Pencereden vuran güneş ışığının sıcaklığıyla sabahı hissettim.Havalar artık ısınıyordu.İlk geldiğim günden beri pek çok şey değişmişti.Artık gitmem gerekliydi.Burası bana çok şey katmıştı.Geçmişe döndüğümde yaşadıklarımı asla unutamayacağımı biliyordum.Fakat bu hikayenin sonu güzel bitmeliydi.Yaşlandığımda bu günleri güzel hatırlamalıydım.
Yatağımdan kalkıp,artık giymekten sıkıldığım kıyafetlerimi üzerime giydim.Yemekhaneye gittiğimde gözlerim Andrewi arıyordu.Fakat o yoktu.O gelmese de artık gitmeliydim.Yemeğimi bitirip bahçeye çıktım.Julienin yanına gittim.Onunla vedalaşmam gerekiyordu.Ona uzun süre sarıldım.
"Bu ne içindi?" dedi gülümseyerek.Julieye güvensem de ona bunu söylememeliydim.
"Hiç.Sadece içimden geldi dostum.İyi ki varsın!"
"Hahah.Sen de iyi ki varsın Melanie."
Geçmişe döndüğümde umarım Julieyi bulabilirim.O gerçekten çok iyi bir arkadaştı.Hep yanımda oldu.Onu özleyeceğim.Odama dönüp sırt çantama bir kaç kıyafet koydum.Gözüme Aarondan aldığım bileklik çarptı.Bilekliği de taktığımda artık hazırdım.Şimdi kendimi daha da güvende hissediyordum.Acaba Aaron da güvende miydi? Bu düşünce beni oldukça üzüyordu.Umarım dışarıya çıktığımda onu bulabilirim ve her şeyi anlatabilirim..
Çantamı sırtıma takıp odayla vedalaştıktan sonra bahçeye çıktım.Andrew hala ortada yoktu.Belkide biraz onu beklemeliydim diye düşündüm.Uzun süre bekledikten sonra çıkışa doğru yöneldim.Görevliler GPSi bileğime taktı.O sırada arkamdan Andrew bana doğru koşuyordu.
"Biliyorum,biliyorum geç kaldım.Çok üzgünüm." dedi Andrew.
"Neredesin sen?"
"Biraz işim vardı.Pencereden seni gördüm ve koşarak geldim."
"Eşyalarını neden almadın?" dedim sessizce.
"Boş versene. Bir an önce buradan çıkalım."
"Peki.."
O sırada başkan Harrison bahçedeydi.Ve kuşkulu gözleriyle bize doğru bakıyordu.
"Acele etsek iyi olur." dedim gözlerimle Harrisonu işaret ederek.
Kapıyı açıp dışarıya çıkmamıza izin verdiler.
"Araban yok mu?"
"Üzgünüm.Bu kez yürüyerek gideceğiz."
Önümüzde oldukça uzun bir yol vardı.Önce bir araba yolundan yürüyorduk.Zaman geçsin diye şarkılar mırıldanıyordum.Andrew pek konuşkan bir tip değildi.O yüzden oldukça kötü olan sesimi duymak zorundaydı.
"Melanie bence şu ormandan yürüyelim. Bilekliğimizi orada çıkarırız ve koşmaya başlarız.Olur mu?"
"Orman biraz ürkütücü görünüyor gibi." dedim ürkek bir ses tonuyla.
"Hadi ama sen cesur birisin.Hem izimizi daha kolay kaybettiririz."
"Tamam öyleyse." dedim ve ormana doğru yürüdük.
Aslında oldukça inatçı bir yapım var.Fakat Andrew beni hemen ikna edebilmişti.Ona güvenerek yürüyordum.Hava sabahki güneşin parlaklığını kaybediyordu.Birden bulutlar üzerimizi kaplamıştı.Hafiften yağmur yağmaya başlamıştı.
"Melanie sen önden yürü.Bilekliği çıkardığımızda hızlı koşman gerekecek."
Bende Andrewin önüne geçerek yürümeye başladım.
"Hey sana bir şey diyeceğim." dedim.
"Tabii söyle."
"Seninle tanıştığımda senden nefret ediyordum.Fakat sonradan seni sevmeye başladım." dedim tebessüm ederek.
"Nefret etmekte haklısın."
"Neden böyle dedin?"
"Yani sana acı dolu günler yaşattım değil mi?"
"Evet her neyse unut gitsin. Bilekliğimizi çıkaralım mı artık?"
"Tamam."
İkimizde bilekliğimizi çıkardık ve koşmaya başladık.Ben en önde Andrew ise arkamdaydı.Ağaçların arasında kendimizi kaybetmeye çalışıyorduk.O sırada yere düştüm ve arkamdan bir ses geldi.Arkama döndüğümde Andrew bana bir silah uzatıyordu.
"Beni öldürmek mi istiyorsun?"
"Çok salaksın.Dünya düzenimizi bozmana izin mi verecektik.Ama üzülme,acı çekmeden ölürsün."
"Hadi vur o zaman!" dedim ve kalp atışlarımı artık hissedemiyordum.
Tam öleceğimi düşünürken biri Andrewin üstüne atladı.Bu Aarondu!
"Geriye çekil Melanie." dedi Aaron.
Birbirleriyle dövüşmeye başlamışlardı.Silah uzağa fırlamıştı.Gidip silahı elime aldım.Fakat Andrewi öldürmeye cesaretim yoktu.O sırada Andrew, Aaronu fena bir şekilde dövüyordu.Ya onu öldürecektim yada en sevdiğim insanı kaybedecektim.Silahı Andrewe doğru uzatıp onu kafasından vurmuştum.
"Hadi çabuk kalk kaçmamız lazım!" deyip Aaronun elinden tutarak kaçmaya başladık.Artık ormanın çıkışına gelmiştik.Karşımızda deniz vardı.
"Melanie belkide bu denize atlarsak izimizi daha kolay kaybettirebiliriz."
"Korkuyorum.."
"Korkma yanındayım.Üçe kadar sayacağım ve atlayacağız tamam mı?" dedi ellerimi tutarken.
"Hayır,dur.Sana bir şey söylemeliyim."
"Ne söyleyeceksin?"
"Bak zamanda yolculuğumuz tekrar olacak ve 1998 senesine gideceğiz.Ama orada birbirimizi bulmamız lazım."
"Tamam bunu sonra konuşuruz." dedi ve beni çekiştirerek kayalıklardan atladık.
Bu hayatımda yaptığım en çılgınca şey olmalıydı.Zamanda yolculuğumuzu saymazsak tabii.Denize düştüğümüzde oldukça derinlere inmiştik.Suyun yüzeyine çıkmam biraz zorlu olmuştu.Fakat Aaron hala suyun yüzeyinde yoktu.
"Aaron ! Aaron!" diye seslenmeye başladım.Tekrar suya daldım fakat suyun içinde değildi.Boğulmuş olabilir miydi? O an yaşadığım acı tarif edilemezdi.Sonra bir anda her yer bembeyaz oldu.Sanırım geçmişe yolculuğumuz başlıyordu.Gözlerimi açtığımda bir bankta kıyafetlerim ıslak bir şekilde oturuyordum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMANDAN GELEN #wattys2017
Science FictionDüşünün. Sıradan bir hayat yaşıyorsunuz. Kimseden farklı değilsiniz. Eve gelip her insan gibi uykuya dalıyorsunuz. Asıl farklılığınızın bir uykuyla değiştiğini söylesem ne düşünürdünüz? Ben Melanie. Ve bu beni farklı yapan hikayem.. Bir gün yazdıkla...