five

3.9K 558 260
                                    

Banyosundan çıkarak salonuna yöneldi. Yürümekte zorlanıyordu. Sol bacağına yük vermemeye çalışsa da canı yanıyordu. Destek almış olduğu duvar, acısını dindirmekteki tek yardımcısıydı. Bir yandan duvardan destek alırken, diğer bir yandan elindeki yay düzeğini tutuyordu. Onu bırakamazdı. Aniden ihtiyacı olabilirdi.

Salonuna giriş yapmadan ömce etrafı kolaçan etti. Katil evin içine girmiş olabilirdi. O sırada gözüne takılan şeyle dondu. Kanının geri çekildiğini, vücudunun buz gibi olduğunu hissetti.

"Eğlenceliydi. Tekrarlamaya ne dersin?"

Ve camın tam önüne bırakılmış olan komşusunun kellesi...

Siyah saçlı, bacaklarındaki tüm gücün gittiğini, kendisini taşıyamacaklarını anladığında yavaşça yere doğru çömelmiş ve kendisini yere bırakmıştı. Elindekini yan tarfına koydu ve kollarını, kendine sarmak için kullandı.

Çığlık atmak istiyor; korkusunu, sinirini; her şeyi kusmak istiyordu. Gözlerinin önüne gelen görüntüyü gidermek için göz kapaklarını kapamıştı. Fakat bu, yararlı olmamış, görüntünün gözünün önüne gelmesine daha da çok sebep olmuştu. Parmaklarıyla gözlerini sıktı. Aklındaki görüntüyü gidermeye çalışıyordu. Gözlerinin yerinde bir hiç bulunan komşusunu unutmak istiyordu. Korkuyor... korkuyor ve korkmaktan daha da öteye duygular hissedemiyordu. Göz yaşları yanaklarından akıp giderken titreyen vücudunu kontrol etmeye çalıştı.
Sonunun komşusu gibi olacağını düşündükçe daha da çok titriyordu.
Bacağı fazlasıyla acıyordu. Gözleri fena ağrıyordu.

Bunları yaşamak için ne günah işlemişti?

Dişlerini dudaklarına geçirerek sessiz hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı.

---

Elindeki bıçağı, son tekere de sapladıktan sonra geriye çekildi ve arka kaportası yavaşça alçalan araca baktı. Minik tavşanı artık kaçamazdı.
Memnuniyet dolu ıslığıyla beraber sallana sallana eve döndü. Onu baştan aşağıya süzerken parmakları, cebinde duran sigarasına uzanmıştı. Parmakları arasına aldığı tek dalı cebindeki ateşle birlikte yakarak dudaklarına götürdü. Kalçasını arabaya yaslayarak orada dinlenme kararı aldı. Açıkçası biraz yorulmuştu. Bir ceset taşımış, onu parçalamış ve kısa süreli de olsa koşturmaca yaşamıştı.
Nefesini dışarıya doğru vererek dudakları arasından süzülen dumanı izledi bir süre. O sırada bacaklarında hissettiği şeyle birlikte hafif irkilmişti.

Kafasını eğerek yere baktı. Beyaz tüylü bir kediyle karşılaşmayı beklemiyordu.

"Sen nereden çıktın küçük sürtük?"

Parmakları arasındaki sigarasından son bir nefes çekti, ardından onu sağ tarafında bir yerlere fırlatarak yere eğildi. Elleri arasına aldığı hayvanı kaldırdı. Boynundaki tasması ilgisini çekmişti. Önde yazan yazıya gözleri kaydı. Bu, onu gülümsetmişti.

"Gerçekten sürtükmüşsün."

Kediyi yere indirdi, fakat onu serbest bırakmadı. Tek eliyle boynunu tutarak onu, yer ile eli arasına kıstırdı. Diğer eli, belindeki bıçağına doğru uzandığı sırada duyduğu hışırtı sesiyle ayaklandı ve sesin geldiği yöne doğru bakışlarını çevirdi.

