"Thames Nehri'nin dibinde, bir yerlerde olmalı." dedi John hafif gülümsemeyle.
Sherlock da onun bu gülümsemesine karşılık verdiğinde, beraber daha da sesli gülmeye başladılar.
Sherlock hayatında daha önce kimseyle bu kadar yakın hissettiğini hatırlamıyordu. Ailesiyle bile.
Duygusal bağlar ona göre değildi. Ancak daha bugün tanıştığı insanın onu korumak için birini öldüreceğini tahmin bile edemezdi.
O anda kendine yemin etti, o da John'u korumak için birini öldürecekti. Ama bu yemininden ona bahsetmedi. Tıpkı onu sevdiğini o gün ona söyleyemediği gibi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
...
"Bu duygusal durum, tek bir şeyin belirtisi olabilir." dediğinde, John ve Mary meraklı gözlerini onun üzerine tutmaya devam etti.
"Hamilesin!" dedi Sherlock, sesini neşeli tutmaya çalışarak.
John ve Mary'nin neşesi ve heyecanı birbirine karışırken, John elini Sherlock'un ensesine götürerek sevincini onunla paylaştı. Şimdi o ikisinin neşesine Sherlock'ta gülümsüyordu. O andan sonra John'un dediklerini işitemedi.
"Hadi, dans etsenize. Üç kişi dans edemeyiz değil mi?"
Sherlock şakayla karışık onları uğurlarken, amacı kendiyle başbaşa kalmaktı. Yapamamıştı, yine. Dilinin ucuna gelmişti aynı kelimeler, fakat yine söyleyememişti.
Kafasını çevirip gözleriyle tanıdık birilerini aradı. Molly, sevgilisiyle mutlu görünüyordu. Ardından Janine'e çarptı gözleri. O da bir başkasıyla dans ediyordu. Sherlock'u görünce el salladı. Ancak Sherlock hafifçe başını sallamakla yetindi.
Kimse olmayabilirdi. Pekâla, onun da mutlu olmaya niyeti yoktu zaten.
Paltosunu giydi. Uzun bir yol yürüyüp 221B'ye vardı. Işıkları açtığında aniden tökezledi, görmeyi beklemediği biri içerde onu bekliyordu.
Mycroft...
"Oh, Sherlock..." diye mırıldandığında, Sherlock yalnızca yol boyunca değil, belki de yıllardır içinde tuttuğu gözyaşlarını bırakarak, Mycroft'un sarılması için ona uzattığı kollarına sarıldı.
Bedeninin tirremesi haykırışlarına karışırken, Mycroft onu teselli edemeyeceğini biliyordu. Bu yüzden, yalnızca tek bir soru sordu:
"Bu sefer de söyleyemedin, değil mi?"
Sherlock ağlamasını bir an bile durdurmadan, Mycroft'un onu anlamasını umarak fısıltıyla yanıtladı.
"Hayır."
...
"John, sana söylemem gereken birkaç şey var."
John ilgiyle dinlerken, gerginlik Sherlock'un yüzünden okunuyordu.
"Her zaman söylemek istediğim fakat bir türlü söyleyemediğim..."
Sherlock hala daha hazır hissetmiyordu ama laf ağzından çıkmıştı bir kere. Hayatında belki de ilk defa duyguyu ona tattıran adamın, ne kadar önemli biri olduğundan ona bahsedemiyordu.
"Tanıştığımız andan beri söylemek istediğim şey, sanırım şimdi söyleyebileceğim."
Ne söylemesi gerektiğini geçirdi kafasından bir kere daha. Zor değildi, olmamalıydı. Yalnızca iki kelime. Seni seviyorum.
"Sherlock kesinlikle bir kız ismi."
O anki gözünden süzülmek üzere olan yaşı tek durdurabilen şey muhtemelen John'un kahkahasıydı. Yapmamıştı. Biliyordu, şu anda da yapamadıysa bundan sonra da hiç yapamazdı.
Gözleri inatla dolmaya başlarken, hırsla alt dudağını ısırdı. Olsun, diye geçirdi içinden. En azından bir kere daha güldürebilmişti sevdiği insanı. Belki de son bir defa daha.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
...
John'un gözlerini masanın önünde, duvarda bir yerlere sabitlediğini kestirebiliyordu. Sanki onunla değilde, masanın önünde duran biriyle konuştuğu belli oluyordu. O kişinin kim olduğunu biliyordu Sherlock. En az kardeşi kadar akıllıydı çünkü.
"Çünkü ben, ben Mary'i aldattım."
Sherlock duyduğu kelimelerin beynine ulaşması ve onun yorumlanması için bir süre bekledi. John, gerçekten bunu yapmış olabilir miydi?
John'un ağlaması Sherlock'un nefes almasını zorlaştırırken, Sherlock hızla ayağa kalkıp kollarını onun etrafına doladı.
O an ağlamasını durdurmak için gerekirse canını verirdi. Ama onu durduramayacağını biliyordu.
Kollarını daha da sıklaştırırken, yanağını onun başına yasladı. Yumuşak saçlarını hissedebiliyordu şimdi.
Tekrardan, daha önce de defalarca olduğu gibi, yine dilinin ucuna gelmişti o kelimeler.
"Seni seviyorum." dedi, ağzını açmadan.
Yine içine atmıştı. Her zaman yaptığı gibi. Eğer John, Sherlock'un onu sevdiğini bilse her şey daha farklı olabilirdi belki. Ama Sherlock John'un onu bırakıp gitmesinden korkuyordu.
Söyleyemediği için pişmandı, evet. Fakat John'un Mary'i onun kardeşiyle aldattığını bilseydi, pişman olmaması gerektiğini de bilirdi.
PS: Biliyorum çok uzun zamandır yoktum. Okul, sınavlar, kişisel meseleler falan derken vaktim olmadı. Bir anda gelen ilhamla da bu bölümü yazmaya karar verdim. Bu bölüm için bana ilham veren multideki resmin sahibi ve kitabındaki bir bölümde bana ilham veren Kuroiz e sonsuz teşekkürler.