tt2/what the hell?

625 58 17
                                    

Koridorda hızlı adımlarla yürürken, dün yapılan maç için tebrik edenlere gülümsüyordum. Tebrik sayısı gitgide azalıyordu, çünkü alışmışlardı. Her maçı kazanıyordum, çok normaldi.

Yeni rakibimi öğrenmek için, koçun yanına gidiyordum. Umrumda olduğunan değildi, sadece mecburdum. Zaten kazanacaktım.

Koçun odasına gelince hızla içeri daldım.

"Selam, koç." Umursamazca mırıldandım ve masanın karşısındaki koltuğa yayıldım.

Koç derin bir nefes aldı. "Girebilirsin, Mila."

Omuz silktim ve masasındaki elmaya uzandım. Bir ısırık aldıktan sonra dilimle ağzımın kenarına itip konuştum.

"Bu sefer kimi yeniyorum?"

Koç bana belli belirsiz gülümsedi ve önündeki kağıtları toparladı.

"Kendine olan güvenini sevsem de, bu kadar emin olma, Cabello. Rakibin hiç yenilmemiş."

Elmayı tekrar büyük bir gürültüyle ısırdım.

"Evet, evet. Her neyse. Ben de yenilmedim, tam 3 senedir."

İç geçirdi ve sandalyesine oturdu. Dağınık saçlarını dört parmağıyla düzeltti ve uzun bacağını diğerinin üstüne attı.

"Bu sefer ciddiyim, Camila. Sıkı çalışmalıyız."

"Bu kadar ciddiyse söyle artık, koç! Dünya şampiyonuyla oynayacak değilim ya!"

Bakışları önce yerde gezinmiş, sonra beni bulmuştu. Bunu yaparken yüzünde hafif bir gülümseme vardı.

"Lauren Jauregui ile maç yapacaksın, Camila."

Yediğim elmayı çiğnemeyi bırakıp yüzüne baktım. Ciddi bir şekilde bana bakarken, dayanamayıp kahkahayı patlattım.

"Tanrım! Ben de Wang Hao falan demeni bekliyordum! Ya da, Xi Xun?" Kahkahama olduğum yerden devam ederken bana gülümsedi.
*Dünya masa tenisi sıralamasında ilk 50'ye giren iki oyuncu

"Ah, koç! Bir gün beni öldüreceksin."

Adını bile duymadığım bir kızın beni zorlayacağını düşündüğüne inanamıyordum. Ben zorlanmazdım.

"Lauren Jauregui de kim?"

"Soyadı öyle okunmuyor, Mila. Ayrıca küçümseme, en az senin kadar çok maç kazandı.

Gülmeye devam ederek, bir bacağımı diğerinin üstüne attım.

"Rakipleri kolsuz muymuş?"

Bu dediğime gülüp kafasını iki yana salladı.

"Camila, Camila... Bu kız cidden yetenekli. Yarın maçını izlemeye gideceğiz."

Ağzımdan su püskürtür gibi bir ses çıkmasına engel olamadım.

"Yok daha neler! Ben gelmiyorum. Sen gidip saçma taktikler alırsın ve bana söylersin. Ben de dinlemem."

Göz devirince gülümsedim ve gözlerimi kupa dolu odada gezdirdim.

"Yerinde olsam bu kadar kendime güvenmezdim."

"Ben Camila Cabello'yum. Elbette kendime güveneceğim."

Güldü ve arkasına yaslandı. Kollarını göğsünde birleştirirken hala gülümsüyordu.

"Yarın gidiyorum ve sen de geliyorsun. Sadece antreman maçı, kısa sürecek."

Beni bırakmayacağını biliyordum. En azından gidip izliyormuş gibi davranabilirdim.

"Tamam, geliyorum. Ama maçtan sonra bana pizza ısmarlayacaksın."

Kahkaha attı ve ayağa kalktı. Kafasını onaylar biçimde sallayıp saçlarımı karıştırdı.

"Kabul, ufaklık. Şimdi dersine git."

Gülümsedim ve sınıfıma ilerledim.
**
"Yarın olmaz, Mani. Koçla yeni rakibimin maçını izleyeceğiz."

"Aman Tanrım, Camila Cabello kendi maçı hariç bir maça gidiyor!"

Göz devirerek arkama yaslandım. Ayaklarımı masanın üstüne çıkararak rahat bir pozisyona geçmiştim.

"Bu normal, Mani. Koçu bilirsin, takıntıları var."

Normani'nin neşeli kıkırtısı kulaklarıma dolduğunda ben de gülümsedim.

"Üzgünüm, şaşırmadan edemedim, sonuçta sen kendi maçlarına gitmeyen birisin."

Kahkaha atarak elmamdan bir ısırık aldım. Haklıydı, geçen sene gruptan çıkmayı garantileyince maça gitmemiştim.

"Biliyorum, ama kız sonuncuydu. Ne yapsaydım? Vaktim değerli!"

Normani'nin kahkahası kulaklarıma dolarken, yarın izleyeceğim kızı düşünmeden edemedim. Gerçekten iyi olabilirdi, koç herkesi izlemeye gitmezdi. Beni zorlayabilirdi, yine de beni yenemezdi.

Beni yalnızca Tanrı yenebilirdi.

table tennis/camrenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin