epilog

435 40 40
                                    

"Frank?" endişe dolu boğuk bir ses kulağımda yankılandı.

"Benim." Uzun süredir bir şey geçmeyen boğazım ve kullanılmayı unutmaya yüz tutmuş ses tellerim dolayısıyla çıkan kart sesime engel olamadım. Boğazımı temizleyip yataktan doğrulurken, tamamıyla uyuşmuş beynim sesin sahibine odaklanmıştı. Neredeyse çıkaracaktım, sadece tek bir kelime daha...

"Tanrım," karşıdaki derin bir nefes verdi, sanki kalabalık bir ortamdaydı ve sesini duyurmakta zorlanacağını düşündüğünden eliyle telefonu dudaklarına bastırırcasına konuşuyordu. "Hangi cehennemdesin Frank?" 

Okul müdürünün küfür ettiğine ilk defa şahit oluyor olmalıydım. 

"Kendi cehennemimde." Müdür sıkıntılı bir şekilde iç çekerken gülmek üzereymiş gibi hissettim. Hala birilerinin nerede olduğumu umursaması, özellikle de bu kişinin okul müdürüm olması epey şaşırmama neden olmuştu.

"Sikik bir ergen gibi konuşmayı kes Frank, bugün seni odamda bekliyor olacağım." Muhtemelen okulda olduğundan sesini olabildiğince kısmıştı ve şimdi neredeyse kulağıma fısıldıyor gibiydi. Bu hisle irkildim ve yüzümü buruşturmadan edemedim. "Bir yıl boyunca girmediğin onca sınav ve dersin yanına kalacağını mı düşündün cidden, çocuk? Seni olgun biri sanırdım." 

"O-oraya gelemem." O okula yeniden adım attığım düşüncesiyle aniden taşa dönüşüp, gözümün önüne gelen görüntülerle bir milyon parçaya bölündüm. "Olmaz, bunu istemeyin. Size daha önce de söyledim ben..." 

Müdür hızla lafımı kesti.

"Sana ulaşmaya çalıştığım her an telefonu yüzüme kapatıp, numaranı değiştirmen yüzünden birbirimizin derdini anladığımızdan şüpheliyim Frank. " Nefesini üfledi. Elini beline koyup sinirle yüzünü kırıştırdığını neredeyse görebiliyordum. "Ancak buraya gelip benimle konuşacağından oldukça eminim, çünkü rica etmiyorum Frank, buraya geleceksin.

Ne zaman bu kadar ağlak bir herif olup çıkmıştım bilmiyordum, ancak müdürün sert sesiyle gözlerimden düşen yaşlar her şeyi açıklıyordu. Yükselen her bir ses, atılan her sert adım... Hepsi oturup saatlerce ağlamam için yeterli nedenlerdi.

Depremde hasarlanan bir tarihi eser gibiydim, her bir parçam zarar görmüştü ancak tadilata giremeyecek kadar yıkılmıştım. Tek fark, ne yıkıldığım için üzülen, ne de onarmama yardım edecek kimselere sahiptim. Belki de bir gecekondu.

"D-deneyeceğim." Titreyen ellerim ve sesim birbirine karışmıştı, müdürün beni duyduğundan emin değildim. 

"Bekliyorum." 

Telefonun kapandığını belli eden sessizlikle, hiçbir boka yaramayan aleti fırlatmam bir oldu. Kopacağını hissettiğim bacaklarım yavaşça çökerken, sırtım yatağın sert tarafına sürttü ve aciz bir şekilde yere yığıldım. 

Acı dayanılmazdı. 

Annemin yokluğu dayanılmazdı.

Sabahtan akşama kadar kusmak, ağlamak ve ölmeyi dilemek dayanılmazdı.

O... o dayanılmazdı. 

Onu düşünmemeliydim, gözlerimin önünde o kızı nasıl öptüğünü, aylarca intikam almak için bana nasıl aşıkmış gibi davrandığını, annemi sonunda beni sevebilecek biri bulduğum için nasıl heyecanlandırdığını düşünmemeliydim.

Ama bunların hepsini bir yıldır durmaksızın, her saniye yapıyordum, onu her saniye düşünüyor, düşünüyor ve düşünüyordum.

Ağlıyor ve gülüyordum, kusuyor ve isyan ediyordum.

Gözlerinin Ardındaki Işık ~FrerardHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin