-bir varmış ya hep yokmuş...yada hiç yokmuş...Evvel zaman içinde kalbur saman içinde dedem bilmez ama ben iyi bilirim elektrik yoktu ama renkli televizyonlarda dizilerimizin sezon finalinin ardından hepimiz sokaklarda avuçlarımızda çekirdekler kafamızda binbir soru kız öldü mü yoksa kaldı mı ?çocuk naptı? kayın validesi o çirkin gülüşü attı mı? falan filen işte o zamanlarda başında fesi elinde sazı diyar diyar gezen bir adam . Yüzüne gülen arkasından deli diyeni bol bir adammış ama adam kendisine deli diyenleri sallamaz kendini aşık ali diye tanıtırmış ve tek şahidi olduğu muhteşemliklerin süslediği acıların insan içini sızlattığı gamze ve irfanın aşkını diyar diyar herkeze duyururmuş. bu aşk öyle bir aşkmış ki içinde acı ve kederin dolu olduğu göz yaşlarının hiç durmadığı bir aşk hikayesiymiş bu aşk öyle bir aşkmış ki insan mahlukatının bildikleri hiçbir kelime ifade edemezmiş
ali etrafına bu aşk hikayesini anlatacak yeteri kadar cocuk toplandığına kanaat getirince ise eliyle fesini düzeltip sazıyla sözlerini kendisinin yazmış olduğu yanık bir aşk türküsü tutturdu türküsü bittiğinde ise aşktan meşkten anlamaz dedikleri çocukların göz pınarlarında aşkın göz yaşlarının oluşturduğu ırmaklar günahkar insanların bastığı yerleri temizliyordu ardından hikayesine başladı.
Güneşin parıldadığı suların şarıldadığı bir zamanda bir genç babasına yardım etmek için tarlada sabahtan akşama patetes toplar işleride bitince de evinin yolunu bulurmuş ve yine böyle bir günmüş yine irfan bitirmiş işini yıkamış elini yüzünü arınmış çamurdan almış heybesini takmış omzuna çıkmış yola yürürken gecenin karanlığını bölen bir hıçkırık duymuş ve ses uçurum ile tarla yolunu birbirini ayıran yerde dolmuş irfanın kulaklarına hemen uçurum yolunu tutmuş derken kısa zaman sonra hıçkırığın sahibini görmüş kendisine sırtı dönük bir halde uçurumun hemen kıyısındaki kayada oturmuş bacaklarını uçuruma doğru uzatmış gece olduğu ve kimsenin olmadığını düşünmediği için hıçkırıklarını özgürce serbest bırakıyormuş ve ali ay ışığının altında sadece beline kadar gelen düz siyah saçlarını görmüş merakına yenilip
-hey sen orda napıyorsun demekten alamamış kendini
hıçkırıklarına yavaş yavaş son veren kız sanki umut ağacının son dalını bulmuştu genç adamın sesiyle ve bu dala sıkı sıkı sarılması lazımdı
- sanane
bir kerede kaçtığını söylerse ürkütebilirdi adamı
- o zaman neden ağlıyorsun
cümlesinin bitiminde genç kadın oturduğu kayalıktan yavaşça kalkıp yüzünü genç adama döndüğünde genç adamın nutku tutulmuştu ay ışığında bile belli olan mavi gözler kırmızı minik dudaklar allaşmış yanaklar ve bembeyaz teni ile rabbinin cennetindeki bir parça en temiz haliyle karşısında gibiydi-çözebileceğin bir şey değil boş ver
genç kız yeşil düzlükte bir yere şalvarının izin verdiği kadarı ile bağdaş kurup elinin tersi ile nemli gözlerini silip terden alnına yapışan saç tellerini eli ile arkaya gönderip yazmasını bağlayıp yüzünü genç adama döndü
- beni zorla evlendirmek istediler........
uyuyan kızını yatırıp üzerini örttü ne güzel uyuyordu meleği yanağında iki buse çalıp kulağına iyi geceler diye fısıldayıp oğlunun da üzerini örtüp çıktı karısı ile mabedine girip karısının yanına uzanıp yarının kendisine neler getireceğini bilmeden daldı uykuya...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BABAM...
Short StoryHer kızın bir aşkı olmuştur ilk aşkımız babamızdır ya hani aynen öyle ben de aşıktım babama bazen kızardım babama bazen küserdim ama o benimdi ... İlk anneme sarılırdı ama bana aşkım derdi benim saçlarımla oynar ve ben uyuyana kadar bana anlatırdı...