Zırr zırrr... Ah şu lanet olası ses!4 yıldır düzenli olarak her sabah onu uyandıran işkence aleti. Şimdi yatakta yatmaya devam edip uyumak vardı fakat ERAYDIN HOLDİNG çalışanlarından henüz yerini sağlama almamış bir asistan isen bu hayali kurmak bile tehlikeli olabilir. Hafifçe gözlerini aralayarak güneş ışığının açık olan penceresinden odasına süzülüşünü izledi bir süre. Daha fazla alarmın sesine dayanamayarak doğrulmaya karar verdi yattığı yerden. Yatağının yanındaki komodinin üzerinde duran telefonuna uzandı yavaşça. Alarmı kapatıp gelen herhangi bir mesaj var mı diye baktı fakat şaşırmamış, Hakan Bey yine mesaj atma teşrifinde bulunmamıştı. Güya nişanlısı olacaktı! Sinirle ayaklarını yataktan aşağı sarkıtıp oturur pozisyona geçti. Acaba ne yapmalı. .? Mesaj atmalı mı yoksa atmamalı mıydı? Biraz sinirinin geçmesi için odasını incelemeye başladı. Yatağının karşısı boydan boya camdı. Pencerenin önünde bulunan koltuğa oturup saatlerce manzaranın tadını çıkarırdı. Yatağının sol tarafını ise duvara bitişik 4 kapaklı bir dolap süslemekteydi. Yerde yumuşak tüylerle kaplı bir halısı, Hakan öküzünün ona geçen doğum gününde aldığı kocaman ayıcığı... Bir süre ayıcığa baktı sanki küçük ergen veledin tekiyim de böyle saçma şeyler alıyor diyerek bu, odayı inceleme işine de bir son verip olduğu yerden kalktı. Miskin adımlarla banyoya doğru ilerledi. Aynada dağılmış saçlarına ve şişmiş gözlerine bir müddet baktıktan sonra üzerindekilerden kurtulmaya başladı . Tekrar aynanın karşısına geçip kürek kemiğinin üzerindeki neden olduğunu bilmediği yara izini bir süre inceledi. Annesi çirkin yaranın o bir yaşındayken geçirdikleri trafik kazasından sonra olduğunu söylemişti. Ne talihsizlikti ama babasını kaybettiği günün izini sürekli taşıması. O izi her gördüğünde hiç varlığını hissedemediği babasını özlemesi. Bütün bu düşüncelerden arınmak istercesine girdi suyun altına ve ılıklığın bütün vücudunu ele geçirmesine izin verdi.15 dakikalık sıcak bir duşun ardından yine kendini dolabının önünde kıyafetlerinin arasında uçsuz bucaksız bir yığınının içinde buldu. Ne giysem? Ne giysem? Beyaz çiçekli elbise mi yoksa siyah kumaş pantolon üstüne t shirt mü? ... En sonunda siyah yüksek bel mini bir etek, koyu mavi bir tsirt ve favori topuklularından birini giymeye karar verdi. ? Evde açık musluk, pencere,televizyon var mı diye kontrol ettikten sonra tam çıkacaktı ki gözü masanın üzerindeki Hakanın aldığı çiçeklere takıldı. O... çocuğu kim bilir neredeydi adeta bütün sinirini kapıdan çıkarırcasına çarparak kapattı. Asansörün aynasında kendini son bir kez süzdükten sonra garaja yöneldi. Arabasına doğru ilerlerken hayatının ne kadar sıradan olduğunu değerlendiriyordu kendince. Hafta içi her sabah 6.00 da kalk 7.00 a kadar hazırlan 8.30 da iş yerinde ol. Akşam ve öğle yemeğinden birini nişanlınla ye sonra da direkt yatağa Deniz Hanım. Hafta sonları ya annesinin yanına gider ya da Salih le takılırdı. Klasik Deniz işte 'tekdüze hayatı ve o '.Acıyordu bazen kendine. Bu sıkıcı hayatın içinde Hakan ona adeta bir liman olmuştu. Ellerinden tutup onu bu sıkıcı yaşantısından kurtarmıştı. Her ne kadar şimdi öyle olmasa da mutlulardı. İlk başlarda her gece farklı yerlerde yenilen yemekler, iş yerine gelen sayısız çiçekler, gün içerisinde alınan tonlarca iltifat nişanlandıktan sonra birden yok olmuştu. Onun yerine günde sadece 2-3 kez atılan mesajlar ve arada sırada yenilen baş başa soğuk akşam yemekleri baş göstermeye başlamıştı. Bu adam ne oldu da birden böyle değişmişti anlamıyordu. Telefonunda hala ne bir mesaj ne de bir arama kaydı vardı. Eğer saat 13.00 a kadar aramazsa iş yerine gidecekti . Arabasına bindi ve artık ezberlediği yolları radyoda çalan ofenbach- be mine eşliğinde ilerlemeye başladı. İlerideki kavşaktan döndü 7 dakika içinde o çok sevdiği gösterişli pastacının önünden geçeceğim dedi.