sıfır | Bir Çift Kırmızı Mont ve Korku İnsanı |

142 12 10
                                    

MERHABA. Bu hikaye gerçekten çok özel. Okuyan, yorum yapan ve vote veren herkese teşekkür ederim. Kart destelerimi biliyorsunuz. 

Hayat benim için bir kağıt destesi gibidir. Birazdan çekeceğim kartın ne olduğu hakkında en ufak bir fikrim yok. Birilerinin son kartı olabileceğimi hayal bile edemezdim. Bundan sonra çekeceğim kartı bekliyorum. İsterseniz sizin de kartınız olabilirim. İster misiniz? 

Lütfen bu kez de beni bu kart destesinin içinde yalnız bırakmayın. Sizi seviyorum.

NOT : Gerçek olaylardan esinlenmiştir.

NOTT : Kısa bir bölüm. Bu bölüm olayların başlangıcı olduğu için kısa olmak zorunda. Bir iki üç.

sıfır | Bir Çift Kırmızı Mont ve Korku İnsanı |

Korktuğu için güvenemeyen insanlardı ikisi. Birisi güvendiği insanlara bağlanmayı seçerken diğeri güvenmediği insanlara bağlanmayı seçmişti. İkisi de binecekleri metronun gelmesini bekliyordu. Aynı durakta inmeleri ise tamamen anlamsızdı. Her durakta bıraktıkları bir adet korku, son durakta açık kapılardan içeri süzülüyordu. Ceplerinde şıngırdayan bozuk paralara benziyor, ağırlık oluyorlardı. Korku insanlarının cepleri her zaman doluydu. Kapıları ise açık.

Diler elinde tuttuğu peçeteye sümkürürken gülümsedim. Grip olmuş gibiydi. Hatta gripti. Bana ne sorsa 'bilmem' demem onu hasta etmişti belki.

" Sence Sercan beni arayacak mı? " Sercan onun eski sevgilisi. Çocukla ayrılıyorlar ve çocuk ayrılalı iki gün olmadan tekrar ona yapışıyor. Hem adıda hoşuma gitmiyor. Niye Serkan değil de Sercan? Hı? Mantıklı düşünürsek bence aramayacak, mesaj atacak.

" Bilmem ki... " diye geveledim ellerimle oynarken. Her an kapıdan çıkıp gidecekmiş gibi çantamı kucağıma yerleştirmiş sol kolumla etrafını sarmıştım. 

" Neyi bilmiyorsun? " Burnunu çekti. Omuz silktim. Gözlerini devirdi. Gözleri yeşil gibiydi. Kehribar renginde. 

Masanın öbür ucuna uzanarak bir kağıt kalem aldım. Gözüme kağıttan gemiler takıldı. Gemi yapmayı bilmiyordum. Ama denizi seviyordum. Bu örmeyi bilmediğim halde okula her gün saçlarımı örerek gitmem gibi bir ironi. Kalemi elimde çevirerek büyük daireler çizdim. Büyük gözler. Kocaman gözler. Diler'in gözleri.

Aralık pencereden esen rüzgar kulağımın arkasına sıkıştırdığım bir tutam saçı yüzüme düşürdü. Sinirlice homurdandım.

" Nasıl müzikler dinlersin? ," diye sordu Diler. Tipik sorular. Diler benim bir buz dağı olduğumu düşünüyordu fakat alakam bile yoktu. Bir korku dağı dese sadece gülerdim. 

" Her şeyi dinlerim. "

" Türkçe ne dinlersin kanka? " Bana 'kanka' demesi gerçekten ürkütücüydü. Yirmi sekiz yaşındaki bir kızdan bunu beklemem açıkçası. 

" Duman mesela. Emre Aydın var... Athena, Teoman. Öyle işte. "

Elimde sıkı sıkıya tuttuğum kurşun kalemi bırakıp yeşil bir kalemle onu değiştirdim. Kulağıma Teoman'nın sesi doldu. Odayı kaplayacak kadar yüksek değildi ses. Sadece ikimizin kulaklarına özel. İlk sözlerden şarkıyı hatırladım. Eylül Akşamı.

" Ben de Eylül'de doğdum."

" Yaa? Kaçında?" Koca gözleri daha da kocaman oldu.

" Altısı. Geçen sene doğum günümde uçan balon almıştık. Kokulu mumlar falan. Balonlara hayallerimizi yazdık işte. Bıraktık onları. Bir de bir kağıda dileklerimizi yazıp bir şişeye koyup denize atmıştık. Öyle. "

" Ay, bende hep bunu yapmak istedim. "

" Hıhı." Çenemi elime yaslayıp sustum ve şarkının nakaratını dinledim. 

Sonra bir hava dalgası.

Uçuşan saçlar.

Kırmızı montlu bir çift taş bebek.

Kıpkırmızı olmamın muhtemel iki nedeni vardı :

1) Saçlarım ağızıma girdiği için sinir krizi geçirmem.

2) Vişne dudaklının bana bakması. Daha doğrusu vişne dudaklının bana garip garip bakması.

" Aa, merhaba! Hoşgeldiniz. Tolga ve Tekin değil mi? " Diler sandalyesinden kalktı ve samimice gülümseyerek ellerini çocukların omuzlarına koydu. 

Tolga Acar ve Tekin Acar. Birbirlerinden iki dakika otuz iki saniye arayla doğan ikizler.

İkiside birer korku insanı.

Onlar ne olduğumu fark edemeden ben onları fark ettim. Sınıfın gerisinde olan tek kişilik koltuğuma yayıldım ve kırmızı bir çift montun ne ifade edebileceğini düşündüm. Biri diğerine göre daha inceydi. Diğeri birine göre daha akıllıydı. Tek benzerlikleri farklılıklarıydı. Vişne Dudak Tolga ve Tekinsiz olarak ayırdım birbirlerinden.

Vişne Dudak Tolga , korkaktı ama bunu kırmızı montuyla kamufle ediyordu.

Tekinsiz , hiçbir şeyin kalıcılığına inanmıyordu ve bunu kırmızı montuyla kamufle ediyordu.

Kırmızı montu ilk kim çıkaracaktı acaba ? 

Ben ise tam bir korku insanıydım.

Tüm kapılarım açıktı. Siyah montumun cebinde ise korkularımı bozuk para niyetine taşıyordum.

Korkak İnsanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin