six

3.7K 543 216
                                    

"Gidip arkadaşınızı kontrol filan mı etsek?", diye öneride bulundu Hoseok. Başka birinin olup olmadığını kontrol etmek amaçlıydı bu sorusu.

"Birazdan gelecektir."

Tam da duymak istediği cevabı almıştı. Onu oyalıyor oluşu, tek olduğunun göstergesiydi.

"İçeri mi girsek? Şuralarda bir yerlerde anahtar olması gerek. Yoongi saksısının dibine yedek anahtar bırakırdı hep."

"Öyle mi?"

"Evet, şuralarda- ben bir bakayım."

"Hayır, hayır buna gerek yok. Arkadaşım gelecektir."

Jungkook gerilmişti ve bunu, karşısındaki gence belli etmemek için çaba sarf ediyordu. İçeri giremezlerdi. Girerlerse 'Yoongi' ile karşılaşabilirlerdi. Bunu istemiyordu.
Yoongi gibi, bu çocukla da oynamak istiyordu.

Öte yandan Hoseok, ne yapabileceği hakkında düşünüyordu. Yanındaki çocuğun bir silahı olup olmadığını bilmiyordu. Eğer varsa, en ufak bir hareketinde kendisini vurabilirdi. Bunu göze alamazdı. Aklından neler yapabileceği ile ilgi birkaç şey geçirdi. Fakat hiçbiri işe yaramazdı.

Biraz ilerisinde bulunan taşa gözü takılı kaldığında aklına bir fikir gelmişti. Yapacak olduğu şey fazla tehlikeliydi. Fakat başka çaresi de yoktu. Yanındakini yandan bakarak kontrol etti. Kendisine bakmadığından emin olmak istiyordu. Ayrıca ona, hiçbir şey de çaktırmamalıydı. Yavaşça taşa doğru yaklaştı. Taşı alacağı sırada duymuş olduğu vurma sesiyle birlikte bakışlarını cama doğru çevirdi.
Yoongi kendisini duyması için cama vuruyor ve ona bir şeyler söylemeye çalışıyordu.

Ağzını okuma eylemini gerçekleştirdiğinde tüyleri diken diken olmuştu.

"O bir katil", diyordu.

Hızla yerdeki taşa yeltenecek olduğu o kısa an içinde, boğazındaki acı ve nefes almakta zorlanmasıyla birlikte neler olduğunu idrak etmeye çalışmıştı. Eli boğazına gitmişti. Islak ve sıcak olan o yapışkan şeyi hissetmesiyle birlikte gözlerini camın ardındaki gence çevirdi. Kendisine bağırmaya devam ediyor ve cama vuruyordu. Hoseok, öleceğini hissetmişti o an. Ağzındaki metal tadı kusmak istemesine sebep olmuştu. Bacaklarının güçsüzleştiğini hissetti. Buna rağmen onu kurtarmak tek emeliymiş gibi, sağ tarafındaki gence doğru döndü. İlk olarak yüzündeki sadist gülüşü görmüş, daha sonra da elinde tutmuş olduğu kanlı bıçağı farketmişti.

Jungkook onun bu hâline kahkaha attı.

"Kendini akıllı mı sanıyorsun orospu çocuğu?"

Hoseok geriye kalan tüm gücüyle birlikte karşısındakinin üzerine doğru atıldı. Zaten ölecekti. Birkaç yara almak onun için dert değildi şu an. Yoongi'yi kurtarmalıydı. Saniyeler içersine sıkıştırılmış olan ömründe karşısındakini gebertmeli ve Yoongi'yi bu cehennem oyunundan kurtarmalıydı.

Jungkook, karşısındakinin yapmış olduğu bu atakla birlikte başta şaşırmış daha sonra elindeki bıçağı ona doğru sallamıştı. Fakat çok geçti. Karşısındakinin çevikliği ve hızı onu şaşırtmış; elindeki bıçak, anlamadığı bir şekilde elinden kayarak yerle buluşmuştu. Belindeki silahını almak için yeltenecekti ki, boğazına sarılan ellerle birlikte bunu başaramamıştı.

Dengesini sağlayamayaraktan geriye doğru sendelemiş ve sırtı, sert zeminle buluşmuştu. Bu, zaten zorluk çekmekte olduğu nefes alıp verme işlevini daha da güçlendirmişti. Nefesi kesilmişti. Debelenip duruyordu, fakat boğazına sarılı eller, sanki tüm bir hayatı buna bağlıymışçasına sarmıştı onu. Gözleri kaymaya başlıyordu ve etrafı kararıyordu.

Öte yandan Yoongi görmüş olduklarının şokunu daha sonra atlatma kararı almış ve elinde tutmuş olduğu oku, yaya koymak için çabalamıştı bir kez daha. Fakat yine başarısız olmuştu. Daha çok peynir yemediği için, yediklerine dikkat etmediği için kendisine kızdı o an. Belki bu kadar sıska olmasaydı, çoktan işini bitirmişti mor saçlı gencin.

