BÖLÜM 1 : AVCI

87 13 4
                                    

AVCI



Diyelim ki, dünyada farklı insanlar var ve siz onlardan birisiniz.


Bunu öğrenseydiniz ne yapardınız?





Adım EMMY, on iki yaşındayım. Uzun günbatımı kızılı saçlarım , gök mavisi renkte gözlere sahibim ve beyaz tenliyim.


Henüz sahip olduğum şeylerin farkında bile değildim.


Yaz sonlarının, sessiz ve hafif hafif meltem rüzgarı esen bir gecesiydi.


Boston, Amerika Birleşik Devletleri'nin Massachusetts Eyaletinin başkentidir ve ben Amerika'nın en güzel şehrinde yaşıyorum. Bana göre öyleydi en azından. Boston'da sakin bir yaşantımız vardı her aile gibi. Evimizin önünde kocaman bir meşe ağacı vardı.


Sonbahara girerken yaprakları rengarenk olurdu; kırmızı sarı, kahverengi. Bahçemiz yemyeşildi, evimiz ise iki katlıydı. Çevresi bodur çalılıklarla çevrili idi. İkinci katında küçük bir çatımız vardı. Çatı katını daha çok resim atölyesi olarak kullanıyordum. Çünkü doğu ve batı cephelerinde de pencereleri vardı. Güneş batarken oluşan saç rengimi ve ay doğarken oluşan o muhteşem renklere bayılırdım. Bana göre her iki renkte huzuru ifade ediyordu. Gün ortasını pek sevmezdim, beni daha çok gün batışı cezbederdi. Bu yüzden çok güneşli odaları tercih etmezdim. Onun yerine odamı girişe yakın odalardan birini seçmiştim. Loş ışık o kadar çok hoşuma gidiyordu ki... Sessiz, sakin... Resmen zihnimi duyabiliyordum. Ben sadece kendimle olduğumun farkına varıyordum. Hani böyle bedeniniz ve ruhunuzun bütünleştiğini hissedersiniz. İçinizden ne geçse olacakmış gibi gelir size, evet işte aynen öyle duygular sarıyordu benliğimi.


Odamın kapısının üstünden yukarı çıkan merdivenler vardı. Sakin yerleri sevdiğim için o odayı almıştım , annemin çiçekleri de benim odamın penceresinin önündeydi. Yaseminler, begomyalar, papatyalar, orkideler, menekşeler...


Rengarenklerdi, mis gibi kokarlardı. Ne zaman canım sıkılsa odamın penceresini açar ve pencerede oturur çiçeklerle konuşurdum.


O gece ailemle salonda oturmuş televizyon seyrediyorduk.


Birden telefon çaldı, arayan arkadaşım Rose idi. Odama geçtim rahat konuşabilmek için. Hafta sonuna giriyorduk bu yüzden sinemaya gitmek için ,nerede buluşacağımızı kararlaştıracaktık. Rose ile uzun uzun konuştuk, ne giyeceğimizden, hangi parfümü kullanacağımızdan, hangi ayakkabıyı giyeceğimize kadar.


Ben telefon konuşurken kapı çaldı. Annem , "Ben açarım." deyince Rose ile konuşmaya devam ettim. Ama tuhaf bir sessizlik vardı ortada. Annem kapıya doğru yöneldi ve kim olduğunu sordu. Aldığı cevap hoşuna gitmemiş olsa gerek annem birden irkildi ve kapıdan uzaklaştı. Bir tuhaflık olduğunu anlayınca telefonla beraber odamın ışığını da kapattım. Bu sefer kapıdaki ses bağırmaya başladı." Elena benim tatlım aç kapıyı. " . Annem bu sefer daha çok korkmaya başladı, kapıdan uzaklaştı.


Annem geri geri giderken kapıdaki ses bağırmaya başlıyordu." Elena, William size diyorum kapıyı açmazsan eğer kırmak zorunda kalacağız. Bunu istemezsiniz herhalde."


Annem bir babama bakıyor bir odamın kapısına bakıyordu.


Sanki benden gizledikleri bir şey vardı. Ve birden kapının sesi geldi. Yumrukluyordu biri, sesi kalın ve öfkeliydi. "William onu almaya geldim vaktinin geldiğini biliyorsun."diyordu. Annem ve babam odaya bakmaya devam ediyordu ama ışıklar kapalıydı. Bu yüzden beni görmüyorlardı.


Kapıyı kırdılar ve içeri üç kişi girdi, biri önde diğer ikisi arkadaydı. Arkadakiler badigarttı, çok belliydi. Çünkü ellerini önde birleştirmiş ve siyah takım elbise ile siyah gözlük takıyorlardı. Gece olmasına rağmen bile. Öndeki ise badigartlardan biraz daha sıskaydı ve uzun boyluydu. Aslına bakarsanız babama biraz benziyordu. Kahverengi gözleri, geniş çenesi , kısa ve dalgalı saçları vardı. Babama bakıp ; "Onu bana güzellikle ver William yoksa başka yollara başvurmak zorunda kalacağım." dedi. Annem ise "O burada değil hem olsa bile vermem daha yaşı çok küçük." diyordu.

Av Günlüğü.  Bölüm 1: AVCI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin