Gecenin kör vaktinde, herkes uykudayken, dışarıda; fındık yapraklarını döken, mısır koçanlarını kıran ve kiremitleri yerinden oynatan sert bir rüzgar varken, 'Gümm!..' diye bir ses duyuldu. Altı taş, üstü ahşap evin her çivisi ayrı oynadı. Her tahtası ayrı gıcırdadı. Söneli çok olmamış ocağın kenarından bir kertenkelenin bacaya doğru kuyruk sallayışı, tavandaki delikten bir akrebin kaçışı görüldü. Gelincik o gece evde olmadığına şükredecekti; ama fındık faresi için aynı şey söylenemezdi; korkudan, alt kattaki mutfağın taş duvarlarındaki deliğin birinden çıkıp diğerine giriyordu. Sonunda kendisine merdiven altında emin bir yer bulup oraya girdi ve bir daha da çıkmadı.
Mehmet Reis fırladı ilkin yataktan. Hanımı da gözlerini açmıştı.
"Hayırdır, bey! Bu gürültüde ne?"
"Bilmiyorum, hanım! Rüzgâr bir şeyleri devirmiş olmalı! Ben gidip bi bakayım!"
Mehmet Reis odanın kapısını açıp koridora çıktığında, yan odadan torunu seslendi, ağlamaklıydı.
"Dede! Çok korkuyorum!"
"Gel, yavrum, gel! Korkma! Sesime gel!" Barbaros, tahta duvarlara elini sürte sürte yavaşça dedesinin yanına geldi. Mehmet Reis, torununu kolları arasına aldı ve hemen babaannesine teslim etti. Hatice Hanım ise yataktan kalkmış, çoktan gaz lambasını yakmıştı.
Mehmet Reis gaz lambasını alıp odadan çıktı. Koridordaki giyotin pencereyi yukarı doğru kaldırıp, düşmesin diye de tutucu dili çevirip altına getirdi. Sonra tahta kepengi açıp dışarı baktı. Dışarısı oldukça karanlıktı ve hiçbir şey göremiyordu. Gaz lambasını dışarı uzatıp alt kat giriş kapısına baktı, kimse yoktu. O sıra bir öncekinden daha şiddetli 'Gümm!' sesi bir kez daha duyuldu. Mehmet Reis evin bitişiğindeki ahır tarafından gelen sese doğru bakınca, büyükçe bir karartı gördü. Karartı, ahırın kapısına yükleniyordu; ahırda ise inek mölüyor, dana tepiniyordu. Mehmet Reis var gücüyle bağırdı:
"Kim var orda?"
Karartı, birden Mehmet Reis'e döndü ve cevap olarak homurdandı. Çıkardığı homurtu çok güçlüydü ve soluğu, bakır güğümdeki kaynayan suyun buharı gibiydi. Mehmet Reis bu karartıdan ister istemez ürktü; bir şeyler yapmalıydı. Geri yatak odasına girdi.
"Kimmiş, bey? Hırsız mı yoksa?"
"Yok, hanım, yok! Başka bir şey bu! İnsan değil, adeta canavar!"
"Canavar mı!?"
"Yok, kuzum, yok. Köpek falandır. Deden kovalar, gider şimdi. Korkma sen, emi benim güzel yavrum!" Babaannesi bir yandan torununun başını okşuyor, bir yandan da endişeli gözlerle kocasını izliyordu.
Mehmet Reis, somyanın üzerindeki tahta duvardaki çivide asılı duran tek kırmayı aldı ve tüfeğin belini kırdı. Fişek yatağına baktı. İçi boştu. Torunu oynar belki diye, boş bıraktığını hatırladı. Hemen kapının karşısındaki tahta duvardaki küçük gömme dolaba gidip kapağını açtı ve içeri elini uzatıp, el yordamıyla fişek kutusunu aramaya koyuldu. Eline gelen fişeklerden üç tane alıp; ikisini pijamasının cebine, birini ise namluya sürüp, tüfeği kurdu ve odadan çıkarken,
"Burada kalın, sakın kapıyı açmayın! Ateş edeceğim!" dedi.
"Bey, dikkatli ol!"
Mehmet Reis koridora çıkar çıkmaz, pencereye koştu ve eşiğe tüfeği dayayarak nişan aldı. Parmağı tetiğin üzerinde çok beklemedi. Saçmalar, karanlığın içerisinde havai fişek gibi parladı ve her biri farklı açılarla ilerledi. Tüfeğin sesi, canavardan çok evdekileri korkuttu. Mehmet Reis, saçmaların canavara isabet edip etmediğini anlamadı ama her şeye rağmen canavarı korkutmayı başarmıştı. Canavar koşarak uzaklaşırken, Mehmet Reis ardından bakıyor, canavarın neye benzediğini çıkarmaya çalışıyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/108925521-288-k301801.jpg)