taehyung, 2018, busan
jungkook'un teni tenimden bir ölüm serzenişi ile ayrıldığında yakıcı bir aşk teminatı odasının duvarlarına yazıldı. yatağın ucundaki ışık hüzmesi gittikçe azalırken jungkook ile yan yana durmuş, yatakta oturuyorduk. kollarımız ile gözlerimizi kör edici yoğun parlaklıktan korurken uzun boylu bir insan bedeni karşımızda belirdi.
iki elin birbirine çarpma sesi havada boğumlanarak yayılırken sehun'un kemikli yüzü tüm ayrıntılarıyla kendini bize gösterdi. suratındaki memnuniyetsiz ifadenin salgıladığı pislikleri tam kalbimde hissediyordum ama yanımda oturan jungkook'un eline uzanıp parmaklarımı parmaklarından geçirdim.
bir yap-boz tamamlandı.
bir savaş kazanıldı.
bir kuyunun dibinden yükselen haykırış duyuldu.
lakin, derimi yakan ateş bu sefer yok saymadı.
evrendeki zamanı kırmıştık ve lanet ettiğim her kural geri dönmüştü. parmaklarımız, avuçlarımız ve bileklerimiz... her noktası cayır cayır yanıyordu. ama onun elini bırakmaya hiç niyetim yoktu.
ne de olsa ben jungkook'u küle dönüşse bile severdim, benim için yangın, zaten onun gözlerine her baktığımda en baştan başlıyordu.
"ne yaptığınızın farkında mısınız?" dedi sehun, bir elini yumruk halinde sıkarken burnundan öfkeli dumanlar çıkartıyordu.
"oldukça," dedim, harflerimin vurgusundan köz kokulu nesneler buharlaşıyordu. "farkındayız."
sehun alaylı gözlerini hala tutuşmakta olan ellerimize çevirdi ve kahkahaya karışık bir gülmeyle lafa başladı.
"o zaman bunun da farkında olacak mısın, taehyung?"
sehun'un sihirlerle dolu laçka sesi ikimizi birbirimizden bir bıçakla keser gibi ayırırken pencerenin altına düştüğümde gözlerim jungkook'a odaklanmıştı.
odanın ortasında; belinden bükülmüş bir şekilde havada asılı kalmıştı.
omurlarıma giren acıyı hissettiğimde onun da kat be kat fazlasını çektiğini düşünerek çığlıklar atmaya başladım ve ayağa fırladım.
"yapma," diye bağırırken sehun kafasını iki yana sallıyor, inleyen jungkook'un belini daha fazla bükerek meleğimin bedenini bir topa çevirmeye çalışıyordu. o döndükçe sırtıma batan iğnelerin baskısı artıyor ve deli cesareti içeren korkumu yenemiyordum. "yapma, sehun."
"canı çok yanıyor..."
sehun, jungkook'un başını ayağına değdireceği sırada koşarak ayaklarına kapandım ve ağlayarak gözyaşlarımın hem halıya hem de onun pahalı gözüken ayakkabılarına boşalttım.
"dayanamıyorum, sehun." dedim ve burnumu çekip jungkook'un acı ve çaresizlik dolu inleyişlerini duydukça iyice kontrolumu kaybediyordum. "onu deli gibi seviyorum, anlamıyor musun?"
"onun canı yandığında benimki de yanıyor ama bundan şikayetçi değilim, tek isteğim var."
sustum ve derin bir nefes aldım.
oysa benim nefesimdi, jungkook'um.
"onun acısını da bana ver, ben çekeyim her cezayı. ona dokunma, sehun. ne olur? sana yalvarıyorum-m..." hıçkırıklarım yine araya girdi ve kafamı kaldırarak onun kıpkırmızı bakan siyah gözlerine yoğunlaştım. "yalvarıyorum, sehun. görmüyor musun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
soulmate :: vkook
Fanfictionbirbirinden habersiz iki genç, aynı anda aynı şeyleri yaparlar. eh, çünkü ruh ikizi olmak bunu gerektirir.