3. BÖLÜM
Topuklarımın zemine vurarak çıkardıkları uğursuz sesle birlikte şirkete girerken bu sefer her şeyin tam olmasını diliyordum. İşler bu kez de benim için yolunda gitmezse kendime olan bütün özgüvenim bir balon gibi sönecek ve benim o balonu şişirip eskisi gibi uçmasını sağlamam yıllarımı alacaktı. Hala, gözümün önünde şirket sahibinin ölmüş olduğunu kabul edemiyor, bunu etrafıma yaydığım şanssızlığıma veriyordum. Bir kez daha aynı şirkete, aynı amaçla gelmiş olmak doğal olarak beni geriyor ve tekrar sahip olduğum karanlık havayı etrafa akıtacağımı düşündürüyordu. Yine de sabahtan beri her şey güzel ve yolunda gözüküyordu. Mutlu ve kavgasız bir şekilde evden ayrılmış, görüşmeye bu sefer bir aksilik çıkmadan tam vaktinde gelmiştim ve şimdi gayet düzgün bir görünümle asansöre ilerliyordum. Şimdiye kadar çıkmadıysa, şimdiden sonra da bir aksilik çıkmaz, diye geçirdim içimden. Yani, umarım...
Kendimi hazırlamak istermiş gibi içime derin bir nefes doldurup iki saniye kadar beklettim ve kontrollü bir şekilde ciğerlerimden çıkmaları için serbest bıraktım. Asansörün kapıları büyük bir gürültüyle açılıp, içinde barındırdığı yaklaşık yedi kişiyi üzerime doğru salarken ben de binmek için çaba sarf ediyordum. Sonunda bir kaç kişinin koluma çarpması hariç herhangi bir sorun olmadı ve ben bunların üzerine kendimi bir hafta sonra tam da aynı yerde buldum. Titreyen parmaklarımı tekrar '32' yazan butona bastırıp, bir adım geri çekilerek yanımda ki diğer insanlarla beraber beklemeye başladım. İçinde bulunduğum asansör, bende bir zaman makinesi görüntüsü uyandırmıştı ve umarım tekrar her şey eskiye gitmezdi. Adam'ın da gözlerimin önünde ölmesini kaldıramaz, bu sefer gerçekten kendimi lanetli bir mahluk olarak kabul eder, intihar ederdim.
Bu düşünceyi kafamdan silerek hızla kendimi azarladım. Kötü şeyler düşünüp iyi şeyler olmasını bekleyemezdim sonuçta. Bunun üzerine beynimde gayet güzel bir görüşme geçtiğini canlandırdım. İşe alınmayacak olsam bile ılımlı bir konuşmayla sonlanacağını düşünerek kendimi rahatlattım ve sonunda kendi katıma geldiğimde istemeyerek dışarıya çıktım. Ellerim daha fazla titremeye başlamış, bacaklarım kendi ağırlığını kaldıramıyordu. İlk geldiğimde de heyecanlanmıştım ama bu artık heyecanın ötesinde bir duygu olmaya başlamıştı. Kaygılıydım. Ronald'ın isteklerini karşılayamayacağım yönünde büyük bir endişe duyuyor ve beni ağır sözleriyle haşlayıp yanaklarımı kızartarak odadan kovmasını bekliyordum.
Kötü düşünceler yok!
İçimde ki yumuşak düşünceli ben, gözlerini üzerime dikmiş beni ruhsal olarak tehdit ediyordu. ''Tanrım,'' diye mırıldandım sesimi dışa vurarak. ''Kötü düşünmeyeceğim, tamam.'' Tekrar aynı yerde, daha farklı bir duyguyla ilerlerken ayağım birbirine dolanmış, bende komik bir tökezlemeye sebep olmuştu. Yana doğru eğilmiş olan ayağım yüzünden, ''Siktir,'' diye sızlandım. Daha sonra duruşumu dikleştirerek ilerlemeye başladım. Sekreterliğin önüne geldiğim de, bunlardan biri olacağım gerçeği beynime bir bıçak gibi saplandı, beynimi ikiye bölerek hayal kırıklığımın akmasını sağladı. Mutsuz ve kocaman olmuş gözlerle kızları inceledim. Bu bölümü isteyerek seçmiştim. O yüzden, pişman olmanın bir mantığı yoktu. ''İş görüşmesi için geldim ben,'' dedim boğazımı temizleyerek. ''Ah, Breath.'' Jennifer'ın orada olduğunu görünce biraz rahatladım ve ona gülümsedim. ''Bay Ronald'da sizi bekliyorlar,'' dedi eliyle kapıyı gösterip. ''Fakat dikkatli olmalısın,'' diye fısıldadı hafifçe öne eğilip. Bakışlarında muzip bir ifade vardı. ''Jeremy Ronald'a göre daha huysuzdur.''
''Endişen olmasın,'' dedim kendimden emin bir şekilde. Fakat midemde olan acı çalkalanmayı bir tek ben hissediyordum. Yutkundum ve Jennifer'ın masum bakışları altında odaya ilerledim. Titreyen ellerim artık sınırları aşmış resmi olarak dokuz şiddetinde ki bir depremi andırıyorlardı. Heyecanımla yüzleşerek artık burada olduğum için geri dönüşüm olmadığı bilinciyle kapıyı araladım. Üzerindeki lacivert takım elbisesinin varlığını, gözlerimi büyük bir hediyeyle büyülemiş gibi hissettim. Kafası eğik bir şekilde, dosyalarla ilgilenirken bakışlarını aşağıdan bana kaydırdı ve dilini dudaklarının üzerinde gezdirip bir saniye için beni inceledi. Gözleri benden koltuklara kaydığın da, ''Otur,'' diye emretti. Beni daha içeri girdiğim anda büyük bir baskıyla karşı karşıya bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Boss (Kitap)
ChickLit'Raflarda bulabilirsiniz.' Bu hikayede klasik kötü çocuktan daha fazlası var. Bu sefer ki; daha sert, daha tutkulu, daha ateşli ve daha can yakıcı. Bu, sadist bir patronun ağına yakalanan masum genç kızın hikayesi. by; kamii-sama - #7 in Chicklit