Yine de denemeye devam etti. Ne olmuştu bilmiyordu. Belki kendisine acımış olan bir melek gücünü paylaşma kararı almış ve oku yaya koymasında ona yardımcı olmuştu.
Olmuştu işte.

Yoongi aceleyle dışarıya çıkmış ve vurmak için mor saçlı genci aramıştı. Onu ve Hoseok'u yerde boğuşurken görünce eli ayağı birbirine daha da çok dolanmıştı. Hoseok'un kırmızılar içindeki yüzü gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. Ölüyor olmasına rağmen hala Yoongi'ye yardım ediyordu.

Yayı kaldırarak yerde boğuşan ikiliye nişan aldı. Fakat buğulu gözleri ve titreyen elleri, kendisine hiç de yardımcı olmuyordu. Tek bir şansı vardı ve bunu boşa harcayamazdı. Duraksamaya başlayan bedenleri fark ettiğinde artık ateş etmesi gerekmekteydi. Fakat hala doğru düzgün nişan alabilecek durumda değildi. Hoseok'un bedeni hareket etmeyi kesmişti. Katil, onun kolları arasından kurtulup nefes almak için kendiyle mücadele verirken, Yoongi tutmakta olduğu yayı daha da sıkı kavramıştı. Yapmalıydı.

Eliyle tetikleyiciye baskı uyguladı ve okun süzülerek gidişine şahit oldu. Fakat tahmin ettiği gibiydi, iyi nişan aldığı pek söylenemezdi.

Ok, Jungkook'un köprücük kemiğinin biraz altına saplanmıştı. Ardarda yaşanan bu olaylar Jungkook'u şoka sokmuştu. Omzunda hissetmiş olduğu keskin sızı bir kez daha nefesini kesmişti. Önce sol tarafında asılı duran oka, daha sonra da karşısındaki gence çevirmişti gözlerini.

Yoongi başarısızlığının ardından ikinci oku da yaya yerleştirmeye başlamıştı. Tekrar bir mucize olmasını istiyordu. Tanrı'nın ona, bir tek böyle bir şeyde yardımcı olması fazla sinir bozucuydu.
Bir yandan oku yerleştirmeye çalışıyor, diğer yandansa Jungkook'u gözetliyordu.
Onun parmaklarıyla oku kavrayışına ve sanki hiç canı yanmıyormuş gibi kolundan sıyırışına şahit olduktan sonra daha da hızlanmıştı. Parmaklarına kan, doğru düzgün gitmiyordu. Denedi, denedi ve denedi. Geçen dakikalar boşa zaman kaybıydı. Zaman kazanan tek kişi Jungkook oluyordu.

Jungkook'un yerinden kalkarak kendisine gelmeye başladığını fark ettiğinde içeriye girmek için hareket etti. Fakat yaralı bacağı onu zor durumda bırakıyordu. Kapıdan girdiği ve onu kapatmak için yeltendiği o sırada saç diplerinde hissettiği o acıyla birlikte dengesizleşmiş ve geriye doğru düşmüştü. Saçlarından tutularak geriye doğru çekiliyordu. Kanadığına bahse bile girebileceği saç kökleri çığlık atmak istemesine sebep oluyor, fakat işe yaramayan ses telleri yüzünden bunu gerçekleştiremiyordu. Elleri arasındaki yayı bırakarak saçlarını tutan elleri kavradı ve tırnaklarını ete geçirdi. Mor saçlı gencin canının yandığını, saçlarını bırakmasından anlamıştı. Hızlıca ayağa kalktı ve elleriyle saçlarını ovuştururken kapıya doğru süründü. Bir eliyle kafasındaki acıyı gidermeye çalışıyor, diğer eliyle de bedenini iterek kaslarına yardımcı oluyordu. Kapıya vardığı o anda elini içeriye atmış ve aynı salise içersinde de parmaklarında hissettiği baskıyla birlikte nefessiz kalmıştı. Çünkü Jungkook, sürgülü kapıyı çekerek onun parmaklarını kıstırmıştı.
Bunu bir kere değil, birkaç kere daha tekrar etmiş ve Yoongi'nin parmaklarını kullanılmaz hâle getirmişti. Yoongi, birkaçının kırılmış olabileceğini düşündü. Canı çok, ama çok yanıyordu. Gözlerinden akan tuzlu sular acısını dindirsin isterdi. Olmuyordu. Boğazındaki o yumru; ciğerlerindeki nefes alma isteği baskındı şuan. Sanki tüm kan, parmaklarına pompalanıyormuş gibiydi. Alev almıştılar.

Jungkook'sa sinirden kudurmuştu. Kapıyla ezmesi yetmiyormuş gibi birde ayağıyla birlikte ezmişti yerde yatan çocuğun elini. Sessiz çığlıklarını duyabiliyordu şimdi. Bu hoşuna gitmişti. Acıyan kolunun acısını dindiren bu görüntüyü sevmişti.

---

Biraz geç geldi, biliyorum:(
Üzgünüm.
Beğendiğiniz bir bölüm olmuştur umarım.

Hush ;; yoonkook ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin