Pazar, 08:15 AM
" Annem uyanacak! "
Uyanmadı.
Loş ışıklarla boğulan bir gece vakti veda etti o, hayata.
Aldığı yaralara rağmen, doktorlar yine de iyi direnebildiğini söylemişti. " Uyanabilmeye çok yakın fakat yapamıyor. " demişlerdi. En son kalp sıkışıklığı nedeniyle ona elektroşok verdiklerinde, ruhunu teslim etmekten vazgeçmişçesine tekrar tutunmuştu hayatına.Bir anne canını kaybetmişti. Bir oğul, " Canını " kaybetmişti aynı zamanda.. Bir adam, şerefini kaybetmişti bunların yanısıra.
Can'ın aklı, artık intikam düşüncesi ile dolup taşmıştı. Bir an önce bu adamı bulup, şahdamarı içinden iki çift kurşun geçirmek, beyninden çıkacak bu kurşunlarla yaşamını alabora etmek istiyordu. Kendisine çektirdiği acılara bir " dur! " demek istiyordu o. Ama önce annesi için yapması gerekenler vardı.
Babasının hayatına son verirse eğer, annesinin cenazesine bile katılamayacaktı muhtemelen çünkü hapse gireceğine emin idi.
Annesi, gözlerini bir defa açabilmişti. Yorgun dilinden sadece bir iki cümle duyabilmişti Can.." Onun gibi olma. "
" Kendine iyi bak oğlum. Mutlu yaşa.. "
" Seni seviyorum. "
Belki daha çok konuşabilirdi fakat, annesinin bu hâldeyken kulağına zar zor birkaç cümle fısıldaması Can'ın yüreğine dokunmuş olmalı ki, birden kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı annesinin yanıbaşında. Hâl bu; annesi de onun gözlerini ıslak görünce kendini tutamamıştı. Birkaç dakikalık uzun sarılma ve ağlama faslından sonra, kalp ritmi hızlanınca hemşire müdahale etmek zorunda olduğunu hissedip bir sakinleştirici vurmaya ihtiyaç duymuştu çünkü en son kalp ritimleri bu denli hızlandığında ölümün eşiğinden onu zorla kurtarabilmişlerdi. Can'ın annesinin o tatlı sesinden duyduğu son cümlelerdi bunlar. Son hoşçakal'lar idi. Son vedasını, böyle edebilmişti oğluna.
Cenaze töreni, bu güzel kadını sevenlerle dolup taşmıştı.
Ülkenin dışındaki akrabalarından tutup da, Can'ın hiç tanımadığı insanlara kadar; herkes oradaydı. Bir güzel insanın bu gidişi, onu tanıyan herkesi buraya getirme ihtiyacı hissettirmişti cenaze törenine katılan herkese. Eğer bu törene katılmazlarsa, kendilerini affetmeyeceklerini öne sürmüş ve akın akın genç çifte başsağlığı dilemeye, onu bu özel işlemeli tabutta da olsa son bir kez görmeye gelmişlerdi.Her şey bitmişti. Annesi, artık birkaç metrelik toprağın altında sonsuz bir uykuya defnedilmişti. Gözyaşlarını gizlemekteki her bir insan, son bir kez daha çifte baş sağlığı diledikten sonra orayı terkediyordu. Aynı zamanda herkes, bu ölümün sebebi olana öylesine kin dolu idi ki..
Bunların yanısıra, siyah takım elbiseli bir adam, tüm insanların gitmesini beklemiş, herkes ortadan kaybolunca da Can'a yaklaşmıştı nazikçe. Elindeki zarfı uzatmış ve dökülmeye başlamıştı:" Efendim, bunu size iletmemi rica etti. Kaybınız için biz çalışanları bile çok üzgünüz.. Kendisi ise mahvolmuş bir vaziyette. Eğer mümkün ise, bu zarftakileri okuduktan sonra ortadan kaybedin. Kendisi, bu civarda ciddi bir biçimde aranmakta.. Onunla iletişime geçebilmen için zarfa bir de numara koymayı ihmâl etmedi. Unutma ki: O seni bekliyor, sana destek olmanın görevi olduğunu söylüyor. Tekrardan, kaybınız için üzgünüz. Başınız sağolsun. "
Zarfı, kimin yolladığını merak etmemişti uzun süre boyunca. Teşekkür ederek, adama arabasına dek eşlik etmiş, sonra da eve gitmek için arabasına atlamıştı. Rabia, Can'ı bu hâlde görmekten derin üzüntüler duymaktaydı. O hiç konuşmuyordu. Hatta, Can'ın iştahının iki veya üç gündür kapalı olduğunu, ağzına bir lokma olsun değdirmediğini gördüğünde, yemek de yiyemez olmuştu. İkisi de, çok sarsılmıştı..
**
" ... Süslü cümleler kurmayı bıraktım artık. Süslü bir hayatı, keyif dolu bir yaşamı birkaç gün önce siktir ettim ben!
Bir zamandan sonra, insan istemeden vahşileşiyormuş. Kimseyi öldürmeden de katil olabiliyormuş. Zira aklımdaki şu nefret dolu intikam kurgularıyla göz göze gelecek en kral seri katil, bunların yanında bok yemiş... Aynı zamanda, saygım da bitti artık. Ben, bu siktiğimin günlüğünü yazmaktayken inan kaç izmarit son dumanlarını karıştırdı gökyüzüne, sayamadım. Kaçıncı kadehteyim, onu da bilmiyorum. Fakat bildiğim bir şey var:
Ne olursan ol, kim olursan ol, ne kadar mutlu yaşarsan yaşa, ne kadar huzurlu hissedersen hisset!
Ne kadar paran olursa olsun. Ne kadar saygın, ne kadar efendi, ne kadar sevgi dolu, ne kadar güleryüzlü olursan ol; hepsini bir kalemde silecek namussuzlar var gözlerinin gördüğü her bir delikte. Ne diyorduk;
Konumuz sendin, baba! Sana, hâlâ " baba " dediğime de bakma sen. Seni baba yerine koyacak adamın, şerefini sikerler! Orospu cocuğu.
Sabret! Sen, " geçti gitti " sandığın mazideki sorunları aklından silerek son mutlu günlerini yaşa şimdi. Çünkü ben, senin benim elimden aldığından daha fazlasını çalacağım senden: ömrünü! Hem de, hiç ceza çekmeyerek. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aklımın Ucundakiler
Teen FictionAklım bir uçurum, bedenim bu uçurumdan sarkıtılmaya mahkûm. Aklımın ucundakiler derya deniz; aklımın içinde ruhum boğuluyor!