Yeşil hiç bitmeyecekmiş gibi ufuk çizgisine uzanıyor, bulutsuz mavi gökyüzü onu bir yorgan gibi örtüyordu. Dünya iki renkten ibaretti sanki. Uzanıp bulutsuz gökyüzünü izlemeye koyuldum. Şu haliyle durgun bir okyanusu andırıyordu. Ellerimi iki yana açıp ciğerlerim dolana kadar derin bir nefes aldım. Demek ki huzur böyle bir şeydi. Sağ elimin üzerine başka bir elin dokunduğunu hissettim. İnce narin parmaklar yavaş yavaş ellerimde dolandıktan sonra sıkıca tuttu. Başımı çevirdiğimde Giz o masumiyet timsali gülümsemesiyle bana bakıyordu. Ellerimi bırakmadan yanıma sokuldu. Dudaklarımıa tek bir öpücük kondurduktan sonra başını göğsüme yasladı. "Seni hep seveceğim," dedi. Resim şimdi tamamlanmıştı...
"Kim ne derse desin o an rüya değildi! Biz, biz Giz ile başka bir boyuttaydık. Ellerimi tutuşu, öpmesi, hepsi hepsi gerçekti! Ben onun kalp atışlarını duydum kulaklarımda," diyebildim. Dağılmıştım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Aylin Hanım oturduğu yerden kalktı. Şefkâtli bir abla gibi yanıma gelip yarım bıraktığım bardaktaki suyu bana uzatarak; "sakinleş artık lütfen," dedi. "Geride kaldı her şey..." Bardaktaki suyu içtikten sonra dolan gözlerimi sildim. "O rüya," dedim –yada her neyse- "Giz'i son görüşümdü. Bir daha bir daha ona asla ulaşamadım ben." "Ya sonra?" dedi. Bundan sonrasını anlatmak daha zordu. Derin bir soluk alıp devam ettim...
Gözlerimi açtığımda İzmir otobüsündeydim. Uyku sersemliğiyle bir an hatırlayamadım ama kendime gelince sabaha karşı telefonumun çaldığını hatırladım. Amcam arıyordu ve bana oldukça kötü bir ses tonuyla annemlerin kaza yaptığını durumlarının ciddi olduğunu söylüyordu. Sabahın o saatinde kimseyi uyandırmaya fırsatım olmadan apar topar evden çıkmış otogara gidip İstanbul'dan İzmir otobüsüne binmiş ve yorgunluğa dayanamayarak uyuya kalmıştım. Aklım başıma geldiğinde hemen amcamı aradım. Telefonu açan yoktu. Yengem, kuzenim, komşular... Kimse telefonlara bakmıyordu. Olabilecek en kötü olasılık geliyordu aklıma. Herkesin aynı anda susmasının başka bir anlamı olamazdı.
Giz'e sabah evden çıkarken mesaj atmıştım. Ancak geri dönmemişti. Tekrar aradığımda karşıma çıkan telesekreter böyle bir numara olmadığını söylüyordu. Üzerinde durmadım. Ellerimin titremesinden numarayı yanlış yazmış olmalıydım. Çünkü ailem aklımdan çıkmıyordu. Kimse telefonlarıma bakmıyordu. Çıldırmak üzereydim.
Bitmek bilmeyen yol sonunda bitmiş eve ulaşmıştım. Koşar adımlarla apartmana girip bizim dairenin olduğu kata çıkıp kapıyı vurmaya başladım. Adeta kapıyı dövüyordum. Etrafta kimseler yoktu. Kötü bir şey olsaydı bu mutlaka apartmanda bir hareketliliğe neden olurdu. Nede olsa kötü haber tez duyulurdu. Kısa bir süre sonra kapı açıldı. Şaşkınlığı ve mutluluğu aynı anda yaşıyordum. Annem tam karşımda duruyordu ve oldukça sağlıklı görünüyordu.
"Bu işte Giz'in parmağı olduğunu mu düşünüyorsun," dedi. "Evet," dedim. "Kesinlikle. O gece gördüğüm rüya bir nevi veda niteliği taşıyordu. Belki onun bir insana aşık olması yasaktı ve yaptıkları ortaya çıkınca cezalandırıldı. Benden ayrılmak zorunda kaldı. Belki başka bir şey oldu. Bilmiyorum. Bildiğim tek şey Giz'in birdenbire ortadan kaybolup sırra kadem bastığıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psikiyatrist
Mystery / ThrillerÖzlem Balkır'ı okumayın sizin akıl sağlığınız için sizi uyarıyorum.