Burnuna gelen ıhlamur kokusuyla uyandı kedi gibi kıvrılıp uyuyakaldığı koltuktan. Bir an olduğu yeri yadırgadı. Neredeydi? Sol kol dirseğinin üzerine etrafta uykulu gözlerle tanıdık bir şeyler aramaya başladı.Bu koltuklar, halı, televizyon onun eşyaları gibi değildi. Ve bu ıhlamur kokusu evinde hiç alışık olmadığı bir şeydi. Hışımla koltuktan kalkarak kokunun geldiği yere hızlı adımlarla ilerledi. Karşısında Sinan ı gri dikey üzerine siyah çizgilerle kaplı pijamasını giymiş, saçı başı dağınık, iş yerindeki şık ve düzenli halinden milyonlarca kat uzaklıkta büyük bir dikkatle masanın üzerinde içinden buharların çıktığı iki fincana ıhlamur koyarken görünce hem derin bir nefes aldı hem de onu burada bu halini görerek bir o kadar da şaşırdı.Konuşmaya çalışıyordu fakat ne sesi çıkıyor ne de durduğu kapının önünden hareket edebiliyordu.Nihayet onun için uzun normal dilimde ise gayet kısa bir zaman diliminden sonra kısık da olsa sesini çıkartarak
"Neler oluyor burada?" dedi şaşırmış uyku mahmuru gözlerle Sinan a bakarak.
Sinan da en az Deniz kadar şaşırmıştı onu karşısında ağlamaktan şişmiş gözler ucuz peçeteyle siline siline tahriş olmuş kıpkırmızı bir burun darmadağınık saçlar ve akmış bir makyajla görünce. Hatta bir an korkuyla karışmış şaşkınlıkla iki adım geri gitmiş mutfak tezgahına yaslanmıştı. O sevimli şaşkın surat ifadesiyle sağ elinin başparmağıyla damağını çeker gibi bir hareket yapmıştı.Sonra elini kalbinin üzerine getirerek
"Kızım ne öyle yavaş yavaş arkadan yaklaşıyorsun. Geldim desene adam gibi"
Deniz onun bu sevimli haline ufak bir tebessümle karşılık vererek mutfak masasının sandalyesine oturdu. Mutfak masasına kollarının dirseklerini koyup ellerini şakaklarına dayayarak bitkin bir halde
" Saat kaç. Ben buraya nasıl geldim?" dedi. Salih elindeki bardağı Deniz in önüne bırakarak kızgın bir tavırla
" Saat 3 küçük hanım. Ve buraya nasıl geldin hiçbir fikrim yok."
"Saat üç mü? 15.00 olandan mı yoksa 03 olandan mı" dedi ıhlamurundan aldığı yudum boğazında kalmıştı. Bir yandan öksürüyor bir yandan da fal taşı gibi açılmış soran gözlerle Sinan a bakıyordu.
En son ne olmuştu öyle?Gözlerini kapatıp hatırlamaya çalıştı. Birden gözlerinin önüne annesinin verandasından izlediği yıldızlar geldi. Annesiyle oturduğunu hatırladı. Bütün anılar acımasızca hücum etmiş aklına. Annesinin evinde olanlar, Hakan, Esra, onların o halleri, o çıkardığı yangın ve geçirdiği küçük çaplı sinir krizi. Bütün bu olanların beynine hücum etmesiyle birden ayağa kalktı. Elinden bardak kayıvermişti. Kolundaki bütün kuvvet uçup gitmişti bir an. Masanın üzerine dökülen ıhlamur damla damla yerle birleşiyordu. Deniz ise olduğu yerden damlaların aşağı süzülüşünü seyrediyordu donuk bir surat hiçbir şey ifade etmeyen boş gözlerle. Salih hızlı adımlarla yanına gelmiş ona soran ifadelerle bakıyordu. Gözlerine hücum eden yaşların ağırlığıyla dizlerinin üzerine çöktü, elleriyle yüzün kapayıp daha fazla kendini tutamayarak önceden hiç yaşamadığı bir şekilde sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Salih in ona sarılmasıyla daha da şiddetlenmişti gözyaşları. Bir süre öylece oturdular.Salih dakikalarca saçlarını okşamış ve sessizce Deniz in ağlama krizinin geçmesini beklemişti. Daha sonra bunun böyle olmayacağı Salih in aklına gelmiş olacak ki Deniz i olduğu yerden kaldırıp ufak adımlarla oturma odasına gelip en rahat koltuğa oturttu.Deniz in canı o kadar çok yanıyordu ki ne yapacağını bilemez haldeydi. Elinden ağlamak dışında hiçbir şey gelmiyordu. Yarım saat süren salya sümük eşliğinde bütün olan biteni Salih e anlatmıştı. Ve şuan elinde sadece 4 paket bitmiş peçete kutusu, gerçek olup olmadığını bilmediği bir adet anne, omuzuna başını koyduğundan t shirt ünü sırılsıklam yaptığı bir adet dost ve artık sayılarını hesaplayamadığı kocaman devasa boynuzları vardı. Salih in duydukları karşısında ağzı bir karış açık kalmıştı.Ne tarz bir tepki vermesi gerektiğini bir türlü kestiremiyordu. Hakan ın arkasından saydırmalı mıydı yoksa teselli edip her şeyin yoluna gireceğini mi söylemeliydi? Kahretsin dedi kısık sesle bu tarz şeylerde hiç iyi olamamıştı.Çok değer verdiği bir kız onun kollarında ağlıyor o ise boş boş onun delice ağlayıp kendini yıpratmasına izin veriyordu. Bir şey bulmalıydı ama ne ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
APİKO
Teen FictionDeniz, Eraydın Holding de çalışan gayet sıradan başarılı bir asistandır. İçine hapsolmuş hayatı nişanlısını başka biriyle yakalaması ve annesinin bundan 26 yıl önce aldığı kaza raporunu şans eseri bulmasıyla bir anda altüst olur. Artık onun için hi...