Şarkının ritmine uydurmuştu kendini. İşaret parmağını direksiyona ritmik bir şekilde vurarak ilerlemeye devam etti. Aynen dediği gibi tam 7 dakika içinde tatlıcının önünden geçiyordu. Sırada tek ip gibi dizilmiş kafeler ve ardından büyük binalar karşılayacak beni diye düşünmeye devam etti. Kendini ritme o kadar kaptırdı ki arka fonda bu şarkı eşliğinde patronunu ofisin ortasında bir sandalyeye bağladığını ve ofisteki bütün evrakları onun gözleri önünde etrafa saçtığını hayal etmeye başladı. Ne eğlenceli olurdu ama. Patronunun ne kadar şaşıracağını ve o anki surat ifadesini düşündü bir an. Bir de kenarda onu izleyen ve ona deli olduğunu düşünür gibi bakan ofis çalışanları da varsa değme keyfine. Girdiği bu hayal dünyasından onu çalan telefonu çıkarmıştı. Bir an Hakan'ın onu aradığını düşünerek heyecanla aldı eline telefonu. Fakat telefonda büyük harflerle 'SARI ŞILLIK' yazısını görünce bütün hevesi kaçmıştı. Anlaşılan Hakan Bey'in arayacağı yoktu. Şirketin park yerinde kendine bir yer ararken biraz daha arasın şıllık. Ne diye arıyor ki beni diye söylendi. Arabasını güzelce park etti ve tam arabasından inerken durmaksızın çalan telefonunu açtı. Telefonun ucunda nefes nefese kalmış bir ses 'neredesin?' diye soruyordu. Hangi rütbeyle konuşuyordu acaba lanet sarı. Nefes nefese kimlerin yatağına yapışmıştı Allah bilir. Kafasını sağa sola salladı bütün bu düşünceleri atmak istercesine. 'Şirkete şimdi geldim bir şey mi oldu?' dedi. Karşı taraf derin bir nefes alarak 'Dün sana verdiğim dosyaları getir diyecektim ama galiba dün sana öyle bir şey vermedim. Şu an aklıma geldi. Ben biraz gecikeceğim patronu oyalayabilir misin bu arada?'. Lanet zilli yine onu kullanmaya çalışıyordu. Yok yok kesin bir boklar yiyordu bu. Aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın dedi içinden.
'Tamam kaç gibi burada olursun?'
'45 dakika içinde çok teşekkür ederim canım' diyerek kapattı telefonu.
Aramanın bittiğini gösteren sese karşı önemli değil diyebildi sadece. Eziğin tekiyim dedi. Lanet eziğin teki. Sadece başkalarının işlerini yapan onlara yaranmaya çalışan zavallının teki. Asansörün aynasında kendini inceledi uzunca. Zaten 6.kata çıkacaktı ve asansör olması gerekenden daha yavaş çıkıyordu katları anlaşılan bolca vakti vardı. Dalgalı saçları yüzünü daha da sevimli gösteriyordu. Badem gözleri ve minicik burnu... Gayet hoş bir suratı vardı. 1.60 boyu olması hiç problem değildi topukluları yanında olduğu sürece. Mükemmeliyetçiliği tripten tribe sokmasa aslında beğeniyordu kendini. Göğüslerine baktı kısa bir süre. O iki şey dişiliğini bir kez daha hissettirdi. Sıra mini eteğinin onlar burada dediği bacağına gelmişti. Her ne kadar biçimsel olarak o kadar iyi olmasalar da canı topukluları güzel gösteriyordu bacaklarını. Türkiye standartlarına göre gayet güzelim diyerek gülümsedi aynadaki yansımasını. Bunca şeye rağmen bu minnoşu çok kullanmaya çalışıyorlardı kahpeler. Tabi onların Deniz'in içinde bulunan küçük şeytandan henüz haberleri yoktu. Asansörün 6.kata geldiğini bildiren sesini duyunca kendini süzmeyi bıraktı. Son kez üzerine başına çeki düzen verdikten sonra aynaya ufak bir gülüş atarak asansörden çıktı. Karşılaştığı herkese başıyla selam vererek masasına doğru ilerledi. Sırasıyla Kokoş Necla, Gözlüklü Kerim, Çokbilmiş Engin ve Jüpiterli Özgür'ü geçtikten sonra nihayet o tanıdık, emektar,birtanecik masasına ulaşmıştı. Gösterişsiz ama bir o kadar da rahat koltuğunun kollarına bıraktı kendini. Bütün bu yanından geçtiği insanları ve onlara taktığı lakapları düşündü. Acaba onlara haksızlık mı yapıyorum? . Belki de onlar sadece sistemin kölesi oldukları için böylelerdir. Amaaaan Deniz sende. Sanki sen onlardan çok farklısın! Birden görüş açısını kıvırcık saçlı, 32 dişini de gösteren sıcacık gülüşüyle meşhur Salih kapladı.
