Deniz daragacından indirilip götürülürken Yusuf 'u odasından çıkardılar. Başgardiyan odasına getirdiler. Gelirken Deniz' in sesini duydum " diyordu. Deniz'in oturmuş olduğu sandalyeye bu kez Yusuf'u oturttular.
Ayaklarındakı zincirler çözüldü. Kendisine hüküm okundu. Bir diyeceği olup olmadığı soruldu." Bir diyeceğim yok, karar bana aittir" dedi.
Doktor çağırdılar. Yusuf, "Hiçbir şeyim yok, sanki komada olsam asmayacakmısınız?" dedi.
Bu arada Yusuf, babasına yazdığı ile köyündeki akrabalarına ve köy halkına yazdığı son mektuplarının avukatlarının almasını istedi. Yusuf son mektuplarını dört gün önce cezaevinde ki hücresinde yazmış, koynuna koymuştu.
Mektupları infaz savcısı aldı. Yusuf, "mektupları yerlerine verecek misiniz? diye sordu. İnfaz savcısı," elbette vereceğiz, bize güvenin yok mu? " diye yanıtladı. Yusuf gülümseyerek," niye güvenim olsun? "diye karşılık verdi....Yusufun babasına yazdığı son mektubu şöyleydi:
Salı
2 Mayıs 1972
Sevgili babacığım....
Bu mektubu aldığın zaman ben ebediyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir buçuk seneden beri benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum. Bu son olayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebiliyorum
Babacığım, bu olayda da annemin ve Yücel'in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için ne hadar metin olursan, hem senin sağlığın için, hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğulun, bir günde öldürülmesi kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.
Babacığım, annemin ve Yücel'in senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarda söylemiştim. Onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim.
Babacığım burada şunu ilave edeyim ki, Yücel'in hastalığından kendimi sorumlu hissediyorum. Yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. Ablamlar için söyleyeceğim, fazla üzülmesinler. Olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. Mehtap'a ne diyeyim...Benim için her zaman bol bol öpün.
Babacığım cezaevinde kalan arkadaşları arasıra yoklarsan, hallerini, hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her biri oğlun sayılır. Dışarda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmayacağını biliyorum.
Mektubum burada biterken sizi, annemi, Yücel'i, ablamı,
Aziz ağabeyi, Mehtab'ı hasretle kucaklarım babacığım... Sağlıcakla kalın.
HOŞÇAKALIN
T. Yusuf AslanYusuf'un babasına yazdığı bu son mektubu yerine verilmişti, fakat köyüne ve akrabalarına yazdığı mektup yerine verilmedi.
Yusuf'un infaz savcısına -Niye güvenim olsun?- karşılığı daha sonra haklılık kazanmıştı.
Savcıyla bu konuşması sırasında Yusuf'un beyaz idam gömleğini getirdiler. Yusuf -Beyaz gömleği giymesem asamaz
Bu ara Yusuf karşısında oturan ve çevresindekilerin kendisine -müdür bey- dediği birine (Birinci Şube Müdürü'ne)
-Yine işkencelere devam ediyor musunuz?- diye sordu. Müdür birden
birden irkilip, -Biz öyle bir şey yapmayız- diye yanıtladı.
Yusuf gülümseyip başını hafifçe bükerek, -Peki elektrik işkencesi nasıl gidiyor?- dedi. Müdür yine -Bizde böyle bir şey yoktur- diye yanıtlayınca, Yusuf, müdüre -Sizin çocuğunuz var mı?- diye sordu. -Bir kızım var- diye karşılık verdi müdür. -Nerede okuyor?- diye sorusunu sürdürdü Yusuf; müdür de -Okula gitmiyor, daha küçük bir kız- dedi. Daha sonra müdür Yusuf'a ODTÜ'de hangi bölümde okuduğunu sordu.
Yusuf -Fizik bölümü ikinci sınıfta idim- diye yanıtladı.
Yusuf'un konuşmasındaki rahatlıktan onun idam edilecek biri olduğunu unutmuştu sanki müdür. -İkinci sınıfta idim-deyişi birden havayı etkiledi.Daha sonra Yusuf'a avukatları -sigara içer misin?- diye sordular. -Son bir defa içeyim- diye yanıtladı.
O ara tuvalete gitmek istediğini söyledi. İnfaz savcısının izniyle tuvalete götürdüler. O tuvaletteyken savcı -Dikkat etsinler, orada pencere vardır- diye seslendi.
Yusuf tuvaletten döndüğünde, infaz savcısı -Yusuf'u bekletmeyelim-dedi. Beyaz gömleği giydirdiler.
Yusuf avukatlarıyla vedalaşıp, güler bir yüzle idam sehpasına doğru yürüdü. Masaya ve tabureye çıktı. İlmiği boynuna geçirmişti ki gür bir sesle bağırarak şöyle söyledi:-BEN HALKIMIN BAĞIMSIZLIĞI VE MUTLULUĞU İÇİN ŞEREFİMLE BİR DEFA ÖLÜYORUM. SİZLER, BİZİ ASANLAR ŞEREFSİZLİĞİNİZLE HER GÜN ÖLECEKSİNİZ.BİZ HALKIMIZIN HİZMETİNDEYİZ. SİZLER AMERİKA'NIN HİZMETİNDESİNİZ.. YAŞASIN DEVRİMCİLER KAHROLSUN FAŞİZM..!-
Yusuf bağırırken seyredenler arasından biri aceleci bir sesle -Sehpaya vur, sehpaya vur, sehpaya vur- diyordu. Celladın hareketleri çabuklaştı. Yusuf ayağıyla tabureye vurmaya çalışırken cellat onu altından çekti, sonra masayı da aldı.
Yusuf'un da son sözcüğü ağzında kalmıştı. Boşluğa çakılmasıyla birlikte dişleri kenetlenmiş, adeta son sözcüğü ısırarak söylemişti...
Saat 02.25'i gösteriyordu.. Aynı kişiler onu da aynı şekilde seyrettiler... Ağır ağır dönüyordu ipin ucunda. Sonra bir külçe halinde durdu. Sadece esintiyle idam gömleğinin uçları uçuşuyordu...02.50'de ipi kestiler...
Az sonra Hüseyin, Merkez Cezaevi'ndeki avukatlarla mahkumların görüşme odasından alınıp, başgardiyan odasına getirildi. Deniz ve Yusuf'un daha önce oturtulduğu sandalyeye
oturtulup, ayaklarındaki zincirler çözüldü.
O sırada avukatları, Hüseyin'e sigara vermek istediler.
Hüseyin içmeyeceğini söyleyip teşekkür etti.
Bir ara infaz savcısı Hüseyin'e, -Sarız'ın içinden misiniz, köyünden misin?- diye sordu. Hüseyin -Sarız'ın içindenim, siz Kayseri'nin neresindensiniz?- dedi. İnfaz Savcısı -Kayseri'nin içindenim- diye karşılık verdi.
Ve savcı bu konuşmadan sonra,hakkındaki idam kararını Hüseyin'e okuyup, sordu: Hüseyin -Karar bana aittir, bir diyeceğim yoktur- dedi. Bu ara Hüseyin daha önce hücresinde babasına yazdığı kısa mektubunu alıp, babasına vermelerini söyledi... bu son mektubunda Hüseyin şunları yazmıştı:- Babama, Anneme, Kardeşlerime ve yakın arkadaşlarıma,
Söyleyecek fazla söz bulamıyorum.
Bir insanın sonunda karşılaşacağı tabii sonuç bildiğiniz sebeblerden dolayı erken karşıma çıktı.
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.
İleride durumu çok daha yakından anlayacağınız inancındayım.
Metin olunuz.
Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar, sevgiler!..
Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil...
Candan selamlar...
Hüseyin İnan
Hüseyin son mektubunda da yaşadığı sürece ağır olan, az konuşan kişiliğini sürdürmüş, kısa bir mektup bırakmıştı.
İnfaz savcısının mektubu almasından sonra Hüseyin, avukatlarına dönerek -ayağımda bu beyaz lastik papuçlar var, ayakkabılarımı giymeme fırsat vermediler, çullanırcasına, adeta havalandırarak apar topar getirdiler, babama söyleyin, bu lastikleri gördüğü zaman, ayakkabısı yokmuş diye üzülmesin. Hücrede kalan ayakkabılarım, Askeri Cezaevi'ne hediyem olsun- dedi..
O sırada infaz savcısının -Hüseyin'i bekletmeyelim- dediği duyuldu. Hüseyin'e beyaz idam gömleği giydirildi.
Hüseyin avukatlarına veda etti ve çevresine dönerek -Bu mücadele bizimle bitecek mi?- dedi..
Daha sonra beyaz gömleği içinde sehpaya doğru dik ve metin adımlarla yürüdü. Sehpaya çıktı, tabureye çıkmadı.
Son sözlerini tabureye çıkmadan, ilmiği boynuna takmadan bağıracaktı.. Aceleci sesin sahibine adeta, sessizce oyun bozanlık etmişti...
Hüseyin saat sabahın 03.00'ünde, şafağın sökmeğe sabırsızlandığı bir sırada, son karanlığında gecenin, sehpanın üstünde bağırarak karanlığa karşı şunları söyledi:
-BEN ŞAHSİ HİÇBİR ÇIKAR GÖZETMEDEN, HALKIMIN MUTLULUĞU VE BAĞIMSIZLIĞI İÇİN SAVAŞTIM.
BU BAYRAĞI BU ANA KADAR, ŞEREFLE TAŞIDIM. BUNDAN SONRA BU BAYRAĞI TÜRKİYE HALKINA EMANET EDİYORUM. YAŞASIN İŞÇİLER, KÖYLÜLER VE YAŞASIN DEVRİMCİLER, KAHROLSUN FAŞİZM...!-
Bu son sözlerinden sonra Hüseyin, boynunu ilmiğe geçirdi ve ayağının altındaki tabureyi bir iki tekmeyle devirip, kendi infazını yaptı.
İnce dal bedeni boşluğa düştü... İleri geri sallanıp döndü...
Deniz ve Yusuf'la bir kez daha buluştu...