Bölüm 2:
Kurtulabilen insanlar gemilere doldurulmuşlardı. Ağlama seslerinden başka bir şey duyulmuyordu ve bu Luhan’ı daha fazla korkuttu. Büyükbabasını kaybetmişti ama ölmediğinden emindi. Gemide bir yerlerde olmalıydı.
Hareket etmeye başladıklarında Tao’nun ayağa kalktığını gördü. Luhan’a doğru eğildi ve suratına yumruğunu geçirdi.
“Hannes’i sen çağırdın! Annemi kurtarabilirdim.”
Luhan yavaşça kafasını salladı. Cevap vermeye hali yoktu.
Tao ellerini geminin kenar kısımlarına dayayarak nefes almaya çalıştı. Gözyaşlarını silerek tüm dünyanın duymasını istiyormuş gibi bağırdı.
“Hepsini öldüreceğim. Tek tek hepsini!”
Xiumin’e döndü ve bağırmaya devam etti: “Rose duvarına vardığımızda gözcü birliği için başvuracağım.”
Üçünün de diyebileceği hiçbir şey yoktu. Sessizlik içinde yollarına devam ettiler.
Rose’a vardıklarında güneş doğmak üzereydi. Şehir meydanında büyük bir kalabalık vardı ve üç çocuk merakla yürümeye başladı.
Gördüğü şeylerle Tao’nun gözleri parladı. Günlerdir ilk defa bu kadar mutlu gözüküyordu. Diğerlerine doğru fısıldadı:
“Aman Tanrım buradalar!”
Gözcü birliği çıktıkları seferden dönmüş olmalıydı ve halk tarafından coşkuyla karşılanmışlardı. Ancak ters giden bir şey vardı. Yaşlı bir kadın elindeki beze sarılarak çığlık atıyordu!
“Üzgünüm. Oğlunuzdan geriye kalan tek şey bu”
Rose halkının gözleri korkuyla büyüdü ve yaşlı kadın titreyerek bezi açmaya başladı. Bir kol görebildi Tao. Kadının oğluna ait olmalıydı.
Yaşlı kadın düştüğü yerden kalktı ve karşısındaki komutana gözlerini dikerek konuştu.
“Bana onun boş yere ölmediğini söyle! Bir ilerleme kaydettiğinizi söyle lanet olası!”
Adının Chanyeol olduğunu biliyordu. Onlar hakkında araştırma yapmıştı Tao. Ordunun kumandanıydı.
Chanyeol tek dizinin üzerinde yere eğildi. “Özür dilerim ama hiçbir şey yapabilmiş değiliz. Devler hakkında fazla bilgimiz yok. Yıllardır yetiştirdiğim öğrenciler gözümün önünde…”
Devamını getiremedi. Daha fazla konuşmasına da gerek yoktu zaten. Gözcü birliği ile birlikte halka arkalarını dönerek yürümeye başladılar. At arabalarında birçok yaralı vardı ve hiçbirinin durumu iyi gözükmüyordu.
Rüzgarda sallanan pelerinlere baktı. Birbirine geçmiş biri mavi diğeri beyaz iki kanat. Özgürlüğün kanatları… Gözcü birliğinin simgesi buydu ve yakında bu simgeyi gururla üzerinde taşıyacaktı.
Xiumin, Tao’nun kolunu dürterek söylendi: “Gidelim. Yemek dağıtıyorlar.”
Yemek sırası için bekliyorlardı ve Tao duyduğu iğrenç sözlerle irkildi.
“Zaten kıtlık vardı. Neden bunlar bizim duvarlara geldi ki? Ölmeleri gerekirdi.”
Sinirle yumruğunu sıktı ve bunu söyleyen kişiyi bulmaya çalıştı. Pahalı kumaşın saklayamadığı göbeğini tutarak kahkaha atan adama baktı. Onu titanların önüne atmak ve parçalanmasını izlemek istiyordu. Tıpkı annesine olduğu gibi…
Kötü düşüncelerden uzaklaşmak için kafasını iki yana salladı ve gözyaşlarını geri gönderdi. İçindeki kini saklamaya kararlıydı. En zor zamanlarında tutunabileceği tek dal nefreti olacaktı çünkü.
Babasının hediyesi olan saati çıkardı ve içini açtı. Gemide kazıdığı yazıya baktı bir süre. “18 Mart 845’i unutma!”
Bütün bunları düşünmemeye karar verdi ve onlara doğru koşan Luhan’a bakmaya başladı. Dün gece ona boş yere vurduğunun farkındaydı. Eğer Hannes’i çağırmamış olsaydı kendisi de Carla ile birlikte ölecekti. Luhan, hayatını kurtarmıştı.
Elindeki ekmekleri göstererek Tao ve Xiumin’e gülümsedi.”Büyük babam bizim için almış.”
Birkaç günlerini dağıtılan ekmekleri yiyerek ve sokaklarda uyuyarak geçirdiler. Her şey beklenmeyen bir şekilde iyi gidiyordu ancak 4. gün herkesin ekmek payı düşürüldü.
6. gün ise sadece su verilmeye başlandı. Çocuklar açlıktan ağlıyor ve yetişkinler var olan her şeylerini satıp onlara yemek almaya çalışıyordu. Rose büyük bir karışıklık içerisindeydi.
10.gün geldiğinde Rose Halkı’na büyük bir duyuru yapıldı. 10.000 kişilik bir grup toplanacaktı ve Maria’ya geri dönüp titanları uzaklaştırmak için savaşacaklardı. Tao bunun imkansız olduğunu biliyordu.
11.gün büyükbabası şapkasını Luhan’ın başına geçirdi ve geri geleceğini söyleyerek onlara veda etti. Büyükbaba da Maria’ya giden gruba katılmaya zorlanmıştı.
12. gün ise Tao ve Xiumin Luhan’ın bayılana kadar ağlayışını izledi. Gelen haberlere göre 10.000 kişiden sadece 5’i kurtulmuştu ve büyükbabası o şanslı kişiler arasında değildi.
Herkes gerçeğin farkındaydı. O insanlar savaşmak için değil, ölmek için gönderilmişti ve böylelikle kıtlık engellenebilecekti.
Luhan sessizce kafasını kaldırdı ve Tao’nun gözlerine baktı.
“Gözcü birliğine katılalım. Beraber.”
Uzun bir konuşmanın ardından Tao, Xiumin ve Luhan gözcü kampına doğru yürümeye başlamışlardı. Geniş alanda sıraya giren bir düzine gencin arasına karıştılar.
Tao heyecanla gözcü birliğinin üniformasını giyen bir adamın önüne geçti. Yüzünde bezgin bir ifade vardı ve alayla Tao’ya baktı.
“Ne istiyorsun?”
“Ben gözcü birliğine katılmak istemiştim.”
Seslice yutkundu. Adam oldukça yakışıklıydı ve kalbinin hızlı atmasına engel olamamıştı. Şu her zaman bahsettikleri komutan olmalıydı: Kris. Şimdiye kadar yüzlerce titan öldürmüş ve herhangi bir sıyrık bile almamıştı. Mükemmel bir vücuda sahipti. Asla yenilmezdi. Her zaman sinirliydi ve şimdiye kadar güldüğünü gören kimse olmamıştı.
“Eğer gözcü birliğine katılırsan bizim emrimizde çalışacağını biliyorsundur umarım çocuk.”
Tao hızla kafasını salladı.
“Şimdiye kadar birçok öğrencimin ölümünü izledim. Bazılarını kendi elimle öldürmek zorunda kaldım. Vücudun parçalanabilir ve şans eseri ölmeyebilirsin. O zaman acı çekmemen için seni öldürürüm. Hala katılmak istiyor musun?”
Bunların hepsini biliyordu.
“İnanın bana efendim, o yaratıkların neler yapabileceğini bizzat gördüm.”
Kris anladığını belirtmek için kafasını salladı.
“Hey, Komutan Sehun!”
Rengârenk saçlı olan yerinde zıplayarak Kris’e döndü. Şu bahsettikleri deli komutan da bu olmalı, diye düşündü Luhan. Yakışıklı olduğunu söyleyebilirdi.
“Ben yeni öğrencimi seçtim.” Dedi eliyle Tao’yu işaret ederek.
Sehun kafasını salladı ve Tao’ya döndü. “Zavallı çocuk. Kris’in onu seçmesi için ne günah işledi merak ediyorum.”
Kris, Sehun’un kıçına hafifçe bir tekme attı ve gülümsedi. Tao bayılacağını düşünmüştü. Bu adamın gülümsemesi bir titanı bile baştan çıkartabilirdi!