the neighbourhood - afraid
***"Herkes hazır değil mi?" lider olan diğerlerine bir göz attıktan sonra doğum günü çocuğuna döndü. "Sen biz çıktıktan on beş dakika sonra gel, Jimin. Doğum gününü sahneye girdiğimiz gibi kutlar, öyle Spring Day'e başlarız."
Jimin kafasını sallayıp arkasındaki koltuğa oturdu. Arkadaşlarının gidişinin ardından elindeki telefonuna bakmaya başlamıştı.
" #jiminartıksevgilinkookileselcaatarmsn "
Şaşkınlıkla gözlerini büyütüp arama ekranında direk karşısına çıkan yazıya baktı. Gerçekten Jungkook ile ilişkilerini bu kadar çok destekleyen insan var mıydı?
Biraz sonra sahneden sesler gelmeye başlayınca ayağa kalkıp dans hareketlerini son kez tekrarlamaya başlayıverdi. Yanlış yapacağından değil, en iyisini yapmayı istemesinden çalışıyordu. Çünkü üyeler arasında en çok çalışan ve emek gösteren oydu. Bu yüzden yanlış yapma gibi bir lüksü yoktu, fakat o artık dünyaca ünlü bir yıldızdı. Bunu hak etmesi için çok iyi olmalıydı.
Belli belirsiz ağzından dökülen şarkı sözlerini, o uzun zamandır hasret duyduğu ses tonu bölmüştü.
" Park Jimin..."
Her şeyden çok sevdiği oğlanı, yüzündeki cennet gülümsemesi ile onu seyrediyordu. Belki de saniyeler, dakikalarca orada dikilmiş; küçüğünün ona sunduğu bu habersiz göstersinin bitmesini keyiflice beklemişti.
"Jungkook?" şaşkınlıkla sevgilisine baktı oğlan. Artık dans etmiyordu.
"Doğum gününde seni yalnız bırakacağımı mı sanıyordun?" ellerini ceplerine yerleştirip, küçüğüne doğru ilerledi Jungkook. "Özellikle böyle bir günü bensiz geçirmene izin verir miydim? Hem de, halletmemiz gereken bir şeyler varken."
"Halletmemiz gereken bir şey yok Jeon. Lütfen git, birazdan sahneye çıkacağım."
Derin bir nefes alarak küçüğünün güzel yüzünü inceledi büyüğü. Dolgun, sanat eserini aratmayan dudakları; pamuk saçları, en çokta bir bebeği andıran kokusunu çok özlemişti.
"Sana anlatmak istedim, meleğim. Fakat bana izin vermedin. Sana söylemek istedim, sürprizi kaçacak olsa dahi söyleyecektim." cebine soktuğu ellerini çıkartıp avucundaki kutuyu açtı Jungkook.
"Ne zamandır bu günü planlıyordum, haberin var mı? Her şey hazırken, senin beni engelleyeceğini düşünemezdim."
Sinirle karışık bir gülüşle sevgilisine baktı küçük olan. "Seni neden engellediğimi, neden konuşmak istemediğimi hiç düşündün mü?" Soran gözlerle ona bakan büyüğünü bekletmeden kendi sorusunu yanıtladı.
"Sana söylediğim onca şeyden sonra, bir şey demeni bekledim. Ben itiraf edelim dediğim vakit, hayır dahi deseydin anlardım. Ama sustun. Korkmuş muydun? İnsanlar senin eşcinsel olduğunu öğrendiğinde verecekleri tepkiden mi korktun? Bu yüzden mi haftalardır çıkmamıza rağmen kimseye tek bir şey söylemedin Jeon? Bu yüzden mi-"
"Jimin sahneye çıkma vaktin geldi."
Görevlinin sesiyle ikisi de o tarafa dönmüştü. Oysa küçüğünün diyecek daha onlarca şeyi vardı. Hepsini içinden atıp kurtulmak istiyordu, fakat lanet adam laflarını boğazına dizivermişti işte.
