Merhaba.
Bu benim yayınladığım ilk hikayem. Bu bölümü giriş bölümü olarak düşünebilirsiniz.
Okuma sayısı önemli değil. Bir kişi bile okursa yazmaya devam edip haftada bir bölüm atıcam inşallah.
Desteklerinizi bekliyorum.
Keyifli okumalar :)
***
Her hafta aynı saatte gittiği uçurumdaydı Elif Elvan. Bacaklarını uzatıp Istanbul'un manzarasını izliyordu. Dünya tarihinde 3 imparatorluğa şahitlik eden tek şehire derdini anlatıp derman bulmaya çalışıyordu. Istanbul'a bağıra çağıra nasıl bu kadar güçlü olduğunu sormak istiyor ama yapamıyordu. Sesini çıkaramıyordu. Onun 9 yaşından bu yana hiç sesi çıkmamıştı ki zaten. Elinden geldiğince gözyaşlarıyla anlatmak istiyordu. Bir umut belki anlardı bu koca şehir onu.
Elleriyle gözlerindeki yaşları silerek derin bir nefes aldı. Bunları düşünüp ağlamanın bir yararı olmadığını öğreneli seneler olmuştu ama insanoğlunu ayakta tutan da bir umuttu işte.
İç çekerek sırtını yasladığı çınar ağacından uzaklaşıp ayaklandı. Saat geç olmuştu ve artık eve gitmesi gerekiyordu. Ilerdeki bisikletine doğru yürüdü ve binerek alelacele ormanın başındaki evine doğru sürmeye başladı.
***
Yalçınkaya Holding veliahtı Ali Fırat Yalçınkaya akşam 6 sularında ancak gözlerini açabildi. Başında muhtemelen dün içtiği bir şişe tekiladan kaynaklanan yoğun bir ağrı vardı. Inleyerek gözlerini açtığında göğsüne yayılmış kadına baktı ve bezgince iç geçirdi. Dünya yansa umrunda olmayacakmış gibi uyuyan kadının yüzünü kabaca kendine çevirdi. O kadar da güzel olmadığını görünce oflayarak kadını yatağın kenarına itti ve doğruldu. Yumruk yaptığı elleriyle gözlerini ovuşturduktan sonra komodinin üzerindeki saate baktı ve aynı saniyede gözleri büyüdü. Akşam altıya kadar uyuyacak ne yaşamıştı bilmiyordu ama bu saatte uyanmasında yandaki kadının rolünün yüksek olduğuna emindi.
Ayağa kalkıp duşa yöneldi. Soğuk suyu açarak dinginleşmek istedi ama yinede baya yorgun hissediyordu. Ayrıca bugün babası Cihan Yalçınkaya'nın da olduğu bir davete katılması gerekti. Bu davetlerden ne kadar nefret ederse etsin babası gelmesini istediğine göre gitmesi gerekti. Hem belki bir kaç güzel kız bulup takılabilirdi. Kendi düşüncelerine gözlerini devirdi. O sıkıcı davetteki sıkıcı kızlarla asla takılmayacağını biliyordu. 90 beden olmadıkları sürece tabi.
Duştan çıkıp havlusunu beline sardı. Aceleci adımlarla odasına yöneldi. Odaya girdiğinde kendisine mahmur mahmur gülümseyen kıza arkasını dönerek yüzünü buruşturdu. Tabi hemen ardından kız seslendi.
"Aşkııımm"
Derin bir nefes alıp kibarlığından ödün vermeyerek karşısındaki kıza gülümsemeye çalıştı. Yüz ifadesi iğne yutmuşa benziyordu. Hemen ardından yüzünü buruşturarak ekledi.
"Aşkım mı?"
"Evet aşkımm. Yaaa yoksa sen beni hatırlamıyor musuuun?"
Kız dudaklarını büzerek konuşunca Ali Fırat neredeyse rutin haline getirdiği konuşmayı yine ve yeniden yapmak için derin bir nefes alarak tane tane anlatmaya başladı.
"Bak güzelim dün haddinden fazla içtiğim için hiç bir şey hatırlamıyorum. Sen de hak verirsin ki bu şartlar altında tek gecelik bir ilişkinin içinde kalmış oluyoruz ve ne yazık ki senin şu anda gitmen gerekiyor"
Sözlerini bitirdikten hemen sonra ışık hızıyla yarışacak düzeyde bir hızla kızın kıyafetlerini toplayıp sızlanarak giymesini bekledi. Ardından söylenmelerini umursamadan kızı evden postaladı ve aceleyle odasına gitti.
Hızla üzerine siyah takım elbisesini geçirdi. Saçlarına şekil verip aynada biraz egosunu tatmin ettikten sonra evden çıkıp garajına yöneldi. Audi r8 e atlayarak gaza bastı. Yolları hızla arşınlarken aklında bugün ki davetten nasıl erken kaçabileceğiyle ilgili planlar dönüyordu. Babasını ikna etmek zor işti vesselam.
Babası ne kadar aksiyse annesi de o kadar naifti. Melek hanım ismi gibi bir insandı. Elinden geldiğince insanlara yardım eder ellerinden tutardı. Babası Cihan beye karşı da sürekli oğluşu Ali'yi korurdu. O yüzden annesinin yeri çok ayrıydı Ali Fırat için.
Kafasında planlar dönerken orman yoluna saptı. Aslında bu yolu pek kullanmazdı ama bugün acelesi vardı. Yoksa hayatta bu engebeli yollara wickyi sokmazdı. Evet o arabasına Victoria's Secret meleklerinden etkilenerek wicky diyordu.
Orman yolunda hızla yol alırken bir anda karşısına çıkan bisikletli kızla aniden frene bastı.
***
Elif Elvan bisikletiyle ormanın şehre en yakın yerinde olan evine doğru ilerlerken tam arkasında acı bir fren sesi duydu ve hemen ardından kendini yerde buldu. Araba çok hızlı çarpmamıştı ama aklına bir anda dolaşan anılarla titremeye başladı. Gözleri anında sulandı. Yanına gelip diz çöken adamı gördüğünde hemen gözlerinden kaçan damlaları elleriyle kuruladı. Adam ona sorular soruyordu ama o kafasını yerden kaldıramıyordu bile. Korkmuştu. Ama yabancı bir anda kendini sarsmaya başlayınca kendini adamın yüzüne bakarken buldu ve içinden kocaman bir 'yuh' demeden edemedi.
***
Ali Fırat arabadan inip hızla kızın yanına diz çöktü. Kız bir hastalığı varmış gibi durmadan titriyordu.
"Hey iyi misin ?"
"Cevap versene be kızım ağrın mı var ?"
Yüzünü göremediği kız cevap vermeyince bir tür şoka girdiğini anladı ve hemen onu sarsmaya başladı. Davete geç kalmıştı ve burada küçük bir kız çocuğuyla uğraşıyordu.
Sarsmaya başlar başlamaz kafasını kaldıran kızla neye uğradığını şaşırdı. Karşısında kelimenin tam anlamıyla bir afet vardı.
Simsiyah saçlarıyla tezat oluşturacak şekilde bembeyaz teni, kocaman mavi gözlerinin üzerine dizilmiş kıvrımlı uzun kirpikleri, hokka gibi burnu ve dolgun pembe dudaklarıyla bu tanıma cuk diye oturuyordu.
Derin bir nefes alarak kendine gelmeye çalıştı. Lakin işe yaramamış olacak ki elinde olmadan 5 dakikadır bön bön baktığı kıza doğru 'hassiktir' diye fısıldadı ve kızın kaşlarının an be an çatılışını izledi. Bu tatlı resimle elinde olmadan kalbi teklerken kıza belli etmeden konuşmaya başladı.
"İyi misin ?"
Kız yüzüne sıkıntıyla bakıp cevap vermezken acaba yanlış bir şey mi yaptım diye düşündü.
"Şoka falan mı girdin kızım konuşsana. Neredeyse araba değmedi bile canın çok acımış olamaz."
Kız hala yüzüne boş boş bakarken ne yapacağını bilemeyerek öylece durdu. Zaten davete de geç kalmıştı. Artık battı balık yan gider stratejisiyle kızın numarasını alma planları yapmaya başlamışken kız birden elini cebine götürüp not defteri ve kalem çıkardı. Kıza garip garip bakarken kız deftere bir şeyler karalamaya başladı. Ufaktan deli olduğunu düşünmeye başlamışken kız not defterini ona uzattı. Yazılanları okurken ufak çaplı bir şok geçirdi.
"Konuşamıyorum, dilsizim"
Kafasını kaldırıp kıza baktı içi giderek. Yüzünde can yakan ufak bir gülümsemeyle kendisini izliyordu. Zorla kafasını onaylar biçimde salladı.
"Peki iyi misin ? Ağrın var mı ?"
Kız kafasını sağa sola sallayarak ağrısı olmadığını belirtti.
"Ben Ali Fırat Yalçınkaya" diyip gülümseyerek elini uzattı Ali. Tokalaştıktan sonra kız not defterine bir şeyler karalayarak kendisine uzattı.
"Ben de Elif Elvan. Tanıştığıma memnun oldum"
Desteklerinizi bekliyorumm :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHRAZ #Wattys2017
ChickLitOnların aşkında kelimelerin veya seslerin pek de önemi yoktu... Mutluluğu seslerde değil, bir kadının mavi gözlerinde bulan adam Ali Fırat Hayatının dönüm noktalarını geveze ve zevzek bir adamla yaşayan dilsiz kızımız Elif Elvan İki gencin mizah v...