Bir başka insan gelmekteydi. Elleri arasındaki kediyi özgür kılarak yerinde doğruldu.

"Bayım, buraya giremezsiniz."

Elleriyle uzak durmasını işaret eden bir hareket yapmıştı.
Gelen çocuk kaşlarını çattı. Onu dinlemeyerek ilerlemeye devam etti ve söyledi:

"Siz de kimsiniz?"

"Ben asayiş şubeden polis Jeon. Buradan ihbar aldık ve iki kişi olmak üzere buraya yollandık," diyerekten karşısındakinin güvenini kazanmaya çalıştı.
"Arkadaşım içeriyi kontrol etmekte."

"Ne için ihbar almıştınız?"

"Kimliğinizi görebilir miyim?"

Jungkook, elini ileri doğru uzatarak karşısındakine beklentiyle baktı. Adam ona pek güvenmiş gibi bakmıyordu. Yine de elini arka cebine atmış ve siyah deri cüzdanını çıkararak karşısındakine vermişti.

Mor saçlara sahip genç cüzdanı açtığı gibi ehliyetle karşılaşmıştı. Yazan ismi içinden okudu.

Jung Hoseok

"Yalnızca polis aranmış. Yani anlayacağınız boş ihbardı."

Elinde tuttuğu cüzdanı kapatarak karşısındaki gence geri verdi.

"Endişelenmenizi gerektirecek bir şey yok, Hoseok Bey."

"Peki ya Yoongi?"

"İsmi bu mu?"

Hoseok, karşısındakine şaşkınca baktığında, mor saçlı genç devam etti:

"Yani gelen ihbarı kimin yaptığı bilinmiyor ve evde de kimse yok. Evin sahibini arıyorduk."

Hoseok, anladığını belirttiği bir baş sallamasından sonra bakışlarını eve çevirdi. Işık yoktu.
Birkaç saat önce gelen birkaç haber üzerine buraya gelmişti.
Jisoo, Jimin'e ulaşamayınca Namjoon'u aramış; Namjoon da Yoongi'ye ulaşamayınca Hoseok'u aramıştı. Namjoon'un tanıdığı, şehirin merkezinden buraya gelebilecek tek kişi O'ydu; Yoongi'yle aynı şehirde yaşayan da.
Yanındaki kişi tarafından izlendiğinii hissettiğinde ondan tarafa bakmayarak sordu:
"Arkadaşınız nerede?"

"Arka taraflara bakıyordu. Birazdan gelir herhalde."

Hoseok bakışlarını yanındaki gence çevirdiğinde endişe dolu gözlerini korkuyla genişlemişti.
Ellerinde ve üzerindeki kıyafetlerde kan izleri var.

Aklına gelen düşünceyle hemen bakışlarını çevirdi ve hiçbir şey anlamamış gibi davranmaya devam etti.

"İhbar kaç gibi geldi acaba?"

Hoseok titretmemeye özen gösterdiği sesiyle birlikte söylediği zaman gözlerini tekrar yanındaki gence çevirmişti.

Jungkook cevap vermemeyi seçecekti, fakat böyle yaparsa yanındaki adam daha çok işkillenebilirdi.

"9 gibi."

Hoseok yutkunmakta zorlandığını hissediyordu. Polis karakolu buraya 1 saatlik uzaklıktaydı. O saatlerde ihbar gelmiş olsa 10 gibi polisler burada olur ve etrafı çoktan araştırmış olur, bir şey bulamayınca da geri dönerlerdi. Fakat şu an saatin 12'ye yakın olduğuna adı gibi emindi.

Yalan söylüyor.

Neler olduğunu tam olarak bilmiyordu fakat iyi şeyler olmadığı da kesindi.



--

final 20. bölümleri bulur diye düşünüyordum ama sanırım 10'dan yukarıya çıkmayacak. :(

Hush ;; yoonkook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin