24 OCAK 2016
Samira küçük bir çocuk gibi pamuk şekerci görünce beni o tarafa doğru çekiştirdi. Kendi kendime gülüp peşine takıldım.
"Yalçın hadi elma şekeri de varmış bak." Sanki hayatında ilk defa elma şekeri görüyormuş gibi yüzündeki gülümsemeyle satıcı adama doğru ilerledi. İtiraz etmeden yanına gittim. Kolumu boynuna atarak dudaklarımı bir kaç saniye kızıl saçlarında gezdirdim. "Bugün daha bir yaramazsın." deyip adama döndüm. "Ağabey bize oradan bir elma şekeri bir de pamuk şeker verir misin?" Cebimden bir banknot çıkarıp satıcıya uzattım. O ara da Samira büyük bir iştahla adamdan aldığı şekerlere bakıyordu. "Üstü kalsın ağabey. Hayırlı işler."
"Bugün annem seni sordu. Çok yoğun çalıştığını söyledim." derken pamuk şekerini yemeye başlamıştı. Derin bir iç çekip "Biliyorsun, seninle bile doğru düzgün buluşamıyoruz. Ofiste işler oldukça yoğun." parmaklarımı kirli sakalım da gezdirdim "Ama Özge teyzenin yanına uğrayacağım bir gün merak etmesin." dediğimde gülümseyip göğsüme sokuldu. Hava soğuk olduğu için biraz daha ısınsın diye sımsıkı sardım onu. Afiyetle şekerini yerken arada bir benim de ağzıma tıkıştırıyordu.
Sahil yolunda öylece ilerlerken denizin şiddetli dalgaları sertçe betona vuruyordu. Etraf pek kalabalık değildi. Sonuçta bizden başka kim böyle bir hava da dışarı çıkabilirdi ki?
Boş bir bank gördüğümüzde ikimizde oturduk. Samira pamuk şekeri bitirip ellerini çantasından çıkarttığı ıslak mendille sildi. Elbette benim de ağzımın kenarlarını silmeyi unutmadı. Gülümsedim. Elleri bir süre kirli sakalım da dolaştı ve yumuşacık bakışlarıyla gözlerimde oyalandı bir süre.
"Ne oldu?" dedim gülerek "Baya süzdün." Kafasını iki yana çevirerek "Hiç. Bakasım geldi." dedi. Ellerimle saçlarını okşadım. "Bak güzelim." tıpkı onun gibi bende takılı kaldım ela gözlerinde. Dakikalar peş peşe ilerlerken aynı anda çektik gözlerimizi. Birbirimize sarılmış halde öylece otururken ilk söze giren o oldu.
"Farz et ki bir şey oldu ve gitmek zorunda kaldım." dediğinde başını kaldırıp tekrar baktı gözlerime. Kaşlarımı çattım "Bu da nereden çıktı şimdi?" diye sordum huysuzca. Samira'nın beni bırakma düşüncesi bile beni delirtmeye yetiyordu.
"Başkasını sever miydin?" dediğinde kollarımı boynunda çektim ve ciddiyetle "Neden böyle bir şey sordun? Gitmeye niyetin mi var? Ha öyle bir şey düşünüyorsan, kusura bakma, seni bir yere gönderdiğim yok." Gülümsedi ve "Hayatın ne getireceği belli olmaz ki Yalçın. İki dakika sonra ölmeyeceğimiz ne malum?" dedi omzunu silkip. Sıkıntıyla bir nefes aldım ve ellerimi yanaklarına koydum "Bana bak aptal kız. Bu adam seni asla bırakmayacak tamam mı? Bir daha böyle şeyler sorma bana." dedim ve kafasını göğsüme yasladım.
"Pekala." dedi ve kollarını belime doladı. Samira böyle bir kızdı işte. Kafasında kötü senaryolar yazıp kendi kendine üzülen, saf biriydi. Hoş, bende onun saflığına aşık olmuştum zaten.
"Hadi gidelim. Çok üşüdün." dediğimde kafasını sallayıp ayaklandı. Birden durgunlaştığını fark etmem sinirlerimi bozmuştu. Onun bu halleri beni içten içe üzüyor ve sinirlendiriyordu. Taşlı yolda ilerlerken saçını öptüm ve iyice kendime çektim ufak bedenini.
"Sevmem." dedim kararla. "Senden başkasını sevmem." şirin bir şekilde kıkırdadı ve birden sevinçle doldu. Demek benden bir cevap alamadığı için bu kadar düşünceli ve durgundu.
Benim narin sevgilim.
"Biliyordum." dedi. "Sadece emin olmak istedim." Tam ağzımı aralayıp bir şey diyecektim ki ortalığı kasıp kavuran bir silah sesi doldurdu kulaklarımı. Samira korkarak arkama sığındığında neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. İnsanlar etrafta koşuşturuyordu. Sesin geldiği yöne bakmam ile kalbimin teklemesi bir oldu.
"Ulan şerefsiz." dedim tıslayarak. Samira'yı iyice arkama çektim.
"Ne o Yalçın? korkmuş gibisin." dediğin de Ferhat'a deliye dönmüş bir şekilde baktım. Burada ne arıyordu ve beni nasıl bulmuştu tek bir fikrim dahi yoktu. Elinde ki silahla usulca bize doğru yaklaşırken arkamda korkudan titreyen Samira'ya "Tamam sevgilim korkma." dedim.
"Neler oluyor Yalçın?" diye sordu titrek bir sesle "Kim bu adam?"
"Vaaay. Demek biricik aşkına benden bahsetmedin." dediğinde üstüne atılacaktım ki kendimi son anda frenledim. Samira'yı korumam gerekliydi. Fevri davrandığım her an biz zararlı çıkacaktık.
"Ne işin var lan senin burada?" diye kükrediğim de keyiften uzak sinsi bir kahkaha attı. Bakışları birden sertleşti ve biraz daha yakınımıza girdi.
"Seni bulamayacağı mı mı sandın ha?" diye sordu. Derin bir nefes alıp sabırlı olmaya çalıştım. Fakat her ne kadar sert gözüksem de kalbim benden bağımsız bir şekilde atıyordu.
"Ulan...ulan Samira yanımda olmasaydı sana yapacağımı bilirdim ben." dedim tıslayarak. Elindeki silahı bir oyuncak gibi parmağında çevirerek omzunu silkti ve "Amacım da tam olarak buydu zaten." Bakışları tekrar sertleşti "Sevgilinin önünde canını almak." dediğinde Samira tiz bir çığlık atıp ağlamaya başladı. Onu korkutması beni daha da çileden çıkartıyordu.
"Senin boş laflarına kanmayı bırakalı uzun süre oldu. Şimdi geldiğin yere geri dön Ferhat!" Sırf Samira korkmasın diye sesimi daha sakin tutmaya çalışmıştım.
"Çok geç." dedi Ferhat yavaşça silahı kaldırırken. Samira biraz daha ağlamaya başladı. Korkudan titriyordu. "Yaptıklarının bedelini ödeme zamanı Yalçın bey." namlu tam kafama isabet edecek şekilde durdu. Kendim için endişelenmiyordum artık. Tek düşündüğüm Samira'ydı. Tam o sırada bir polis sireni duyuldu. Ferhat'ın dikkati dağılacak gibi olduğunda üzerine atlamayı planlamıştım fakat biden her şey daha hızlı gelişti. Silah sesi tekrar yankılandı dalgaların hüküm sürdüğü alanda. Canımın yanmasını bekledim fakat tek bir şey bile hissetmiyordum. Kafamı önüme çevirmem ile dehşete kapıldım.
Samira kanlar içinde tam önüme yığılmıştı.
Nefeslerim git gide hızlanırken bir Ferhat'a bir Samira'ya bakıyordum. "Ne yaptın ulan sen şerefsiz!" dizlerimin üzerine çöküp Samira'yı kucakladım. Ellerim zangır zangır titriyordu. Kalbim öylesine hızlı atıyordu ki bir an yerinden çıkacak sandım.
Samira'nın karnına baktığımda kanlar oradan sert zemine doğru süzülüyordu. Dünya başıma yıkılmış gibiydi. Sırf ben vurulmayayım diye önüme atlamıştı. Her şey o kadar hızlı gelişmişti ki onu engellemeye fırsatım dahi olmamıştı.
"Samira aç gözlerini!" diye bağırırken bir yandan da yanaklarını tokatlıyordum. Polisler yanımıza ulaşmadan önce Ferhat hızlı bir şekilde koştu ve gözden kayboldu. Tekrar Samira'ya baktım. Teni birden beyaza bürünmüştü. Delirmiş gibiydim. Hatta çıldırmıştım. İnsanlar ambulansı aramaya çalışırken bazıları da "Kız vuruldu kız vuruldu." diye bağırıyordu.
"Samira hadi bir tanem. Kalk. SAMİRA KALK!" Kükrercesine bağırsam da hiç bir tepki vermiyordu. Kafasını dizlerime koyup yanaklarını tuttum. Titrek ellerimle yüzünün her bir noktasına dokunuyordum. Tokat atıyordum fakat hala öylece yatıyordu. Polisler insanları geri çekmeye çalışırken dakikalar için de ambulans sesi duydum. Birden Gözlerini araladı ve kesik kesik öksürdü.
"Buradayım sevgilim. Bak yanındayım iyi olacaksın korkma tamam mı? Sakın korkma." derken aslında bir yandan kendimi de teselli ediyordum. Kurumuş dudaklarını ıslattı ve elini zorlanarak havaya kaldırdı. Öylece onu izliyordum. Parmakları dudaklarımı mühürledi ve beni susturdu. Karnından akan kanlara rağmen dudakları hafif bir gülümsemeyle kıvrıldığında içim de yanan korlu ateş daha da büyüdü. Ağzını araladığında iyice yüzüne yaklaştım. Titrek bir şekilde yanağımı öptüğünde gözümden düşen damla onun göz yaşlarına karıştı.
"Sakın." dedi fısıldayarak. "Sakın benden başkasını sevme."
Gülümsedi.
Göz kapakları kapandı.
Ve yanaklarım da ki eli öylece sert zemine düştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hilal'in Gölgesinde #Wattys2018
Novela JuvenilHilal belirince semada , diğerleri gölgesine sığınır. Fener tutar sonsuz ışığı ile, yalçın dağlar ardına.