Kapının önünde durmuş öylece bakıyordum. Çalsam mı çalmasam mı diye düşünürken? Annem seslendi,
"Öküzün trene baktığı gibi bakıp durmada zili çal."
"Tamam"dedim. Elim titreyerek de olsa zorla zile bastım. Ne yapacaktım ben şimdi burada. Evde kalsam da şu öküzün yüzünü görmesem olmaz mıydı? Yine sinirlendirecekti beni o meşhur salaklığıyla. Daha bugün tanışmamıza rağmen, sanki 1 yıldır tanıyormuş gibi davranıyor. Ve ben ona hâlâ nedense ısınamıyordum.
Kapıyı 19-20'li yaşlarında bir genç kız açtı. Zarifliğiyle ve kibarlığıyla "Buyurun efendim hoş geldiniz."dedi. Çok ta güzeldi. İçeriye girince annem yaptığı pastayı kızın eline verdi.
"Ne gerek vardı."
"Olur mu canım öyle şey. Sonuçta komşu olduk."dedi annem. Kız pastayı alıp mutfağa girdi ardından da annesi geldi.
"Buyurun efendim hoş geldiniz."dedi bütün neşesiyle. Çok tatlı ve kibar bir kadındı, annemin tersine.Abime belli etmeden baktım. Çoktan leyla olmuştu bile kıza bakacağım diye. İçimden gülmek gelsede kendimi tutmayı başarmıştım. Şimdi elime düşmüştü. Eve gidince neler yapacağımı bir ben bilirim bi de Allah.
Kızın ve annesinin önderliğinde oturma odasına geçtik. Köşedeki adam ayağa kalkıp sırayla hepimizin elini sıkıp "Hoş geldiniz,sefalar getirdiniz efendim."dedi. Bu adamın dış görünüşü biraz sertti ama eminim ki pamuk gibi de bir kalbi vardı. Berk neden ailesine çekip biraz nazik olsaydı ölürmüydü ki. Salağın tekiydi abim gibi.
Herkes sırasıyla kendini tanıttı. Berk'in annesinin adı Yıldız, babasının adı Berat, ablasının adı ise Damla olduğunu öğrendim. Biz de kendimizi sırasıyla tanıttık. Bu tanışma faslı beni bayağı bir bunaltmıştı. Dışarıya çıkıp biraz hava almam gerekiyordu bir an önce. Erkekler ayrı, kadınlar ayrı konuşuyordu ve konuştukları resmen birbirine karışıyordu. Yıldız teyze dayanamadı ve "Bayanlar isterseniz biz daha rahat konuşacağımız bir yere geçelim."dedi annem hemen konuştu, "Olur tabi ki."
Oturduğumuz yerden kalkıp mutfağa doğru yol aldık sonunda. Mutfakta terası görür görmez oturmadan direkt oraya koştum ve tabi izin alarak yoksa biraz ayıp olurdu. Köşesine geçip bir sandalye alıp oturdum. Kafamı arkaya yaslayıp iyice yerleştim. Kulağıma kulaklıklarımı takıp rastgele bir müzik açtim ve dinlemeye başladım. Bir yandan da yıldızları izliyordum.
Düşünüyorum da bu insanlar neden bu kadar ayrı dünyada yaşıyorlar ki? Hepsi bir plan pesinde koşrurup duruyorlar. Bazen ne yapacaklarını kendileri bile kestiremiyor. Keşke herkesin ortak bir planı olsa da hayatlarını ayrı rotalarda değilde, aynı rotada ilerletseler ne kadar güzel olurdu. Ama bir kişinin istemesiyle olmuyor ki...
Gözlerimi kapatıp kendimi müziğe bıraktım. Müzik birden kesilmişti. Sanki kulaklığımın bir tanesi kulağımdan düşnüştü. Onu almak için harekete geçerken elim boşta kaldı. Birden ayaga kalkınca gözlerim onunla buluştu. Berk şu an karşımda durmuş bana bakıyordu. Kulaklığın biri bende diğeri ise ondaydı. Hafifte rüzgar esiyordu ve devreye de duygusal bir müzik girdi. Gözleri gerçekten çok güzeldi. Kehribar. Saçları ise rüzgarda sallanıyordu. Bir kaç dakika bakışmıştık sadece ve ben hiçbir şey yapmamıştım. Kaşlarımı çatıp kulakığı kulağımdan çıkardım ve o her zaman ki sinirli tavrımı takındım.
"Sen ne yapıyorsun burada? Yine beni sinir etmeye mi çalışıyorsun ya." Sadece güldü ve o gamzeleri ortaya çıktı.
"Anne!"
"Ne?"diyerek onun baktığı yöne baktım. Annesinin elinde iki tabakta pasta vardı.
"Oğlum size pasta getirdim. Hadi oturum şuraya da yiyin. Hadi bakayım." İstemeye istemeye oturdum ve o salak ta yan tarafıma oturdu. Yine sırıtıyordu. Acaba bütün kızları da böyle mi tavlıyordu. Ben o kızlardan asla olmayacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Grup Sakar
HumorHayatım boyunca bu çocuklar yüzünden bu kadar rezil rüsva olmamıştım. Hayatıma girdiklerinden beri başımdan ne bela eksik oluyor, ne de bir olay eksik oluyordu. Onlar manyak ve bir o kadar da salaklardı. Çünkü onlar benim arkadaşlarımdı. *** "Ceren...