taehyung, bilinmeyen, bilinmeyen
başıma giren sancıyla ellerimi şakaklarıma yapıştırdığımda derin nefesler almaya çalıştım. aklımı kaçırmamı sağlayacak bir ağrı, bedenimi baştan aşağı etkisi altına alırken acının sürüyor olmasıyla gözlerimden birkaç tane bıkkınlık yaşı döküldü. boynumdan emekleyerek beynimin kıvrımlarına yerleşen ağrı asla geçecek gibi değildi ve dizlerimin üstüne düştüğüm beton zemine kafamı vurmaya başladım. zihnim patlayacak gibi olduğunda burnumdan kanlar süzüldü ve bana doğru gelen nefret adımlarını duydum.
"pes et," diye mırıldandı, sehun. gereğinden fazla sakin ve umarsızdı. bunu bana yapmayı nasıl başarıyordu? "onunla bir daha asla görüşemeyeceksin, taehyung."
"aşkımız," dedim, dilime kan tadı geldiğinde. kanıyordum, parçalıyordum ama vazgeçmeyecektim. "yine kazanacak."
"istediklerimi yapmaman seni ona götürmeyecek." diye yakındı ve gözlerini devirerek söylendi. "neden bu gerçeği kabul etmekte zorlanıyorsun?"
süründüğüm yerden yavaşça kalkarken yüzüne denk gelebilmek için dik durmaya çalıştım ve patlamış ciğerimle ağır nefesler alırken gözlerinin içine baktım.
"kurtulacağım," dedim. onun için yapmam gereken ne varsa yapmaya hazırdım. "bu cehennemden."
"yapamazsın." dedi sehun. alayı, sesinden cımbız ile çekilip alınabilirdi. "tek bir yol var ve onu yapamayacağından eminim."
"söyle yeter," dedim omuz silkerken, ona doğru bir adım atmaya çalıştım ama dengesini kaybeden ayaklarım kırılacak gibi oldu ve yere düştüm.
jungkook'a düşüşüm kadar ağır olmamıştı, bu. kurduğum tüm düşlerin en güzel düşüşü olmuştu onun gözlerindeki uçurumdan düşüşüm. gözlerine bir intihar odası hazırlamıştı, benim için. her damlamı ona feda edebilmem için. her duyumu, her fikrimi ona bağışlayabilmem için.
tanrım, onunla olmayı bana neden yasak eyledin?
kalbimi onun için yarattığın halde.
kalbimi, onun her hücresine bağlanabilmem için yaratmadın mı?
nedir bu kızgınlığın? nedir bu kırgınlığın?
ben yalnızca bir adam sevdim.
imkansızdan öte ve mümkünatı olmayan bir çocuk yaşattım içimde. ruhumda, tanrım. ruhumda nefes alıyor jungkook ve ben onsuz yapamam.
ne olur bir şans ver mutlu olmamız için, onu asla üzmeyeceğim.
sehun öksürerek dikkatimi tekrar kendisine yönlendirdi ve "peki, madem istedin." dedi.
"söyle artık," diye konuştum, kan revan zeminin üzerinde oturur vaziyette aşağıdan ona bakarken.
"jungkook'u öldürmen gerek, taehyung."
"onu yalnızca bu şekilde dünyadan kurtarabilirsin."
kaşlarımı çattım. oysa biliyordum, en çok kaşlarımın biçimini beğenirdi jungkook. lakin bir kez bile şansı olmamıştı dokunması için.
"dalga mı geçiyorsun?" dedim ve akıttığım kanı öksürerek çoğalttım. tüm ciğerimi boşaltmıştım ama son raddeye dek savaşacaktım.
tanrım, ben aslında savaşmayı bile bilmiyordum.
"hayır," dedi sehun, kafasını iki yana sallarken onu buracıkta boğmak istedim. yüzünü bin parçaya ayırmak ve varlığını yok etmek istedim. "düşmüş bir melek yalnızca ruh ikizi tarafından öldürüldüğünde geri dönebilir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soulmate :: vkook
Fanfictionbirbirinden habersiz iki genç, aynı anda aynı şeyleri yaparlar. eh, çünkü ruh ikizi olmak bunu gerektirir.