YK ∞ 2

37 4 2
                                    

Yatağımda gerindim. Biraz dikkat edince su sesi geldiğini fark ettim. Tam tahmin ettiğim gibi; Bulut duştaydı. Göz bandımı hafif kaldırıp odaya baktım. Tişörtü yerde duruyordu. "Hayvan herif" dedim fısıltıyla. Sonra göz bandımı geri kapattım. Bulut odadan çıkana kadar uyuyor numarası yapsam hiç fena olmayacaktı. Onu uygunsuz bir pozisyonda görmeyi asla istemem. Zaten ondan tiksiniyorum, bu kat ve kat daha fazla tiksinmeme sebep olacaktı. Derin bir nefes aldım ve uyuyor numarası yapmaya devam ettim. Az sonra banyonun kapısı açıldı ama odadan çıkmadı. Meraklıydım ama kendime engel olabilecek kadar da inatçıydım. Yatağın sol tarafında bir çökme hissettiğimde Bulut oraya oturduğunu anladım. Çökmenin etkisiyle yüzüm o tarafa doğru döndü. Dudaklarımın kıpırdamaması için içimden dua etmeye başladım. Sonra bir ağırlık hissettim, sanki eli yüzümün biraz yukarısında duruyordu. Ya da kolu. Veya yüzü. Emin değildim. Sonra ani bir hızla kapı açıldı ve odadan çıktı. Göz bandını çıkardım. Tuttuğumu bile fark etmediğim nefesimi verdim. Ne yapmaya çalışıyordu bu salak? Yoksa zihnim bana oyun mu oynuyordu? Banyoya girdim. Ayna içerinin sıcağından buharlanmıştı. Elimin tersiyle sildim. Sabahları uyandığımda saçlarım kabarıyordu evet, ama gözlerimin şiştiği söylenemezdi. Bulut bir konuda yanılmıştı. Zafer gülümsememi dudaklarıma taktım ve hazırlanmaya koyuldum. Odadan çıktığımda Biray evde yoktu. Bulut mutfakta kahvaltı hazırlıyordu ve Güneş salonda oturuyordu.

"Biray nerde?" diye sordum.

"Evden kaçtı. Bugün kahvaltı günü Bulut'un ve inan bana yemeklerini yedikten sonra sağ kurtulan kimse olmadı." kıkırdamaya başladı. Ben de gülümseyerek ona eşlik ettim. Bulut mutfaktan seslendi

"Kızlar size harika bir omlet yaptım." Güneş suratına gerçekten çok üzgünmüş gibi bir ifade takındı ve gözleriyle kömüre dönmüş yumurta parçasına baktı.

"Aslında Biray gelmiş ve aşağıda beni bekliyor. Çıksam iyi olacak." Hemen kapının yanında duran mor botlarını giydi. Sonra bana 'Sen de kaç ve kendini kurtar' bakışı atarak hızlıca evden çıktı.

Sandalyeye asılı duran montumu aldım ve "Bugün provam var erken çıkmam gerek benim de" derken giyinmeye koyuldum. Bulut sertçe montu çekti ve kendi sandalyesine astı.

"Ya kahvaltıda bana eşlik edersin ya da ölürsün" Bir bu eksikti. Harikasın 

"Sana eşlik edersem de pek yaşayacakmışım gibi durmuyor." dedim suratımı büzüştürüp omletten bozma şeye bakarken.

"Tadı o kadar da kötü değil" dedi ve kocaman bir ısırık aldı. Ardından öksürmesi bir oldu. Gülerek omleti aldım ve çöpe döktüm.

"Peynirli mi seversin yoksa sucuklu mu?" diye sorarken dolaptan malzemeleri çıkardım. Eski sevgilim bir aşçıydı ve sabahları harika omlet yapardı. Ondan aldığım tarifi yapacaktım. Baharatları raftan indirirken Bulut şaşkın şaşkın cevap verdi "Peynirli".

Yağı tavaya döktüm ve peynirle yumurtayı tabakta karıştırdım. Üzerine bir kaç baharat ekledim ve tavaya döktüm. Tam anlamıyla kızardığında tavadan aldım ve Bulut'un elindeki tabağa koydum. "Bakalım benim kadar iyi yapabilmiş misin?" dedi ve omletten bir çatal aldı. Bayıldığına yemin edebilirdim çünkü omletin dörtte üçünü Bulut yemişti ancak şunu söylemeden de duramadı.

"Güzel felan olduğu için değil, yalnızca okula aç gitmek istemiyorum." İçimden 'küstah insan seni.' dedim. Duygusuz, kendini beğenmiş, bencil ve küstah. Ne güzel özellikler ama. "Hadi" dedi ceketini giyerken.

"Seni de bırakayım okula." yine de bazen centilmen olabiliyordu, yani galiba. Montumu giyindim ve arabaya bindik. Az sonra okula gelmiştik.

**

Okuldan çıktığımda kendimi ölmek üzere olan yaşlı bir kadın gibi hissediyordum. Okul tüm enerjimi alıyordu ve aynı zamanda bana yaşadığımı hatırlatıyordu. Dans etmeyi seviyordum. Okuldan çıktım. Çok yorulmuştum ve evde çok uzak değildi. Bir taksiye atladım ve eve geldim. Yukarı çıkıp kapıyı çaldığımda kimse açmadı. Telefonumu çıkardım. Saat yediydi. Güneş'i aradım "Güneş ben kapıda kaldım ne zaman gelirsin?" merdivene oturdum. "Biz bugün Biray'la bir arkadaşın doğum günü partisine gideceğiz. Muhtemelen orda kalırız. Bulut bugün yedide çıkıyor. Az sonra orda olur. Öptüm" dedi ve telefonu kapattı. Ben de Bulut'u beklemeye koyuldum.

**

"Beste artık uyanman gerek." bu Bulut'un sesiydi. Sanki derinden geliyordu. Gözlerimi açacak gücü bulamadım. "Beste sana uyanmanı emrediyorum." evet, bu kesinlikle Bulut'tu. Hafifçe gözlerimi açtığımda evde olduğumu fark ettim. Bulut üzerimdeki battaniyeyi boğazıma kadar çekti. Nefesini dışarı verirken "Sonunda" dediğini duydum. "Neler oluyor?" sahiden. En son binada kaçak bir Bulut beklediğimi hatırlıyordum. "Kapıda kalmışsın. Ben de biraz geç gelince, soğuktan uyuşmuşsun" dedi. Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyordu. Bir hışımla battaniyeyi yere attım ve ayağı kalktım "Senin yüzünden donuyordum, nasıl bu kadar rahat olabilirsin?" anlamsızca yüzüme baktı "Dondun mu peki?"  ayağımı yere vurdum "Seni..." derken sözümü böldü "Bana bak kızım ben senin bekçin ya da bakıcın değilim. Kendi halimdeyken seni dşünecekte değilim. Bi arkadaşının evine gitseydin sen de. Ya da ne bileyim, bir akrabanın felan" bunları televizyonda kanal değiştirerek söylemişti ve cümlesi bittiğinde elmasından kocaman bir ısırık almıştı. Yüzüme bile bakmıyordu. Önüne geçtim. Hiçbir zaman duygusuz bir insan olamamıştım. Farkında değildi belki ama sözleri beni incitmişti. Benim bu şehirde veya bu ülkede hatta bu dünyada ne arkadaşım ne de bir akrabam vardı. Gözlerim doldu. Duygusuzca yüzüme baktı. "Benim kimsem yok Bulut. Bu lanet evden ve sizden başka gidecek bir yerim de yok, anladın mı?" bir damla yaş süzüldü ve sinirle elimin tersiyle sildim. Odama geçtim kapıyı çarptım ve son ses müzik açtım. Ardından yavaşça dans etmeye başladım. Ancak böyle duygularıma engel olabiliyordum. Böyle sakinleşebiliyordum. Müzik ben oluyordum ve notalarda. Sakince ama hızlı, yumuşak ve aynı anda sert. Belimi kıvırıyorsam kollarım düz. Çelişkiler hep bir arada. Müzik bunun için vardı, dans etmek için. Kendini kaybetmek için. Her şeyi unutmak, dünyadan soyutlanmak için. Duygular yok, bedenler yok, anlamayan insanlar yok, duvarlar yok. Sadece renkler, dans ederken bir gördüğün bir göremediğin nesneler ve kokular vardı. Bulunduğun yerin kokusu. Anımsadığın kokular. Dönerken başımın da döndüğünü fark ettim. Yavaşça elimi komidine koydum. Biraz nefes aldıktan sonra devam ettim. Müzik bitmek üzereydi. Hafif bileğimi kıvırdım, dizlerimi kırarak yere eğildim ve sanki kaybolan duygularımı ordan alıp üzerime serpiştirerek, dansımı bitirdim. Arkamı döndüğümdeyse şaşırmış ve hayran kalmış Bulut'u gördüm ve sonra yine ifadesizleşen suratını.

"Ne işin var senin burda?" dedim sertçe.

"Sadece sesler duydum ve bir şey oldu sandım." alaycı gülümsedim.

"Olmadığını anladığında gitmen gerekirdi, durup izlemen değil, Bulut." ellerimi belime koydum.

"Aslında yeni gelmiştim." elini boşversene anlamına gelecek şekilde salladı ve ekledi "Sana hesap vermek zorunda değilim.".

Ona doğru yürüdüm ve bir nefes mesafesinde durdum. Etkilendiğini hissetmiştim ve bu bana cesaret vermişti. "Eğer izlediğin ben ve benim dansımsa" elimi aşağıya doğru salladım "Kesinlikle hesap vermek zorundasın." bingo! Etkilenmişti.

Yeni Kraliçe (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin