Katil Palyaço

1.1K 52 22
                                    


Bu bölümü de @insaneinthemars adlı biricik okuyucuma ithaf ediyorum :D

    Gözlerimi açtığımda tam olarak nerede olduğumu tanımlayamıyordum. Jordan'ın bana yaptıklarını hayal meyal hatırlıyordum.Başım ağrıyordu,hem de fena bir şekilde. Sanki hala kendimde değilmiş gibi hissediyordum. Ellerimin ve ayaklarımın bağlı olmamasına şaşırarak etrafta kimsenin olmamasını fırsat bildim ve yavaşça yerden doğrulup evi dolaşmaya başladım. Biliyorum ne kadar salak olduğumu düşünüyorsunuz şu an. Kaçmam gerekirken evi geziyorum. Fazla aptalca. Ama dedektiflikte merak herşeyden üstündür maalesef...

  Evin oturma odasını gezerken koltuklardan sarkan bir şey dikkatimi çekti. Koltuğa uzanıp sarkan şeyi çektiğimde bunların bağırsak olduğunu anlamam fazla uzun sürmemişti. Tanrım! koltukların içi bağırsakla doldurulmuştu. Ne kadar iğrenç. Bu ev önceki evden çok daha fenaydı. Odaları tek tek gezerken rastladığım matbaa makinesine ve basılan birkaç gazeteye göz attığımda şok geçiriyordum. Tüm bunlar oteldeki gazeteyi açıklıyordu. Şok içerisinde evi gezmeye devam ederken mutfağa girdim ve kafatasından yapılmış çorba kaseleriyle, kuşbaşı yapılıp pişirmeye hazırlanmış insan etleriyle karşılaştım. Ne yani? tüm bunlar yetmezmiş gibi bir de insan eti mi yiyordu bunlar? Evin kalan yerlerini gezerken türlü türlü cesetlere rastlamış ve her seferinde kusmanın eşiğine gelmiştim. Son odayı da gezdikten sonra arkamı döndüğümde Jordan'a çarpmıştım. Elindeki bıçakla ağlayarak bana bakıyor bir yandan da hıçkırıklarının arasından konuşmaya çalışıyordu;

"Alison! yalvarırım işimi zorlaştırma. Sana zarar vermek istemiyorum. Kaçmaman için sana zarar vermem gerekirse şimdiden özür dilerim. Bunu yapmak zorundayım çünkü eğer seni onlar gelene kadar burada tutamazsam kız kardeşimi ve annemi kaybederim. Onları o pis yaratığın elinde ölmeye sonra da lanet olası bir koleksiyon olmaya terk edemem!"

"Neden bahsediyorsun sen? Ne kardeşi? ne annesi?"

"Anlamamazlıktan gelme Alison! Benim bir kardeşim ve annem var. Bu pislikler de beni tehdit ediyorlardı. Kardeşim ve annem onların elinde esir. Eğer seni buraya getirirsem onlara dokunmayacaklarını söylediler."

"Nerden biliyorsun ellerinde olduklarını?"

"Bana fotoğraflarını attılar Alison. Anla artık bu adamlar salak değil!"

"Şu fotoğrafa bir bakabilir miyim?"

   Fotoğrafı bana gösterdiğinde şok olmuştum. Bu o odalardan birindeki cesetlerin aynısıydı. Az önce farkında olmadan Jordan'ın annesi ve kız kardeşinin cesetleriyle karşılaşmıştım.

  Jordan'ı elinden tutup o odaya sürükledim ve ona cesetleri gösterdim. Dizleri üstüne çöküp ağlamaya başladığında her ne kadar ona böyle bir numaraya kandığı için kızgın olsam da ona sarılıp ben de ağlamaya başladım. Böyle duygusal şeylerden nefret ederdim ama bu beni etkilemişti nedense...

"Jordan? Sen bunların nereye gittiklerini biliyor musun?"

"Hayır!"

  Ne olursa olsun bu yaptıklarının ve tüm o öldürdükleri insanların intikamını alacaktım. Kibir,nefret kısaca kötü olan tüm duygular her yanımı kaplamıştı birden. O anda kafamda çakan şimşeklerle kendime gelmiştim. O gazete! Önceden işlenecek bir cinayetin habercisiydi aslında.

  Hızla yerimden kalkıp dışarıya koştum. Jordan'ın arabasına atladığım gibi olayın olacağı yere sürmeye başladım. Tabi ki Jordan'da yanımdaydı. Onu oracıkta bırakamazdım aksi taktide döndüğümde ölmüş olabilirdi. Herneyse... Yolda tanrıya o kadar çok dua etmiştim ki geç kalmış olamamak için yalvarıyordum. İşimi şansa ve yalvarmaya bırakacak kadar düştüğümü düşündükçe hem kendime hem de onlara olan öfkem iyice artıyordu.

  Olayın olacağı yere geldiğimde  -ki her ne kadar bahsetmesem de gazetenin altına not düşüldüğü için biliyordum. şerif ve yeğenini yakalayacağım beklentisiyle karşımda duran evin bahçesine daldım. Maalesef geç kalmıştım. Her yer çoktan kan gölüne dönmüştü. Bir doğumgününün nasıl bu kadar dehşet verici olaabileceğini düşünüyordum. Doğduğu gün ölen o çocuğu düşünüyodrum. Düşünüyordum düşünmesine ama beynim hiçbirini almıyor,bünyem tüm bu olanları kabul etmiyordu. Tüm bunları yaptığı yetmezmiş gibi o masum çocukları, çocukları eğlenirken gülümseyen anneleri öldürürken çektiği fotoğrafları, balonların asıldığı ipe asması harap etmişti en çok beni.  Baktığınızda masum bir palyaço görüyordunuz ama işin aslı öyle değildi işte...

   Bana inat bırakılan resimleri teker teker, tıpkı bir film şeridi gibi incelerken çoktan kana bulanmış pastanın üzerine bırakılan notu görüp gözlerimi devirdim. Bu gizemli oyunlardan bıkmıştım artık.

Notu açtığımda içinde yazan şey değil okuduktan sonra olan şey beni şaşırtmıştı. Çünkü artık yazan şeylere alışmıştım.

"Her attığım oltaya takılmak zorunda mısın? Sen ve ahmak arkadaşın benim oyuncağım gibisiniz. Bizi asla yakalayamazsın Alison! Asla!

Yakalamak demişken. Zamanın azalıyor. Son 3 günün. 3 gün içinde bizi yaklayamazsan 3...2...1..."

Okumayı bitirdiğim saniye, duyduğum patlama sesiyle beraber ev havaya uçtu ve sanırım ben de sonsuzluğa uçtum...

Cesetten EşyalarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin