Sokaklar Beni Bekler

223 17 8
                                    

Aslında hikayem güzel başlamıştı...

İlkokulda okuma bayramı birinciliği ve öğretmenimin taktığı çeyrek altın, gelecekte büyük adam olacağımın işareti gibiydi. Temiz yüzüm ve her zaman yaşıtlarımdan uzun olan boyumla arka sıralarda bitirdiğim ortaokulda da başarılı bir öğrenciydim.  İnsanlara olan güvenimin sarsılması  yine ortaokul dönemime denk gelir.  Ön sırada oturan arkadaşımdan silgi almak için uzandığımda, sıra arkadaşım Mustafa'dan yediğim pandik, hayatımı Mustafa'nın parmağından önce ve sonra diye ikiye ayırır. Ne zaman en yakınımdaki insana sonsuz güven duysam, zihnimin bir köşesi bana Mustafa'yı hatırlatır.

Ortaokulu 'bu dünya demek ki pandik atanların dünyasıymış' gerçeği ile yüzleşerek -tabi ben de bir kaç pandik atarak sorunsuzca bitirdim.  Temiz yüzlülüğüm yine beklentiyi yükselttiği için, herkes çok iyi bir lise kazanacağımı düşünüyordu.  Sınavlar yüze değil, alınan puana baktığı için doğru düzgün bir okul kazanamadım.  Ailem bu durumu şaşkınlıkla karşıladı. Onlar da bana epey güveniyormuş. Güvenleri bir anda öyle yıkıldı ki "Bundan bir bok olmayacak galiba" diye tedirgin olarak hızlıca verilmiş bir kararla, meslek lisesine gitmemin benim için en doğru seçim olduğunu söylediler. Dayım 'ileride buzdolaplarına bile çip takılacakmış' dedi. Bu haber hepimizi heyecanlandırsa da, ne işe yarayacakmış peki o çip? diye sormak hiç birimizin aklına gelmedi. Dayım ailenin şimdilik tek üniversite mezunu olduğu için, tavsiyelerine ailece itaat ediyorduk.

Tamam puanım iyi okullar için yeterli değildi fakat yüzüm de meslek lisesi için fazla köseydi. Sınıf arkadaşlarım düzenli traş olurken, ben de her gün düzenli olarak yüzüme jilet vuruyordum. Bir an önce parlak yüzümden kurtulup, onların arasında kamufle olmak istiyordum. Okulumuzda erkek öğrenci başına sıfır nokta üç oranında kız öğrenci düşüyordu. Hangi zalim anne baba bu ortamı biricik kızlarına uygun görebilirdi ki? Bazı kızların okulun ilk ayında aile baskısı ile başka okula geçiş yaptığı bile olmuştu. Lise hayatım boyunca kız arkadaş edinmem mümkün görünmüyordu. Eğer hasbel kader kız arkadaş bulan bir tanıdığım olursa, konuya dair hiç bir bilgim olmadığı için "Herkes hesabını kendi mi ödüyor? Yoksa hep sen mi kıza ısmarlıyorsun?" gibi ekonomi soruları soruyordum.  Her gece ama her gece meslek lisesinden kurtulmak için dua ediyordum. Bu kadar sık dua ettiğim için muhtemelen dualarım Allah'ın spam kutusuna düşüyordu ki; lise bitene kadar oradan ayrılamadım.

Lisenin son döneminde, elektronik bölümü okuduğumuz ve iyi kötü bilgisayar kullanmaya başladığımız için, onca at hırsızı kılıklı herifin  içinde sadece köse yüzümden dolayı bazı hocalarımız bana "bilgisayar mühendisi olabilir bu çocuk" gözüyle bakmaya başladı. Hayatımın her döneminde birileri temelsiz bir güvenle, kendini de beni de beklentiye sokuyordu. Millet katsayı hesapları ile liseden yüksek okula geçip, mezuniyet sonrasi elektronik tamircisi ya da araba ses sistemleri satan bir dükkan sahibi olmayı hayal ederken, durduk yere yine bana bir misyon yüklenmişti. Bu çocuk bilgisayar mühendisi olabilir!

Bilgisayar başındaki tek numaram, çok hızlı klavye kullanmaktan ibaretti.  Üniversite sınavına girdikten sonra bilgisayar mühendisi olabilir denilen çocuk elbette barajı zor geçti.

İnsan, hayatının her döneminde kendi içinden sürpriz bir yetenek çıkacağını bekleyerek yaşıyor. Yaşıtlarımdan uzun olan boyum yüzünden, ben bu sürpriz yeteneğimin basketbol olduğuna inanarak huzurlu yaşıyordum. Basketbol oyunculuğum amatör takımları aşamayınca, sürpriz yeteneğimin basketbol olmadığını üzülerek anladım. O değilse kesin başka bir şeydi. Ama o an bunu düşünmek için yeterli zamanım yoktu. Üniversiteyi kazanamazsam kısa bir süre sonra uzun dönem askerlik beni bekliyordu. Barajı geçen ama doğru düzgün bir bölüm kazanamayan her amatör sporcu gibi, ben de spor akademisi sınavlarına girmeye karar verdim.

Amatör CasusHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin