Denize gitmek ne kadar içini sevinçle dolduruyorsa, gelmek bir o kadar hüzünlendiriyordu. Annesi her seferinde,
"Eğer boğulup gelirsen, seni öldürürüm!" diyordu ama Ömer'in korkusu başkaydı. O denize açılamamaktan, motoru ufka sürememekten, dibe dalıp gözlerini açamamaktan korkuyordu.
Bu sabah erkenden kalkmış limana gitmiş ama yine Reis'ten erken gelememişti. Reis her seferinde bozuntuya vermez, ona takılır,
"Ne o, Ömer! Erkencisin bugün!" derdi. Ömer'in gözleri düşer, içi burkulurdu ama ne zamanki Reis,
"Hadi bakalım, Ömer Kaptan, vira!" dediğinde de yüzü güler,
"Viraaaaa!" diye bağırır, koşarak motorluya atlardı.
Bugün yine açılmışlar, ağı yavaş yavaş suya bırakmışlar ve beklemeye başlamışlardı. Ömer'in en sevdiği anlar bu anlardı; çünkü sessiz olursa ve şansı yaver giderse bir denizci hikayesi daha dinleyebilirdi. Bunun için oldukça sessizdi. Motorun sesi de kesilmişti. Sadece hafiften rüzgarın sesi ve kayığa vuran dalgalarının yumuşak sesi vardı.
Reis derin mavi gözleriyle uzaklara bakıyordu ve o tok sesiyle anlatmaya başladı:
"Bir keresinde yine tek başıma açılmıştım. O zaman böyle motorlu nerdee!.. Bir kayığım var, babadan yadigar ama su alıyor. Çok uzun süre kalırsam batar ve benim de yüzerek gelmem gerekir. Yüzmek mesele değil. Ama kayığı ardımda bırakmak ve hele ki Mavi'yi bir daha görememek..." dedi ve sustu. Gözleri daha da uzaklara baktı ve gözlerindeki mavi iyice koyulaştı. Ömer şaşkın şaşkın,
"Mavi mi?" dedi. Reis döndü ufuktan yavaş yavaş ve denizin derinliklerine baktı. Derine indikçe ışığın azalması, basıncın artması gerekirdi ama Reis için öyle olmuyordu. Onun için peş peşe kapalı kapılar açılıyor, sırlar aralanıyordu.
Gözleri ne zamanki Mavi'yi tekrar gördü o an tekrar âşık oldu. Gömleğini çıkarıp suya atlamasıyla kaybolması bir oldu.
Mavi kaçıyor o kovalıyordu. Bir türlü yakalayamıyor, parmaklarının arasından kayıp kurtuluveriyordu. Sonra bir an için zaman durdu ve Mavi'yi yakaladı. Avucunun içerisine aldı, hayran hayran seyretmeye başladı. Mavi'nin gözlerinde hayallere daldı çıktı. Yüreği kıpır kıpırdı. Sonra aniden bir akıntı geldi ve savruldu. Güç bela yukarı attı kendini. İster istemez çıktı sudan sırılsıklam. Kayığa bindi ve gömleğini giydi tekrardan üzerine. Sonra avucuna baktı ve ne gördüğünü anımsamaya çalıştı.
Belki işaret parmağı kadar masmavi bir balıktı gördüğü, belki de mavi elbise giymiş bir kadındı. Belki de sadece derin mavi gözleriydi suya yansıyan ya da sadece bir özlemdi; kavuşmak istediği ama hep hasret kaldığı...
Gözleri ufka baktı tekrar ve o tok sesiyle,
"Hadi bakalım, Ömer Kaptan, vira!" dedi. Ömer şaşkındı:
"İyi de Reis, hiçbir şey anlatmadın ki! Geldiğimizden beri öylece durup denize baktın." Reis ufuktan gözlerini alıp doğruca Ömer'in gözlerine dikti ve elini omzuna koyarken,
"Anlattım, evlat, anlattım ama sen daha âşık olmadığın için duymadın!" dedi.
