Bay Soğuk

68 3 0
                                    

İçerden gene sesler geliyor. Anlaşılan sabah oldu. Kalktım ellerimi yıkadım. Sonra birden okulun ikinci gününün olduğunu fark ettim. Sabah sabah gene okul mu ya? Bir de Denizle yan yana oturuyoruz. Uyandığımda aklıma gelen ilk ismin o olduğuna çok şaşırmıştım. Delirdim ben. Oflayarak kıyafetlerimi bulmaya çalıştım. Neredeydiler bunlar ya? Her sabah bu okul formalarını bulmak için mi uğraşcam bir de? Biraz daha araştırdıktan sonra buldum. Anneme ya da Reyhan Teyze'ye sormadım. Nasıl olsa diyecekleri şeyi çok iyi biliyordum, "nerde çıkardıysan ordadır." Saçlarımı da yaptıktan sonra merdivenlerle aşağı indim. Kahvaltı hazır bekliyordu Reyhan Teyze çayını içiyordu beni görünce hemen güldü. Günaydın öpücüğümü verdi. Hadi otur dedi. Bu gün de hiç iştahım yoktu. Neler olmuştu bana böyle? Neredeyse 2 gündür bir şey yemiyordum. Reyhan Teyze de anlamış olacak ki "noldu güzelim ya? Aşık mı oldun da diyet mi yapıyorsun?" dedi gülerek. Ne? Aşık olmak mı? Yok ya ben o taraftan geçmiyorum. "Asla böyle bir şey düşünülemez, düşünülmesi teklif dahi edilemez!" dedim kahkaha atarak. Reyhan Teyze beni baştan aşağıya süzdü ve ellerimi tuttu. "Karışamam ama artık birilerine yeni bir şans vermenin zamanı geldi" dedi fısıltıyla. Gülümsemeye çalıştım. Sonra beni kapıya yolladı. Ayakkabılarımı giydim. Dışarı adımımı atmamla Nazım Amcanın beni korkutması bir oldu. Tikimle hem de! Tikimin olduğunu keşfettiği güne lanet olsun ya. Nazım Amcaya vurdum. "Her fırsatta tikimi kullanmasan olmuyordu zaten" dedim. Güldü. Sakız verdi. "Yemek yemedin gene, bari biraz sakız çiğne de ağzın kokmasın" dedi. Gülümsedim. Sizi düşünen birisi olduğuna inanmak için bir sevgiliye ihtiyaç yok. Ama Reyhan Teyze haklı olabilirdi. Yeni şans verebilirdim belki bir insana. Ama ya güven? Güvenemezsem ne olurdu? Boradan sonra artık kimseye güveneceğimi sanmıyorum. Biraz daha bekleyebilir bu. Çok ihtiyacım yok nasıl olsa. Okula geldik. Nazım Amcaya teşekkür edip arabadan indim. Etrafıma bakındım. Yağmuru göremedim. Gene süslenmekten geç kalacak diye düşünüyorken okulun içine girdim. Millet kendi aleminde takılıyordu. Sınıfa çıktım. Telefonumla uğraşırken sınıfa girdim. Birden bütün elimdeki kitapları yerde buldum. Kafamı kaldırdım. Denizi gördüm. "Neden düşürdün kitaplarımı?" dedim. Bana baktı bir iki saniye boyunca sonra "sen önüne baksaydın o kitapların yerde olmayacaktı" dedi sonra yerdeki kitaplarıma baktı. Sınıftan dışarı çıkıyordu ki "Toplayacaksın hepsini. Hemen şimdi!" dedim. Arkasına döndü, "Bana ne senin kitaplarından?" dedi ve sınıftan çıktı gitti. Gitti ya. Bildiğin 'bana ne' dedi ve gitti. İnsan bir toplamama yardım eder. Telefonla uğraştığımı görmüyor muydu? Ben önüme bakmamışım. Tabii sen de bakmıyordun, çarpıştık aynı aşk filmlerinde ki gibi değil mi? Ama filmlerde ki adam toplamasına yardımcı olurdu, senin gibi bırakıp gitmezdi hayvan. Söylene söylene kitaplarımı aldım yerden. Daha hala sınıfta kimse yoktu. Kitap çıkardım çantamdan. Kitabın kapağına baktım. Gülümsedim. Kitaplar her zaman bana mutluluk verir. Sayfaları karıştırdım, ayracım bulmaya çalıştım. Ayracımı koyduğum sayfayı bulduğumda kaldığım yerden devam ettim. Kafamı kaldırdığımda Yağmur bana sesleniyordu. Hiç gelmeyecek sandım şu kızı. "Adaaaa" diye geldi boynuma sarıldı. Sonra içeriye birkaç öğrenci daha girdi birlikte benim sırama oturduk. Yağmur rüya görmüştü gene. Bir de bu kızın her rüyası gerçek oluyor lan. Artık ne zaman Yağmur "rüya gördüm" dese tırsıyorum. Rüyayı dinlerken birsi tepemde öksürdü. Kafamı kaldırdığımda Denizin bana baktığını fark ettim. Yağmura dikti gözlerini sonra. Yağmur olayı anladı "sonra anlatırım" dedi kendi sırasına gitti. Deniz hızlı bir hareketle sıraya oturdu. Çantasını sıranın üstüne koydu. Kafasını da çantasının üstüne koydu. Bana doğru dönüktü başı. Ona bakmayı kestim tahtaya yoğunlaştım. Tahtadakileri deftere geçirmem gerekiyordu ama yazı yazamıyordum. Nedenini bilmiyordum ama yazı yazmayı unutmuştum. Ellerim titriyordu. Son günlerde yemek yemediğimi fark ettim. Teneffüs olunca Yağmurla aşağı inip yemek alırım diye düşünürken gözlerim Denizin sırtına kaydı. O nasıl bir sırt lan? Kas yığını resmen. Kollarına bakmaya başladım. Sırtından bir farkı yoktu kollarının da. Ağzım açık izliyordum nerdeyse. Sonra yüzüne baktım uzun siyah saçları yüzünü örtüyordu ama olsun. Çok güzel bir yüzü vardı. Birazcık daha yaklaştım. Kirpiklere bak ya. Oha çok uzun ve güzel. Aşık mı olsam napsam ki? Ada! Kendine gel! Aşk falan yok. Güvenmek yok. Bağlanmak yok artık. Bu düşünceler içindeyken zil çaldı. Yağmuru çekiştirerek kantine indirmeye çalıştım. Şu Çınar denen çocuğa iyice kendini kaptırdı. Her teneffüs onu izliyor çaktırmadan(!) Çocuk anladı artık onu sevdiğini, Yağmur ortada gözükünce şımarmalar falan oluşuyor çocukta. Bir de Deniz benimle konuşsa güzel olur aslında. Ama hiç konuşmayacakmış gibi görünüyor. Yağmur iki patates ve iki çikolatayla geldi. Patatesi aldım elinden yemeye başladım. Açmışım ben ya. Patatesimi bitirince çikolataya geçtim. Tam ağzıma alıyordum ki yanıma dalgalı saçlı çocuk geldi. "Selam, sabah kahvaltı yapmadan geldin galiba ya" dedi kahkaha atarak. Ege iyi çocuk gibime geliyor. "Evet" dedim gülerek. "Bu arada ben Ege" dedi elini Yağmura uzatarak. Yağmur birkaç saniye bakakaldı. Masanın alından dürttüğümde kendine geldi. "Ben de Yağmur" dedi. Ege gülümsedi Yağmura. Sonra Çınar Egeye bağırdı aniden Ege bize dönüp "sonra konuşuruz kızlar" dedi ve koşarak Çınarların olduğu yere gitti. Grubu inceledim. Çınar, Ege, birkaç tanımadığım erkek, sarışın ve kumral olan iki kız ve mavi gözlü Deniz beyefendi. Herkes birbirleriyle konuşurken Deniz kendi halinde kulaklıkla müzik dinliyordu. Cidden Denizi insanlardan bu kadar uzaklaştırmış ne olabilirdi ki? Sana ne bundan Ada? Sana ne yani? Bir şeyi değilsin onun. Hiçbir şeyi.

Mavi'm.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin