Hilal'in Gölgesinde -2

76 10 4
                                    





"Hilal iki tabak getirir misin tatlım?" diye seslendi Hale teyze içeriden. Dolabı açıp iki tabak kaptım ve salona doğru ilerledim. "Getirdim."

"Şimdi Hilal'in yaptığı yemekte yenmez ki." dediğinde Uğur'a kötü bir bakış atarak Hale teyzeye döndüm. "Görüyor musun Hale teyze, biricik oğlunu memnun edemiyoruz." destek beklercesine kollarımı bağladım. Uğur pişkin bir şekilde gülerken ayağa kalkıp yanımıza geldi ve geniş tabakta duran sarmadan attı bir tane ağzına. Hale teyze oğlunun eline vurarak kaşlarını çattı "Yersen ölürsün." dediğinde Uğur bir iki saniye bize baktı üç beş tane daha sarma alıp koşarak çıktı salondan.

"Koca bebek!" Arkasından bağırsam da beni takmayarak "İçecek almaya gidiyorum." diye seslendi dış kapıdan. Dayanamadım ve kendi kendime güldüm. "Hiç büyümeyecek." dediğinde Hale teyzeye hak verdim doğrusu.

"Her şey hazır gibi görünüyor. Gelmek üzerelerdir." diye mırıldanırken hazırladığımız sofraya bakıyordum. Annem ve babam bugün Hale teyzenin davetlisiydi. Uğur ile bir kaç gün önce verdiğimiz evlilik kararını onlara da açıklamak için böyle bir işe girişmiştik. Beş yıllık bir ilişkimizi artık güzel bir sonuca bağlamak istiyorduk. Zaten durum bariz ortadaydı ama nişanlılığı, okuldu işti derken biraz fazla uzatmıştık.

Zil çaldığında Hale teyze kapıya gitti. Annem ve babamın geldiğini anlayıp bende hemen arkasından koşturdum. Onları güler bir yüzle karşılayıp içeri davet ettik. Dakikalar ardı ardına ilerliyordu. Uğur içecek almaya gidiyorum deyip bir türlü gelmek bilmemişti. Kim bilir yine nerede takılmıştı. Annem, babam ve Hale teyze kahvelerini içerken onlardan izin isteyip mutfağa gittim. Telefondan hemen Uğur'un numarasını tuşladım. Çaldı, çaldı, çaldı ve o telefon bir türlü açılmak bilmedi. İster istemez gerilmiştim. Çünkü annemler geleli yarım saat olmuştu ve Uğur ortalarda yoktu. Ben hala ona ulaşmaya çalışırken Hale teyze endişeli bir yüzle yanıma geldi. "Nerede bu çocuk yahu? İnsanlara mahcup oluyoruz. Baban da kaçtır 'Uğur nerede ?' diye sordu." Hale teyzenin dediklerinden sonra sinir katsayım git gide yükseldi. Bu adam hep böyle sorumsuz olmak zorunda mıydı?

"Tamam Hale teyze. Sen geç içeri annem ile babamı oyala. Ben halledeceğim." deyip gönderdim onu. Defalarca aradım fakat yine bir yanıt yoktu. Artık içimde oluşan sıkıntıya engel olamıyordum. Tam çığırdan çıkmak üzereydim ki zil çaldı. Sonunda gelebilmişti ve benden çekeceği vardı.

Telefonu elbisemin cebine sokup kapıya koştum. Hale teyze de arkamdan gelmişti. Kapıyı araladığımda karşımda Uğur yerine bu sitede oturan bir çocuk vardı. Ve yüzü bembeyazdı. Dehşet içinde bize bakıyordu. Tam ağzımı aralayacaktım ki çocuğun dedikleri ile dudaklarım birbirine mühürlendi. Kalbim tekledi ve tüm kaslarım işlevini yitirdi.

"Hale teyze, Uğur ağabeye araba çarptı."

Çığlığım sanki bana ait değilmiş gibi tüm binada yankılandı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüş gibi hissediyordum. O an kimseyi umursamadan ayağımda ki ev terlikleriyle merdivenlerden koşarak indim. Kalbim benden bağımsız bir şekilde atıyordu. Ellerim istemsizce titriyor, yaşlar gözlerimden umarsızca akıyordu. Sonunda binanın çıkışına ulaştım ve kendimi hızlıca dışarı attım. Etrafa deli gibi bakıyordum. Uğur'u arıyordum. Arkamdan annemler ve Hale teyzede geldiği sırada gözüme o asla unutamayacağım görüntü ilişti.

Sevgilim bir kan gölü içerisinde uzanıyordu. Etrafında insanlar vardı ve hepsi oradan oraya koşturuyordu. Tüm hızımla hareket ettim ve koşarak caddeye attım kendimi. Dizlerimin üzerine çöküp titreyen ellerimle Uğur'un yüzünü avuçladım. "Uğur kalk. Uğur ne olur. UĞUR!" tiz çığlığım tüm çevrede inliyordu. Ağladığım için görüşüm bulanıklaşmıştı ve elimden hiç bir şey gelmiyordu. Hale teyze oğlunu o şekilde görünce, daha yanımıza gelemeden olduğu yerde bayıldı. Ben hala kan bulaşmış ellerimle Uğur'u sarsarken tek bir yaşam belirtisi vermiyordu. Sevgilim ellerimden, göz göre göre kayıp gidiyordu.

Kulaklarıma bir siren sesi ilişti. Ambulans gelmişti ve görevliler çoktan inip yanımıza ulaşmıştı. Beni Uğur'dan uzaklaştırmak için kollarımdan tutup çektiler. Her ne kadar dirensem de hepsi çok güçlüydü. Razı olup bir kenara geçtim. Onlar orada Uğur'a müdahale ederken dizlerimle yere çökmüş olacakları izliyordum.

"Solunum yok, bilinç kapalı. Çok kan kaybetmiş. Nabız alamıyorum."

Kan tüm elbisemi boydan boya kaplamıştı. Fakat bu umurumda değildi. Tek istediğim Uğur'un yumduğu gözlerini açmasıydı. Babam yanıma oturup kollarını boynuma doladı ve saçlarımı öperek "Tamam kızım, bak geldiler kurtaracaklar onu." dese de teselli olmuyordum. Göz görmeyince gönül katlanmıyordu işte.

"Kalbi durdu." dedi bir ses.


Kalbi durdu.

Kalbi durdu.

Kalbi...durdu.


"Hastayı kaybettik."


Gözlerim onun güzel yüzünde donakaldı. Titremiyordum. Ağlamıyordum. Kalbimi hissetmiyordum. Babamın kolumdaki eli sıkılaştı. Kulaklarım uğuldamaya başladığı sırada sevgilimin bedenine bir siyah örtü örttüklerini gördüm. Yarım saat önce gülen yüzü, şimdi siyah bir bez ile kapatılmıştı. Nefesimi tuttuğumu son anda fark ettim.

Ölmüştü.

Sevgilim ölmüştü.

"Gitti." dedim fısıldayarak. Boğazımdan bir ateş akıp gitti. "Baba, Uğur gitti." elimle Uğur'u gösterdim. Sonrasında kulağıma gelen çığlık her şeyi param parça etti. Dağları yerinden oynattı. Gök yüzü sarsıldı. Karanlık bir sis gibi çöktü ve güneş tamamen yok oldu. Bu öyle bir çığlıktı ki, tüm çiçekleri soldurdu.

O çığlık, bana aitti.

Hilal'in Gölgesinde #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin