Bazen sadece güzel düşünmek isteriz. Eğer güzel düşünürsek herşeyin güzel olacağına inanırız. Peki ya gerçekten öyle midir? Herşey güzel olabilir mi? Küçükken psikolojiye büyük bir ilgim vardı. Gerçi hâlâ var. İnsanların hastalıklarını araştırırdım. Bazen kendimi o hastalar gibi düşünmeye çalışırdım. Psikolojilerini anlamak için çok değişik yöntemler bulurdum. En çokta sesten korkan insanların psikolojilerini merak ederdim. Kim sesten korkardı ki bir çocuk için. Şu anda duyduğum sesten korkuyordum ama. Gözlerimi açmaya ve bakmaya korkuyordum. Çömeldiğim yerden tıkırtıları dinliyordum. Her an gelebilecek bir ses bekliyordum. Ne sesi beklediğimi bilmeden sadece dinleyerek bekliyordum. Kollarım tutulmuştu ve hafifçe sarsılmıştım. Yerden yüksekte olduğumu hissediyordum ama gözlerimi açamıyordum.
"Gözlerini açmalısın Rose."
Lucas'ın fısıltısı ile gözlerimi hafifçe aralamıştım. Odada bavulumun üzerinde oturduğumu gördüğümde ise gözlerim kendiliğinden tamamen açılmıştı.
"Gelen kimdi?"
"Biletlerimiz ve aracımız geldi. Eger sen de biran önce toplanabilirsen yola çıkmalıyız."
"Önce...bir sorum var."
"Tamam...sor. "
"Elena dedi ki eğer başarılı olursan seni korumaya alarak Lucas ile gönderirler dedi. Ne demek istedi?"
"Elena demek istemiş ki. Eğer herşey yoluna girerse sen ailen üzerinde hak ettiğin parayı alacaksın. Sonra seni o kadar düşman edinmişken bir başına bırakamayacağımız için büyük bir ihtimalle benimle beraber başka bir ülkeye gideceğiz. Yeni bir düzen kuracağız."
"Seni tanımamama raģmen neden sanki en az Nick kadar yakınmışsın bana gibihissediyorum?"
"Tek bir soru hakkın vardı prenses. Şimdi hemen valizini topla. İçerde bekliyor olacağım."
"B-bi saniye yaa! Prenses ben miyim?"
Gülümseyerek tekrar bana dönmüş ve bir kraliyet mensubuymusum gibi saygıyla eğilerek gitmişti. O zaman prenses bendim. Prenses bensem eger oyuna giren kişi de benim demektir. Ama benim oyunu durdurmam gerek oyun oynamam değil! Aklım karıştı... ben prensesim oyuna giricem ama oyunu bitiricem. Bingo! Oyunu satranç stratejisiyle oynayacağız ve sonunda şah-mat yaparak sonlandıracaktım. Piyonları önümden çeken kişiler ise yanımdakiler olmalıydı. Belki de bu zamana kadar bdni etkisiz tutarak diğer taşları tek tek ortadan kaldırdılar ve benim görevim sadece son noktadır. Altın vuruşu yapmam gerekiyor olabilir. Her şeyi tekrar bavula koyarak içeriye girdiğimde Lucas mini barı kurcalıyordu. Birkaç küçük şişe votkayı elindeki çantanın içerisine atarak elimdeki bavulu almıştı.
"Kuzenim senin başaramayacağını düşünüyor."
Kuzeni beni tanıyor muydu?
"Kuzenin de kim?"
"Kuzenimle de daha önce karşılaşmış olmalısın uzun sarı saçları vardır, dikkatli baktıysan eğer yüzündeki detayları da fark etmişsindir. Seni ilk geldiğinde görmüş öyle söyledi. Hatta senin fazla çenesi düşük ve böyle ciddi bir iş için çok çocuksu olduğunu düşünüyor. Çoğu kişi böyle düşünüyor. Ama ben sana güveniyorum. Deden hep senin nasıl mukemmel şeyler başardığını anlatırdı. Ve senin onun için iki katı bir hırsla başaracağını biliyorum Rose. Sadece içindeki gücü hissetmelisin."
"Bu bir moral konuşması mıydı?"
"Hayır gerçekler... eğer moralini yükselttiyseiki türlü de düşünebilirsin."
Söyledikleri çok güzeldi. Haklıydı. Bana güveniyordu. Ve ben başarabileceğimi biliyordum. Kapının önünde bizi bekleyen siyah jipin sürücü koltuğunda oturan Nick camı açmış v hızlı olmamızı isaret etmişti. Kendimi arka koltuğa attığımda yanımda oturan Elenanın uyumamak için kendisini zorladığı her halinden belliydi. Ben ise kendimi zorlayabilecek bir durumda değildim kafamı geriye atarak baş kısmına koymuş ve gözlerimi kapatmıştım. Biraz kestirmekten zarar gelmezdi. Belki rüya görürdüm. Rüyamda bir cevap bulurdum. Herhangi bir cevap...
Dedemin sesi birkaç oda yanımdan geliyordu.
"Rose buraya gel tatlım..."
İsmimi onu hayran olduğum sesinden duymak mükemmel hissettiriyordu. Aylar sonra özlem duyduğum ses şimdi sadece birkaç oda öteden geliyordu. Koşarak odadan çıkmıştım. Burası dedemin eski eviydi. Ezbere bildiğim koridordan dedemin çalışma odasına girmiştim. Tahmin ettiğim gibi buradaydı.
"Rose... otur şöyle. Seni birisiyle tanıştıracağım."
Otururken aynada kendimi görmüştüm 16 yaşımın sonlarındaydım. Karşımdaki dedemin sakalları hafifçe çıkmış gözleri mutlulukla kısılmıştı. Her zamanki asalatiyle koltuğunda oturuyordu.
"Dede beni kiminle tanıştıracaksın?"
Kapı yavaşça açılmış ve içeriye dedemin çok yakın bir arkadaşı girmişti. Arkasından ise 18lerinin başlarında bir çocuk. Dedem onları selamlamıştı. Tam karşımdaki boş koltuğa oturduklarında dedem masanın üzerinden elini bana doğru uzatmıştı. Uzattığı elini tutarak içten bir gülümseme bahşetmiştim.
"Edwart bak sana bahsettiğim torunum bu küçük bayan: Roseline.."
Adam ciddi bir yüz ifadesine bürünerek önce beni sonra yanında oturan ve bana bakan çocuğu süzmüştü.
"İyi bir başarı elde edecekler. Bak... ne kadar da uyumlular."
Dedem ise onu sadece kafasıyla onaylamıştı.
"Lucas sen arabaya geç oğlum."
"Peki dede..."Lucas arabaya geç oğlum
Lucas arabaya geç
Lucas arabaya
Lucas?
Lucas!!Derin bir nefes ile gözlerimi açtığımda hâlâ bir şok dalgasının etkisindeydim. Hızla önümdeki koltuga bir yumruk geçirdiğimde koltukta oturan Lucas hızla bana doğru dönmüştü.
"Seni daha önce de gördüm! Dedemin evindeydin! Senin deden de oradaydı! Sen Edwart amcanın torunusun! Demek beni seninle korumayı bile planladılar ha?! Tanrım hayatımda tesadüf olan tek bir şey bile yok mu?!"
Nick yoldan ayırmadığı gözlerini saniyelik bana çevirmişti. Tekrar yola odaklığında ise konuşması için içimden dua ediyordum.
"Hayatındaki en büyük tesadüf Roseline belki de bir Silber olarak doğmandır. Ama eger bu da tanrının bir planı dersen: şu anda ve şimdiye kadar olan herşey planlı dersen, Elena ve ben gibi tesadüfen gerçek aşkı bulduğunda başka bir tesadüf aramaktan vazgeçeceksin."
Elena gülümseyerek elini vacağıma koymuş ve Nick'i başı ile onaylamıştı.
"Sizi gidi aşk kuşları! Bunun hesabını şu oyun saçmalığı sona ardiğinde soracağım!"
Elena bir on koltukta oturan Lucas'a bir bana bakarken elini çenesine koyarak düşünmeye başlamıştı.
"Lulu'm! Sen benim nikah şahidim olacaksın!"
Lucas 'sen ciddi misin?' der gibi baktığında Ely kikırdamıştı.
"İstesen de Rose senin sahidin olmazdi zaten. Rose benim şahidim! Gelmiş ğeçmiş en güzel nikah sahidini ben alıyorum!"
"Siz birbirinizi kıskandırma çabasına girmeyin bence. Çok saçma yerlere gidiyor konu."
Arabadaki ortama dolan huzur ike havaalanına gelebilmiştik. Hızla yanımdaki Lucas'ı takip ederek kontrol noktalarından geçmiş ve uçağa binebilmiştik. Lucas ile birinci sınıfın ikili koltuğuna, Elena ve Nick ikilisinin tam karşısına oturmuştuk. Yorgun oldukları için koltukta omuz omuza uyuya kalan çifte hayran bakışlarımı gönderiyordum. Çok tatlıydılar ve çok yakışıyorlardı. Elena ve Nick birbirleeini herkesden çok hak ediyordu. Lucas biraz daha sola kayarak uçakla bütünleşmişti. Kaşlarımı çatarak ne yapmaya çalıştığına baktım.
"Kocaman yer! Neden sıkıştırıyorsun kendini?"
Gözlerini kapatırken ayaklarinı uzatmış beni de kendine çekerek kolunu yastik gibi kullanmamamı sağlayarak rahat bir uyku pozisyonuna sokmuştu. Uykunun davetini kabul ederek koruyucumun kollarında uykuya dalmıştım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kutsal Tesadüf
Mystery / ThrillerTesadüflere inanır mısınız? Ben inanırdım. Tesadüfler sizi güldürebilir, acıtabilir ya da öldürebilir. Tesadüfler size yol gösterebilir. Ama bu tesadüf olduğunu düşündükleriniz size oynanan bir oyunsa. Hiçbirşey bilmezken ölmeyi mi tercih edersin, y...