Play List: Annie Lennox - I Putt A Spell On You
Sia - Salted Wound
Bana ulaşmak isterseniz eğer;
Facebook: Sean Talia (Profilimde link var.)
Twitter: seantaliaW
İnstagram: yoncayurdakuul
Ve @MixftBieber kullanıcısı ile çok tatlı bir röportaj yaptık. Göz atarsanız sevinirim. Röportajımı profilimde bulabilirsiniz.
WhatsApp grubumuz aktiftir, bilginize.
♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦♦
_______________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Ağlayarak tüm acıları içimden, kafamdan, ruhumdan, kalbimden, kısacası; her bir hücremden atabilseydim keşke. Ama işin ironisi hiçbir şekilde acı azalmıyor, aksine daha büyük bir kütle hâline geliyordu. Ağırlığı artık dünyadaki ağırlık kavramlarıyla açıklanamazdı. Öyle büyük bir ağırlıktı. Yutkundum. Defalarca yaptığım tek şeyi yine yaptım ama hiçbir şey ne azaldı, ne de küçüldü. İçim kıymık kıymık edilmişti sanki. Kendimi tutamıyordum. O lanet arabadan korkup, nasıl onu kollarımın arasından öylece sala bilmiştim? Kendime bunu yediremiyordum. Ben babamdan bile korkmamış; Dean'i öldürmekten vazgeçmişken, nasıl olur da bir arabadan korkar ve onu öylece boşluğa bırakırdım?
Elimi setçe ısırdım. Parmaklarımdan sert bir acı aktı içimin en hüzünlü yerlerine doğru. Kafasını kaldırım taşına çarptığında çıkan ses, kalp atışımla birlikte beynimde yankılanıyordu sanki. Öyle acı dolu bir sesi daha önce, sadece bir kere duymuştum. Kız kardeşim ile o arabanın çarpıştığı an. Bu ikinciydi. Güçsüz ayaklarımla ayağa kalktım. Dışarıdan ne kadar sert görünürsem görüneyim, içten içe bir harabeydim, çöptüm. İçten içe acı çekmek için yontulmuş bir parça ettim. Bir parça kemiktim. Bir parça damardım. Her şeyden bir parça vardı içimde ve hepsinin ham maddesi: Acı idi. Suratımı buruşturduğum sırada doktor odadan çıktı ve bana yorgunluktan sönmüş gözlerle baktı.
"Ne oldu?" diye sordum. Sesim öyle az çıkmıştı ki, bu benim ne kadar acı çektiğimi belli eden şeylerden sadece bir tanesiydi. Doktor dudaklarını birbirine bastırdıktan sonra, tek elini omzuma koydu. Gözlerini kısarak "Bak evlat," dedi. Göz bebeklerine odakladım bakışlarımı. "Ne çok ciddi sayılabilecek, ne de çok hafife alınabilecek bir şey. Orta dereceli bir kafa travması geçiriyor şuan. Yanılmıyorsam kısa süreli bazı unutkanlıkları olacak. Tabii ki de bunun getirisi çok farklı şeylerle olabiliyor. Hiçbir zaman o ince ince işlenmiş organ hakkında tam bir fikir sahibi olamayız. Ama ölüm tehlikesi yok. Emin olabilirsin." Dudaklarım yukarıya doğru tırmandı bir anda.
"Onu görmek istiyorum."
Kafasını hafif bir açıda yana doğru yatırdı. "Şuan değil ama normal bir odaya aldığımız zaman onu görebileceksin. Yarın sabaha kadar misafirimiz olacak. Onu şimdilik gözetim altına aldık." Doktor omzumdaki elini merhametle kaldırıp indirdi ve ufak bir gülümsemeyi bana bahşetti. Ona nasıl baktığımı anlayamıyordum. Çünkü şuan ben, kendimde değildim. Kendim değildim hatta. Gözeneklerinden nefes alan bir ağaç oluvermiştim bir anda. Öylece bakıyordum etrafıma ama içime bakamıyordum işte. Sadece bir şeyler yapıyordum ama her şey dışarıda birilerini yaşatmak için. Kendimi kurutana kadar Yeny'e bakmak istiyordum mesela.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
What Now?
Teen FictionSevgi kucağından çok tenin tene çarpış sesine aşina olan bir genç kız için hayat zordur. Üstelik sevilmeyişlerinin verdiği derin üzüntü bunu dahada zorlu kılar. O, en büyük umudunu bile umutsuzluk kırıntılarıyla beslerdi. Sonra ne mi oldu? Sonrası t...