Bugünü hiç böyle hayal etmemiştim. Aslında son bir yıldır, her uyandığım yeni güne böyle hayal etmeyerek falan başlıyorum ben, hepte aynı şey oluyor.
Hemde hep.
"Nolur bir çay içsen annem? He? Kıracak mısın anacığını?"
Tabağıma birkaç zeytin alırken, annemin kendini son bir yıldır tekrar eden sözlerine göz devirmekle yetiniyordum, çünkü baygınlık geldi artık.
"Kızım, kime diyorum ben? Ayol El kızı olsa çatlar senin karşında. Allah'ım surata bak ya, sanırsın banka soy dedik."
Keşke banka soy deseydin anne, son bir yıldır görüştüğüm adamlarla anlaşıp, toplu soygun yapabilecek potansiyele ulaştım çünkü.
"Rengin? Bana bak, bak kız yoksa büyüdü falan dinlemicem indiricem terliği kafana!"
Sıkıntılı bir nefes verdim. Hepte böyle nefesler verir olmuştum artık. Dediğini yapıp, elmacık kemikleri çöküntüye uğramış, çehresi, evliliğin ağırlığı altında ezilmiş yüzüne baktım anacığımın.
"He anne? Sen anlat, duyuyorum ben."
Gözlerini belertti annem, dilinide şaklattı bir güzel. "Duyuyorsunda niye cevap vermiyorsun? İlgisiz dana?"
Neden acaba? Bilen var mı? Ah ben biliyorum galiba, çünkü son bir yıldır evlende evlen diye tutturan aileme kendi sesimi duyuramadığım için susuyordum.
"Eee, görüşecek misin oğlanla? Ayakkabı dükkanı varmış kız, olursa ayakkabılar senden artık."
Ben o ayakkabıları alır, çivi niyetine kullanıp o oğlanın alnına çakardımda neyse. İyi aile kızı çizgimden kaymıyordum Allahtan.
Anneminde suratı her zamanki gibi şekilden şekile giriyordu bu sırada, görmüyordu benim isteksizliğimi, tükenmişliğimi falan.
Beni ikna etmek için elinden geleni yapacaktı annem, bunuda biliyordum. Hem ben, bana kalırsa ikna falan edilmiyordum, bu baya zorlamaya giriyordu.
"Tamam." Dedim önümdeki tabağa bakarak. Repliklerim bile her gün aynıydı ya. "Görüşürüm. Çayda içerim. Oldu mu?"
Annemin beni kucaklayıp bütün huysuzluklarından bir anda arındığını anlatmaya kalksam bir roman, iki kısa hikaye birde pembe dizi çıkardı. O yüzden orasını boş veriyorum.
Ben çoğu şeyi boş veriyorum. Verdim. Yani bunada zorunda bırakıldım dersem abartmış olmam.
Jeneriği biraz geriye sarsak fena olmaz sanırım, son bir yılı anlatarak kendime işkence etmeye hiç hevesli değilim ama anlaşılmak istiyorum.
Özetlemeye çalışayım.
Benim ismim, anneminde dediği gibi Rengin, Rengin Bıldırcın. Evet, soyadımla ilgili müstehcen içerikli çok fazla espri yapıldı. Kota doldu. Soyadımla dalga geçip, hayatımda kalabilmiş tek bir insan evladı yok artık. Hepsini tek tek avladım ve dışarı attım.
Sıradan bir aile hayatım, sıradan bir öğretim hayatım, sıradan bir iş hayatım var. Yani bir yıl öncesine kadar böyledi bu düzen. Bana kalsa, hala sıradan, yanına eklenen fiili saymazsak tabii. Sıradan ve utanç verici bir hayatım var artık.
Küçük bir ilçede yaşıyoruz. Babam tapu memurluğundan geçen yıl emekli oldu. Keşke olmasaydı diyorum şimdi. Adam evlilik programlarıyla kafayı bozup, sonunda bana sardıya işte hayatım o gün bitti.
Of.
Ne dram yaptım ya. Hayatım bitti mecazını bizim kızlara o kadar çok söylüyorumki, pelesenk oldu resmen. İşte, ev hanımı bir anne, dayılanmayı kendine amaç edinmiş bir abi, kendi yağında kavrulup giden bir ailenin 22 yaşında, onlara kalsa güzel, bana kalsa maymundan hallice kızıydım. Bunlar göreceli şeyler tabii.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evlenilecek Kız
Short StorySize çok başka bir şeyden bahsetmeyi isterdim aslında. ne bileyim, başarılı iş hayatım yanı sıra peşimden koşan yakışıklı erkeklerden mesela. fırtınalı, tutkulu bir aşktanda olabilirdi tabii. ya da en kötüsü, umutsuz, platonik sevdamdan falan bahse...