle daha fazla uğraşacağını düşünüyordum.
Fakat hiçbir şey olmamıştı ya da henüz olmamıştı, belki de bir şeyler planlıyordu.
Paranoyağın tekisin Frank, dedim kendime. Ne yapacaktı ki? Ne bekliyordun? Bir daha karşıma çıkma dedin, çıkmadı işte.
Tamamıyla dağılmış olan kafamı iki yana sallayıp en az kafam kadar dağınık olan dolabımı zorlukla kapattım. İçindekilerin yanlış dizimi ve tüm o karmaşıklık yüzünden midir bilinmez, okulun en arızalı dolabı bendeydi. Bunu özellikle yapmış olmaları da muhtemeldi. Etrafım nefrete bürünmüş etten duvarlarla kaplıydı. Bu nefretin nedeni hiç öğrenememiştim, ve görünüşe göre ileride de öğrenemeyecektim. Kimsenin gelip yanlış olduklarını düşündükleri şeyler hakkında beni bilgilendirmek gibi bir uğraşı yoktu, ben de üstelemiyordum.
İnsanların sorunları yüz yüze halletmek, çözüm üretmek, bir hatası olmuşsa uyarmak gibi çabaları yoktu. Sadece nefret ederlerdi. Uzaktan uzağa nefret. Aranızda tek bir diyaloğun dahi geçmediği, yüzünü bile bir iki kere görmüş olduğunuz halde birinin size kin besliyor oluşu ne acıydı, aynı zamanda da ne acınasıydı.
Sınıfa ağır adımlarla girdim, hastanede mekik dokuduğum, okulsuz geçen iki telaşlı günün ardından yine buradaydım ve bu hiç doğru gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gözlerinin Ardındaki Işık ~Frerard
FanficBenden nefret mi ediyordu yoksa seviyor muydu, bana işkence çektirmeye mi yoksa iyi davranmaya mı çalışıyordu, bilemiyordum. Onun hakkındaki her şey en az kızıl saçları kadar karışıktı. ve ben bu karmaşayı çözecektim. Frerard fanfic