'Yine nerelere daldı bakalım Deniz kızımız? ' diyerek masasının kenarına oturdu.
'Hiç öyle Hakan'ı düşünüyorum.Mesaj atmadı dünden beri.' dedi iç çekerek. Salih ortamın ne kadar iç karartıcı bir moda dönüşeceğini sezmiş olacak ki
'İnşallah kaza filan geçirmiştir. Yoksa mümkünatı yok senin elinden kaçamaz' dedi Deniz'in yanağından makas alıp.
'Sohbetinizi bölmüyorum ya' Ayfer Hanım kızgın bir tonla. Salih ani bir refleksle oturduğu yerden kalkıp
'Ne demek Ayfer Hanım Biz de tam yeni projemiz hakkında konuşuyorduk.' deyiverdi. Kalın çerçeveli gözlüğünün altından Ayfer Hanım
'Neymiş o proje anlatın da bizde bilelim'
Salih altta durur mu 'Aaa olmaz hanımefendi gizli şuan sadece Deniz ile benim aramda' diyerek Ayfer Hanım'ın bütün dikkatini kuzu gibi oturmuş olanları izleyen Deniz'de topladı.
'İyi bakalım o zaman yakında sizden güzel şeyler bekliyorum. Umarım bu oturmaların sonuçları olur' diyerek alttan alttan da inceyi vererek tam ayrılıyordu ki Deniz
'Ayfer Hanım, Esra bugün biraz geç gelecekmiş size iletmemi istedi' dedi. Ayfer Hanım yine o çokbilmiş tavrını takınarak
'Hayret dün beni arayarak 3 gün için izin almıştı. Yoksa tatilinde vazgeçti de benim mi haberim yok' diyerek odasına doğru ilerledi. Arkasında ağzı açık bir Salih ve öfkeden ne yapacağını şaşırmış bir adet Deniz bırakarak. Lanet sürtük demek onunla oyun oynamıştı. Bunun hesabını soracağım ona diye söylenerek eline aldığı evrakları karıştırmaya başladı. Zavallı Salih hala olanların şokunu üzerinden atlatamamıştı.
'kesin bu sarı yelloz bir işler karıştırıyor' dedi Deniz
'Bilmiyorum ama buraya geldiğinde bir açıklama borcu var' diyerek ne kadar bozulduğunu bir kez daha belli etti.
Aradan geçen onca saate rağmen telefonunda hala ne bir mesaj ne de bir arama vardı. Saat 13.00 geçmişti bile. Deniz'in sabahki o karmaşadan sonra bir de Hakan'ı çekecek hiç hali yoktu. Kendi haline bırakmaya karar verdi onu. Saatler birbirini kovalamış ve nihayetinde mesai bitimi gelmiş çatmıştı. Bu hafta sonu annesine gidecekti. Yol kenarındaki çiçekçinin yanından geçerken yarın o açelyalardan alsam iyi olacak. Annemin en sevdikleri diye düşündü. Yıllara adeta meydan okuyan bir kadındı annesi. Tek başına bunca yıl onu okutmuş bu hallere getirmişti. Bir buket çiçek değil bir çiçekçi dükkanı bile azdı onun için.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APİKO
Teen FictionDeniz, Eraydın Holding de çalışan gayet sıradan başarılı bir asistandır. İçine hapsolmuş hayatı nişanlısını başka biriyle yakalaması ve annesinin bundan 26 yıl önce aldığı kaza raporunu şans eseri bulmasıyla bir anda altüst olur. Artık onun için hi...