Yatağın ucuna bağdaş kurup oturmadan önce kenarları yırtılmaya yüz tutmuş, cildi paralanmış kitabımı kucağıma aldım. bizimkilerin pazar kahvaltısı sesi odama kadar taşıyordu ama ben uyandığımdan bu yana yanlarına gitme cesaretini gösteremiyordum. Keşke eskisi gibi neşeleri bulaşıcı olsaydı. Yüzlerine bakarken, fazlalıkmışım gibi hissetmeseydim keşke.
Artık pazarları tatil değil can sıkıntısı gibi geliyordu. Beynimi oyalayacak rakamlardan uzak kalınca strese girdiğimi fark edeli zaten bir ayı geçmişti.
Bu ben değildim ki.
Beni ancak Heathcliff avutabiliyordu gergin olduğum zamanlarda. Uğultulu Tepelerin, kinci, mağdur, mağrur, zalim, kaba ve aynı zamanda salon erkeği olan adamı. Bilmiyorum yaptıkları bana çok doğru gelmişti. Okudukça kendimi onun yerine koyamadığımı fark etmiştim. tahayyül edemiyordum ailesiz, kimsesiz olmayı, çünkü ben gözümü beni seven bir ailenin içine açmıştım.
Hiçbir çocuk kimsesizliği hak etmezdi. Öyle büyümek, insanı canavar bile yapabilirdi ve hesap soramazdınız.
Eskimiş saman yaprakların kokusunu içime çektim dalgınca, dokusu bile unutmamam gereken bir şeyi hatırlatır gibiydi bana, ben olmayı, ben kalmam gerektiğini hatırlatıyordu.
Bu kitabı okuduğum şehirden, ilk senemde almıştım.
İnsanların arayışta oldukları bir dönem vardır. Benimkide öyle başlamıştı, küçük bir ilçeden metropol gibi gelen bir şehire öğrenci olarak gidince bocalamıştım haliyle. Eski alışkanlıklarımı yapamayacağımı çok geçmeden anladığım zaman, yeni ve zararsız bir şeye yönelmek istedim sadece. Babamın dediği ne kadar doğru bilmiyorum, bu asıldan mı, kökten mi ondanda emin olamıyorum ama bir şeyi biliyordum.
Sapıtamazdım. Gecelere akamaz, kendimi üniversitenin sosyal etkinliklerine verip, sosyal kelebek olamazdım. Kötü alışkanlıklar edinemezdim. Bu benim tercihimmiş gibi gelsede, ailemin empoze ettikleri iyi aile kızı kavramı yakamı onlardan uzak bir şehirde bile bırakmamıştı. O zamanlar anlayamamıştım ama şimdi biliyorum.
Babam, ne kadar kızsamda, söylensemde onun kızı olmaktan gurur duyabileceğim kadar iyi yürekli bir adamdır.
Annem, ne kadar beni anlamadığını, boğduğunu düşünsemde kızı olmaktan sevinç duyduğum korunaklı bir ev gibidir.
Abim, şimdi iletişimden yoksun olsak ve birbirimizin yüzüne bakmasakta sırtımı dayandığım, beni güvende hissettiren görünmez bir dağdır.
Kim ailesini sevmezdiki zaten?
Onlar var diye vardım sonuçta ve başlarını öne eğmek, isteyeceğim son şeydi. O yüzden aradım, ne yapabilirdim bu koca şehirde kendimi oyalayacak? O sıralar Esma'yla henüz tanışmamıştık, ürkek bir Ceylan gibi sekiyordum fakülte yurt arasını. Sonra bir gün yurt-fakülte arası ezberlemiş olduğum yolu yine Ceylan gibi sekerken, yerde ufak bir kağıt çarptı gözüme, hiç düşünmeden eğilip aldım elime, üstünde yazan bir şey dikkatimi çekmişti çünkü.
Yadigâr Sahaf. Kitaplarınız değer kazansın istiyorsanız, bize ulaşın.
Altında adres ve telefonda yazıyordu. Kağıdın kirli olup olmamasına aldırmadan atmıştım cebime, bir suçlu gibi ürkek ceylan sekişlerimle kaçmıştım oradan.
Gittim Yadigâr Sahafı araştırıp buldum. Eskimiş, birilerinin anıları, kokuları, yaşanmışlıkları, yanlışlıkla döktüğü kahvenin izleri sinmiş kitaplarla tanışmam ve dört yıl boyunca onlara bağlanmam böyle başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Evlenilecek Kız
Short StorySize çok başka bir şeyden bahsetmeyi isterdim aslında. ne bileyim, başarılı iş hayatım yanı sıra peşimden koşan yakışıklı erkeklerden mesela. fırtınalı, tutkulu bir aşktanda olabilirdi tabii. ya da en kötüsü, umutsuz, platonik sevdamdan falan bahse...