Jungkook birkaç saniye sevgilisinin dediklerini düşündü. Gerçekten kendisinin korktuğunu mu sanıyordu? Korkmuş gibi mi davranmıştı Jeon?
"Şimdi gidiyorum-"
"Birlikte gidiyoruz." oğlanının ufak elini tutup sahneye doğru yürümeye başladı Jungkook. Ona gösterecekti.
Kimseden korkmadığını gösterecekti.
Çünkü buraya bu sebeple gelmişti;
önce küçüğünün doğum gününü kutlayacak,
sonra da elinden tutup milyonların önünde ona kanıtlayacaktı.Fakat, Park her şeyi mahvetmişti.
Toparlamalıyım diye düşündü Jungkook. Onun görevi buydu, minik oğlanının bozduğu şeyleri düzeltebilirdi.
"Ne yapıyorsun Jeon-" Jimin ağzını açamadan çoktan sahneye çıkmışlardı.
Şimdi tüm gözler ikisini izliyordu. Birbirine sarılmış parmakları ve biraz sonra resmen duyurulacak olan ilişkilerini seyrediyordu tüm dünya.
Korkmadan, sevgilisinin parmaklarına tutunarak sahnenin ortasına kadar ilerledi Jungkook.
Hem o minik parmaklardan güç alıyordu,
hem de kendi uzun parmaklarıyla yanındakini cesaretlendiriyordu.Çünkü şu an yaşananlar ikisinin de kalbini hızlandırmıştı. Hiç hızlanamayacağı kadar. Sanırsın kalpleri bir atlının peşinden koyvermiş, dört nala ilerliyorlardı.
Derin bir nefes aldı Jungkook. Akabinde gözlerini onu izleyen ışıklardan çekip, sevgilisine çevirdi. Şimdi vücudu tamamen ona dönüktü. İki avucu, minik parmaklarla dolup taşıyordu.
Umutla ona bakan kahve kürelerin içinde yaşamak istedi Jungkook. Orada yaşamak, ve asla çıkamamak. Belki, o zaman her şey daha kolay olurdu, diye düşündü.
Sevgilisini cesaretlendirmek için dudaklarını oynattı küçüğü. Anlamasını umarak, "seni seviyorum" diye fısıldadı.
Anlamıştı. Ve şimdi her şeyden daha güçlü hissediyordu. Güçlü ve korkusuz.
Gülümseyerek dizlerinin üzerine çöktü Jungkook. Kulaklarına gelen çığlık sesleriyle biraz daha gülerek cebinde saklanan kutuyu araladı.
Şimdi sessizliğin hakim olduğu milyon kişilik konser alanında, tüm kulaklar o iki kelimeyi duymayı bekliyordu.
Daha fazla bekletmek istemedi Jungkook.
Zaten yıllarca beklemişti değil mi?
Yıllarca bu anın gelmesini beklemişti. Artık beklemenin bir anlamı yoktu, korkmanın da öyle.
Derin bir nefes aldı ve uzun zamandır dışarı çıkmayı bekleyen o sihirli sözcükleri söyledi.
"Dokunmaya kıyamacağım bir çiçek edasıyla seyre dalıyorum seni; solman korkusuyla her daim daha çok seviyorum, sevgimden dahi sakınıyorum güzel kalbini. Tadına doyamayacağım, ciğerlerimin aşerdiği bir tütün gibi bağımlıyım sana; sana ve kalbine. Sevgin beni en süslü cennetlerde sürüklüyor, sevginle ölüp yeniden doğuyorum. Nasıl da büyüleyici, nasıl da kıskanılası bir güzelliğin var; anlatmaya yetmiyor kelâmlarım. Gel, haydi benim ol demeye dahi çekiniyorlar. Sevgin tek kalbe yetmiyorsa şayet, benimkini ziyaret etmeyi kabul eder misin?
Kalbini bana açabilir misin, Park Jimin?"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
fake person
أدب الهواةjeon, park jimin'i seviyor fakat başından beri kendisini rahatsız eden kişinin o olduğundan haberi yok. © mattbeoldvan