Hamak

50 10 39
                                        

Bir ucu dut ağacına, diğer ucu serentiye bağlı olan hamağın kurulmasını hatırlamıyorum ama önce serentinin sökülüp kuzinede bir dönem yakılışını, daha sonra da dut ağacının kesilişini çok iyi hatırlıyorum. Serentinin kaldırılmasına dolaylı, dut ağacının kesilmesine doğrudan sebep olan bu hamağın başka yere nakledilmesine ve ilk vukuatının bu olmadığına birazdan geleceğim ama önce size serentinin hikâyesinden biraz bahsetmek istiyorum. Çünkü serenti orada olmasa belki hamak hiç hayatımıza girmeyecekti, belki de dut ağacı, ona sarınan üzüm bağı da meyve vermeye devam edecekti, kim bilir.

Bilmeyenler için serenti ya da serender, Karadeniz insanının zekâsını gösteren önemli bir mimari örnektir. Yerden yaklaşık altı yedi metre yükseklikte bulunan bu yapının vazifeleri arasında; üst kısımda tahılların kurutulup saklanması, alt kısmında odunların istiflenmesi, yağmurlu günlerde ise çamaşırların asılması sayılabilir. Muhtelif küçük hayvanlara ev sahipliği yaptığını söylememize gerek yok sanırım.

Bizim serenti ise iki kişi ile sökülebilen, başka yere taşınabilen ve tekrardan kurulabilen birbirine geçmeli tahtalardan müteşekkil pratik bir yapıydı; bu özelliğiyle çevrede tekti. Bundan yaklaşık kırk sene önce serentinin yüksekliği, bir traktör römorkunun çarpmasıyla yaklaşık bir metreye kadar düşmüş. Bu düşüş hikâyesi onun vazifelerini tamamen değiştirmiş ve üst kısımda bulunan küçük göz odaya odun istiflenirken diğer büyük oda ardiye gibi kullanılmaya başlanmış. Alt kısımdaki boşluk ise tahtalarla çevrilerek kümes yapılmış. Küçüklüğümün en hızlı koşularını bu kümese doğru yaptığımı hatırlıyorum. Kardeşlerimden ya da kuzenlerimden önce daha tavuklar gıdaklamalarını bitirmeden, koşarak folluktan yumurtaları alır, aynı hızla eve koşup herkese gösterirdim. Bu gösterimin tavuklar için ne anlama geldiğini bilmiyorum ama benim için inanılmaz heyecan verici olduğunu söyleyebilirim. Tam bir kazanma hırsı ve başarı öyküsü (!)

O zamanlar hamağın bağlı olduğu bu serentinin yaklaşık on metre karşısında iki yüz yıllık bir ahır vardı. Okuduğunuz üzere dut ağacının kesilmiş ve serentinin kaldırılmış olmasına karşın, bazı kısımlarında yer yer çürümeler baş gösterse de ahır bugün hala dimdik ayakta. İlginç bir hikâyesi ve anılarımda yeri olmasından ötürü bu ahırdan da bahsetmeden geçmek istemiyorum.

Ahırın ilk yeri burası değilmiş. Aynı usul sökülebilir, tekrar dizilebilir geçmeli tahtaları sayesinde başka bir köyden getirilmiş. Küçük bir kulübe gibi görünen bu yapının üçgen çatısı aynı zamanda bir samanlıktı. Küçükken bu samanlığa dayalı tahta iskele yardımıyla çıkıp oturur ve içinde yuvarlanırdık.

Ahır demişken inek ve yavrusundan bahsetmeden geçmek olmaz. Akşam olup da sütlü kahverengindeki 'Nazlı' fındık bahçesinin ardındaki ormanlık alandan döndükten sonra ananem ineği sağmak için ahıra girdiğinde dedem danayı dışarı salardı. Dananın salınması her akşam özlemle beklenen bir ritüeldi bizim için. Dana da en iyi performansını sergilemekten geri durmazdı. Öyle tepinir öyle koşardı ki sanki bir sirk hayvanı gibi çeşit çeşit akrobasi hareketleri sergileyerek hem kendi neşelenir hem de bizi neşelendirirdi. Biz de onunla heyecanlanır, koşardık. Tekrar ahıra sokmak meseleydi tabii ki; özgürlük her canlı için doyulmaz bir deneyimdi ve bunun elinden alınmasına sanırım bir tek cansızlar karşı koymazdı.

Biz yoğurt ve mısır ekmeğinin eksik olmadığı akşam yemeği için eve çekildiğimiz sıra inek ve yavrusu da hazırlanan yalı yerdi. Yemekten sonra ahıra günün son ziyaretini gerçekleştirdiğimizde ise yanımızda mutlaka tatlı niyetine kavun ya da karpuz kabukları olurdu. Biraz kalıp ineğin ve dananın şapırdata kütürdete bunları yemesini izlemek oldukça keyifliydi bizim için.

Serentinin yaşı ahırın yaşının yarısından az olmasına rağmen artık aramızda değil ve ona dair yeni anılarımız maalesef yok; dedem onu söküp kaldırmanın hala pişmanlığı yaşar, biz de üzüntüsünü. Aslında serentinin gidiş sebebi olarak pek çok şey sayılabilir: ineğin satılmasının ardından ahırın artık bir odunluk olarak vazife görmesi, yeni yapılan ek binanın alt katındaki büyük odanın ardiye olarak kullanılması, kararmış tahtalarıyla çayırı gölgelemesi... ama asıl işe yaramadığının fark edilmesi hamağın sökülmesinden sonra oldu; fakat anılarımıza şahitlik ettiği çok sonraları anlaşıldı ve onunla beraber tavuklar da gitti, yumurta yarışı da sona erdi. Dut ağacı da tüm müdahalelere rağmen zamanla kuruyup kesilmekten kurtulamadı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 01, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ÖykülerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin