Yalnızım
Ben de sensizÇirkinim
Ben de sensizKüçüğüm
Ben de sensizÖlüyüm
Ben de sensiz5 Ağustos 2015
Daegu"Bir ömür için biçilen sözlerden dönmeye yeminli insanoğluduk biz. Karşımızdakinin gözlerine baka baka kırmaya alışkındık. Kırmaya, kırdığımız gibi kırılmaya, kırıldığımız kadar acıya mahkumduk. İçine düştüğümüz yalanlar silsilesine bata çıka yola devam etmeye zorunluyduk. Ne kadar düştüğümüzün ya da kaç defa ayağa kalktığımızın bir önemi yoktu. Ne kadar gözyaşı döktüğümüzün, kaburgalarımızın kaç defa kalbimize battığının hiçbir önemi yoktu. Bencilliğe alışmıştık çünkü. Hayatını mahvederken bi'haber dolandığımız insanların etrafında, çukurlar kazmayı avuçlarımıza yüklemiştik. Bir anne, bir baba, bir kardeş, bir eş olmaya alışkındık. Belki bir katil, bir hırsız, bir dolandırıcı, bir aldatan olmaya da alışkındık. Alışılagelmiş kavramları sırtlamaya geldiğinde konu, herkesten daha alışkındık. Fakat insan olmak, hepimize biraz uzaktı.
İnsan olmaya alışkın değildik."
Saat gece yarısını vuralı üç belki üç buçuk saat oluyordu. Yaslandığım ahşap kapı, sırtımı ne kadar sert yaslarsam yaslayayım o kadar sarmalıyordu tenimi. Yalnızdım. Hiç olmadığım kadar yalnızdım kollarım dizlerimin etrafını sarmaladığında. Karşımdaki tabelaların üzerinde yazan yazıları defalarca okuyordum. Her ağlayacak gibi olduğumda kafamı kaldırıyor ve bir daha okuyordum. Bir daha ve bir daha... Yer yer terleyen avuç içlerim sıkmaktan buruş buruş olmuştu. Yine oluyordu işte, gözlerim yine doluyordu. Aceleyle başımı kaldırdım ve tabelaya odaklandım.
-Yoğun Bakım Ünitesi
-Ameliyathane
-MorgGözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığımda şu anda içeride, ameliyathanede yatan adamın bu üç bölümden birinde kalacağını biliyordum. Şu an oradaydı, hayatıyla ölümü arasında büyük bir savaş veriyordu. Eğer başarırsa yoğun bakıma, kazanırsa morga gidecekti. Ben ise bunların hangisinde olmasını istediğime karar veremiyordum. Başımı sola çevirerek küçük ekrandaki yazılara göz attım.
-Kim Jinhwan
-Durumu: Ameliyatta
-Başlayış Saati: 01.23Kendimi hiç iyi hissetmiyorum. Demek istediğim fiziksel bir şey değildi. Başıma küçük bir pansuman yaptıktan sonra beni dinlenmeye terk etmişlerdi izbe bir acil odasında. Fakat ben orada kalmaya dayanamamış ve kendimi burada bulmuştum. Ruhum acıyordu. Ruhum, daha önce hiç bu kadar ait olamamış hissetmemişti. Kendimi buradan çok uzak hissediyordum. Buraya, bu adamın yattığı yere ait hissetmiyordum. Onunla olmalıydım, ben Tae Hyung ile olmalıydım. Fakat biliyordum ki benden bir haber bekliyordu. Bileklerindeki lanet kelepçenin varlığı onu rahatsız etse bile o eskimiş parmaklıkların ardında beni bekliyordu.
Hatırlayabildiğim tek şey, gözlerimi yummadan hemen önce gördüklerimdi. Geride kalan her şey silikti. Yeniden aralanan göz kapaklarım sayesinde kendimi bir göz hastane odasında bulmuştum. Başıma üşüşen polis memurları alelacele sorgumu yaptıktan sonra ağızlarını bıçk açmadan çıkıvermişlerdi odadan. İşte ilk o zaman onların ağzından duymuştum olanları. Tae Hyung kırık bir cam şişeyle yaralamıştı babasını. Akciğerinin üç santim aşağısında, sağ böbreğinin ana damarına yakın bir yerlerdeydi uzun kesiği. Bunu da yanıma gelip beni bilgilendiren hemşirelerden duymuştum. Durumunun kritik olduğunu söyledikten sonra dinlenmemi söyleyip beni karmaşalarla dolu zihnimde, karanlık odada yalnız bırakmışlardı. İşte bu sınırlarımı zorlayan noktaydı. Yalnız başına ölmeyi hak eden bir adamın başında bekliyor oluşum hiç adil değildi belki. Ama ona gittiğimde, Tae Hyung'a gittiğimde ona bir şey söylemem gerekiyordu; baban yaşıyor ya da baban öldü. Ona bunu söylemem gerekiyordu. Bu yüzden bekliyordum, onun için bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
lilac ¦ kim taehyung
Fanfiction"Sana beslediğim saf aşkın göğüs kafesinden kopardım o leylakları." 15.04.17/12.08.17 ithaf: caim-v