9K 791 774
                                    

jungkook, 2018, busan

elleri ellerimi keşfederken bir cihan yaşanıyordu tenlerimiz arasında. kimsenin bilmediği, kimsenin fark etmediği bir büyü yapılıyordu dokunuşlarımızla. kendimize sakladığımız özel hareketler büyüyerek bir volkan patlamasına sebep olurken dudaklarımı dakikalardır emdiğim bölgeden kaldırdım ve taehyung'un ne durumda olduğuna bakmak için burnumla ensesine bir 'v' işareti çizdim. tıpkı kolundaki dövmesi gibi olan bu çizgi, kesilen nefesleriyle başını bana çevirmesini sağlamıştı ve kalçasını yerleştirerek daha rahat olmama neden oldu.

"senin için iyi olmak istiyorum, taehyung." dedim, zevk patikasının taşlı yollarında gidip gelirken terli vanilya kokusunu içime buram buram çektim. "senin," biraz daha hızlı. "için," daha hızlı. "en iyisi," bayıltacak kadar hızlı. "olmak istiyorum." altın vuruşu yapacak kadar hızlı.

"benim için," dedi taehyung, inlemelerine bir dur diyebildiğinde. "çoktan en iyisisin bile."

"birincilikten gurur duyabileceğim tek alan bu, sevgilim." dedim ve dudaklarımın dinlendiği ensesine ıslak bir öpücük kondurdum. terden sırılsıklam oluşumuz yeteri kadar kayganlaştırıyordu tenimizi ama önemli olan bir bayırdan aşağı yuvarlanıyormuş gibi atan kalplerimizdi.

"daha yakın olabilirsin bana." diye istekte bulunduğunda taehyung, aramızda bir milim bile uzaklıklığın olmadığına bahse girebilirdim. lakin eğer o istiyorsa, dünyanın her noktasının her ucunda en yakınında olurdum. en, en yakınında.

"ben yeterince yakın olduğumuzu düşünüyorum?" diyerek onu kışkırttığımda gülümsediğini duydum ve kıvrılan dudaklarını özledim.

tanrım, onunla sevişirken bile onu nasıl özleyebiliyordum?

"siktir et," dedi taehyung, aniden içinden çıkmama neden olurken duvara sırtını yasladı ve çelimsiz kollarını boynuma doladı. "seninle sadece öpüşsem de kolayca gelebilirim."

dudaklarımız hasretini sonlandırırken parmaklarımı çıplak bacaklarında dolandırdım ve sadece öpüştüğümüz gerçeğine tutunmaya çalıştım. lakin kemikli parmakları sırtımda gezinirken tek bir noktaya dikkat çekemiyordum. gezip geçtiği yerlerde minik yangınlar çıkarıyordu ve zavallı nefeslerimi, onun soluk borusuna yolluyordum.

gözlerimi gücümün yettiğince araladım ve dudaklarım dişlerine sürtünürken konuştum.

"ben geliyorum, taehyung."

"ben de, meleğim." dediğini duydum ve belime düşen parmaklarını kavrayıp benimkilere kelepçeledim. ikimizin elleri de duvarıya farklı bir tablo çıkarırken bedenimi onun bedenine ittirirken yalnızca dudaklarıyla doruk noktasına çıkabileceğimi anlamış oldum.

saniyeler serpelendi, kirpiklerimin arasından ve bir kıvılcıma dönüşen tenimiz yaşadı ayrılığımızı. onun gözlerinin içinden görmüştüm kendi ruhumun diğer yarısını ve biliyordum, parçalansak bile hissettirmeyecekti ağrısı, sızısı.

~

"one-shot!" diye bağırıp tekila bardağındaki tuzu yalayarak şeffaf sıvıyı kafama diktim.

yanımda oturan taehyung da aynı işlemi uygularken dudaklarına bulaşan tuzlara baktığımda beni fark etti ve göz kırpışını gördüğümde kendimi durduramadım. sıcaklığına kendimi verirken alt dudağındaki kar tanelerini dilimin yavaş hareketleriyle azar azar topluyordum.

"jung-jungkook," diyerek inledi ve oturduğumuz yaylı sandalyelerde kıpırdandıkça beni yükseltiğini bildiği halde zıplamaya devam etti. "toplum içindeyiz."

soulmate :: vkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin