"Bir gece,
Gecede bir uyku,
Uykunun içinde ben.
Uyuyorum,
Uykudayım,
Yanımda sen."14 Haziran
Daegu
"Seninki geldi." Chang Wook'un alay dolu cümlesine gözlerimi devirdim ve önlüğümü bağladım.
"Ama biraz farklı görünüyor sanki." Mutfaktan nihayet çıktığımda bakışlarımı direk Chang Wook'a çevirdim.
"Birincisi nereden benimki oluyor?" Tezgahın üzerindeki kuru bezi ve yanındaki fısfısı aldım.
"İkincisi nesi farklı gör- oh!" Kafamı Tae Hyung'a çevirdiğimde Chang Wook'un farklıdan kastının ne olduğunu anlamıştım.
"Merhaba." Her zamanki neşesiyle iki elini birden sallayarak masasına oturdu. Bende onun kırmızı saçlarına bakakaldım.
"Merhaba." Benim bile zar zor duyduğum bir mırıltı çıktı dudaklarımdan.
"Hey, Tae! Saçlarını beğendim." Chang Wook, işaret parmağını Tae Hyung'a doğru sallayarak sırıttı.
"Teşekkürler, hyung." Onu cevapladıktan sonra yeniden bana dönen bakışlarıyla yüzündeki büyüyen gülümsemeyle baktı bana.
"Ya sen ne düşünüyorsun, Yun Hee?" Boğuk sesinin önce soğuk duvarlara, sonra da bana çarpmasına izin verdikten sonra yüzümdeki afallama ifadesini sildim.
"Eh işte." Bana sinir olacağını bildiğim bir ifade takındım yüzüme. Fakat onun yüzü düştü, beklediğimin aksine. Sadece bana söylenir ve önüne döner zannediyordum ama o, düşüncelerimi önemsiyordu. Beni önemsiyordu.
Bu garip bir şekilde canımı sıktı. Bana karşı hevesle sorduğu soruya bu şekilde cevap vermemem gerektiği biraz geç de olsa dank etmişti kafama.
"Şaka!" Diye bağırırken buldum birdenbire kendimi.
"Beğendim, sana yakışmış." Gözleri, altında yatan parıltıyı bir anda gün yüzüne çıkardığında kendimi birden bire gülümserken buldum.
Gülümsüyor oluşuna gülümsüyordum ve bu canımı sıkıyordu.
Ondan hoşlanıyor oluşumu kabullenmek zorunda olmak canımı yakıyordu.
"E, ne istersin? Ne getireyim bugün sana?" Kafasını omzuna doğru yatırdı ve gözleri kaybolana kadar gülümsedi.
"Sadece birazcık sen getir, fazlasında gözüm yok.
14 Haziran 2017
Seul
Sabahın ilk ışıklarında doktor randevum için çıktığım evime, saatler sonunda yeniden dönebilmiştim sonunda. Elimdeki poşetleri kapının arkasına bıraktıktan sonra anahtarı elimde sallayarak boş salona göz attım. Kafamı çevirdiğimde mutfağın da bol olduğunu gördüğümde hala uyuyor olduğunu anlamıştım.
Koskoca üç saat evde yoktum ve tanrı aşkına, Tae Hyung hala uyuyordu.
Yüzümdeki sırıtışın büyümesine izin vererek arkamı döndüm ve büyük, gri poşetin içinden minik ayakkabıları çıkardım. İki parmağımla onları kavradığımda odamıza doğru yürümeye başladım.
"Tae Hyung." Şarkı söyler gibi çıkmıştı ismi dudaklarımdan.
"Sevgilim." Yeniden seslendiğimde çoktan odaya girmiştim. Çıplak sırtı kapıya dönük bir şekilde, elleri yastığın altındayken mışıl mışıl uyuyordu. Usul usul yaklaştım yatağa ve beyaz çarşafların arasında mükemmel görünen çıplak sırtına koydum boşta kalan elimi. Sol omzuna minik bir öpücük kondurdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilac ¦ kim taehyung
Fanfiction"Sana beslediğim saf aşkın göğüs kafesinden kopardım o leylakları." 15.04.17/12.08.17 ithaf: caim-v