Kısa ve huzursuz uykusundan gök gürültüsüne benzeyen ama bir o kadar da gök gürültüsünden uzak korkunç sesler duyarak uyanmaya çalışıyordu Leydi Lysa ama uyanamıyordu bir türlü. Rüyasında at sürüyordu. Yarım Kuleden çok uzaklarda bir yerlerde olduğunu biliyor ama nerede olduğunu bir türlü kestiremiyordu.Issız ve karanlık topraklarda Peşinde atlılar vardı kaç kişi olduğuna dönüp bakarsa bacaklarının arasındaki dev aygırın yavaşlayacağını biliyordu bu yüzden kafasını ancak yarım çevirebiliyordu tahminine göre altı veya yedi kişi olabilirlerdi. Karanlığa yağmur ve gök gürültüsü eşlik ederek daha korkunç bir hal alıyordu rüyası. Siyah bir aygırın üzerinde karanlığa doğru atını mahmuzlayarak dört nala gitmeye devam etti Lysa. Karanlığın içerisinden bir ses geliyordu Leydi Lysa diye Üstat Leon'un sesine çok benziyordu ama onun sesi olduğundan pekte emin değildi, sesin ne taraftan geldiğini tespit etmek için pelerininin şapkasını indirerek daha iyi duymaya çalışıytı. Ama yağmurun şiddeti ve arkasındaki atların nal sesleri her şeyi olduğu gibi silip süpürüyordu. Tekrar bir ses daha geldi Lysa, Lysa, lysaa diyordu Brandon. Yüzü bir an umutla gülümsedi, pelerininin şapkasını çıkarmasıyla ağırlaşan ıslak saçları yüzüne düşmeye başlamıştı. Sonra başka bir ses ve başka bir ses daha geliyordu artık o kadar fazla ses gelmeye başlıyordu hayatında tanıdığı konuştuğu kim var ise hepsinin seslerini duyabiliyordu ve delirecek seviyeye gelmişti. Bir anda dev aygırın yavaşladığını hissetti Lysa her ne kadar onu hızlandırmaya çalışsa da atı olduğu yavaşlamıştı iyice. Ve bir anda yol biterek kızıl ateşin aktığı bir nehre geldiğini fark etti. Yapabileceği tek bir şey olduğunu fark ederek var gücüyle bacaklarının altındaki dev aygıra vurarak gözlerini kapatıp 'Yalvarıyorum büyük ve küçük tüm Tanrıların Üzerine Hareket Et' dediği anda atı hızla sıcak nehrin sularına doğru dört nala gidiyordu. Nefesi kesilmek üzereyken zorla gözlerini açmayı başarmıştı Lysa, Şafağın solgun ve gri ışığı yarım kuledeki Lord Odasından içeriye giriyordu Yanına baktığında Brandon'ı n yanında olmadığını fark etti. Başucunda duran üzerinde gümüş işlemeler bulunan bakır sürahiden bir bardak su doldurarak içmeye başladı. Kalp atışları yükselmiş ve korkudan dudakları kurumuştu. Bağırmadığından emin olmak istiyordu ama emin olamıyordu. Gördüğü bir kâbustu ve uğursuzluk getirecek türden bir kâbustu. Rüyalarda görülen siyah aygır uğursuzluk getirir derdi çocukluğunda Kızıl kalenin üstadı. Ayağa kalkarak pencerenin kenarına yürüyerek camı hafif açtı ve odaya giren sabahın puslu ve soğuk havasını içerisine çekerek dışarıya baktı. Sanki ilk defa nefes alan bir bebeğin oksijen girerken ciğerlerine yaktığı gibi yakıyordu oksijen ciğerlerini. Avluda muhafızlar nöbet tutuyordu. Muhafız Kumadan Jason'ın avluya çıktığını görüyordu Lysa. Beyaz tenli orta boylu ve yarı uzun kıvırcık saçlarına mavi gözleri eşlik ediyordu Jason'ın. Üzerinde çelikten özel olarak yaptırılmış olduğu belli olan zırhının gövdesine işlenmiş olan çarpı şeklinde kan kılıcı Brown hanedanının armasının yanında ise Büyük Lord Muhafızı Koruyucusu anlamına gelen Kalkan işlenmişti. Jason'ı Her zaman şık giyinmeyi seven, nezaket kurallarına harfiyen uyan yakışıklı bir şövalye olarak tanıyordu Lysa. Henüz Lord Brandon ile evlenmeden önce görmüştü Sör Jason Picana'yı ve o zamanlar henüz şövalye bile değildi. Büyük Diyarda her yüz yılda bir hisarın aracılığıyla yapılan Beyaz Pelerinliler Turnuvasına gelmişt. Bütün askerlerin beyaz pelerinler giyerek katıldığı turnuva'ya Yüksek tepeyi temsil eden askerler arasında gelmişti. Adını daha önce duymuştu ama ilk defa görecekti. Amcası Büyük Thor, Dalyos koyu'nda Sör Jason'ın nasıl savaştığını anlatırken babasının Lord Kumandanına dönerek senin yetiştirdiğin askerlerin hepsini on altı yaşlarında bir genç tırpan ile hasat yapıyormuşçasına birer birer doğruyordu demişti. Zaten her şeyin başlamasına o lanet olası Dalyon Koyu çıkartması sebep olmamışmıydı diye düşünmeden edemedi Lysa. Beyaz Pelerinliler Turnuvasında ise Brandon'ın babası Brandon tarafından şövalye ilan edilmişti Jason Picana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On Kralın Savaşı-(Tanrı'ların Merhametsizliği)
FantasyLeydiler, lordlar, savaşçılar ve katillerle dolu bir öykü.Büyük diyarda korkunç bir gerçek olan kuraklığın gelmesiyle birlikte on kralın savaşıda artık kaçınılmaz olmuştur. Komplo, trajedi, ihanet ve Zaferin dehşet verici bir şekilde diyara yayıldığ...