Bugün güzel bir Nisan günüydü. Bense arkadaşlarımla gezip tozmak yerine sessizce müdürümün verdiği dosyaları imzalıyordum.
"Bugün sinemaya gidelim. Ne dersin?"
Kafamı olumsuzca salladım. "JooHyun ile git Soojung. Bugün kafamı kaşıyacak vaktim yok."
"Hadi Rose. Lütfen!"
"Olmaz. Hem ben evimi daha çok seviyorum."
"İyi be." deyip telefonunu eline aldı Soojung. Telefonda iki dakika konuştuktan sonra bana döndü: "İşte arkadaş gibi arkadaş. İki saniyede kabul etti."
"İyi o zaman onunla git. Benim eve gidip bu dosyaları bitirmem lazım."
"Sana dosyalarınla iyi eğlenceler."
Yanaklarımı şişirip giden Soojung'un arkasından umutsuzca baktıktan sonra masamın üzerindeki dosyalara baktım.
Hepsini üst üste dizsem en az gövdem kadar yapardı. Ah! Nasıl taşıyacaktım bunları arabaya ben?
"Hadi Rose. Yaparsın sen."
Dikkatlice asansöre bindim. Şanslıydım ki asansör boştu. Birkaç saniye sonra asansörden indiğimde uzun bir bedene çarptım. Ve dosyalar elimden uçtu. Başka açıklaması olamazdı. Bildiğin uçtu.
Az önce şanslı olduğumu mu söylemiştim ben? Boşverin. Unutun gitsin ya.
"İyi misiniz?"
Bana endişeyle bakan gözlere baktım. İçimden, 'Analar neler doğuruyor be.' diye geçirsem bile, bunu dışarı vurmayacak kadar beynim kalmıştı. Yani. Sanırım.
"Hey! İyi misiniz?"
"A-Ah! İ-İyiyim."
Dosyaları toplamak için eğildiğimde karşımdaki uzun çocuk da eğilip toplamaya başladı. Ona 'gerek yok' diyemeden hepsini eline almıştı bile. Almaya kalkıştığımda beni durdurdu.
"Bir erkek, bir bayana yardım etmeli. Öyle değil mi?" deyip bana gülümsediğinde 'ne güzel gülümsüyorsun be çocuk' diye düşünmeme engel olamamıştım.
Arabama gelip bagaja dosyaları koyduğunda bana döndü: "Bu arada ben Jongin. Tanıştığımıza memnun oldum. Sanırım bu şirkette çalışıyorsunuz. Ben de yeni başladım."
"Siz adımı?"
"Kartınızda yazıyor."
Cebimde duran kartıma baktığımda göz devirmiştim. Aklım nasıl durduysa artık kartı çıkartmayı unutmuştum. Hızla çıkarttım.
"Gerçekten çok teşekkür ederim. Borcumu nasıl ödeyeceğim?"
"Imm... Yarın karşılıklı bir kahve içebiliriz bence."
"Tabii. Görüşmek üzere Jongin-shi."
Arabama binip hızla sürmeye başladım. Yaklaşık on dakika sonra evimde değildim. Büyük bir trafiğin içindeydim-
Başımı direksiyona çarptığımda yeni idrak edebilmiştim. Birisi arabama arkadan çarpmıştı.
Arabama.
Benim.
Arabama.
Çarpmıştı!!
Kimse benim bebeğime zarar veremezdi. Hızlıca arabadan dışarı çıktığımda bağırmaya başlamıştım.
"Nasıl bir dikkatsizliktir bu-"
Sözlerim, bana çarpan çocuğa bakınca ağzıma tıkılmıştı. Çocuk... Nasıl tanımlanır ki?
Dehşet-ül Vahşet.
Afet-i Devran.
Her neyse, anladınız sanırsam. Çocuk gördüğünüzde kalp spazmı geçirebileceğiniz türden bir görüntüye sahipti.
Koyu kahverengi gözler, sivri çene ve süt gibi ten.
Tanrı tarafından kutsanmıştım sanırım. Bir günde iki tanesi fazlaydı. Kendimi Park Shin Hye gibi hissediyordum.
"B-Ben özür dilerim. Dalgındım. Dikkat etmedim. Plaka kırılmış. Arayayım. Tutanak tutsunlar."
"Hayır hayır gerek yok. Çözülebilecek bir sorun. Sanırım aceleniz var."
"Evet, maalesef."
"Peki o zaman." Trafiğin açıldığını fark ettim. "Anlaştığımıza göre sorun yok. İşinize geç kalmayın lütfen."
"Böyle kuru kuru olmaz ama. Telefonunuzu verebilir misiniz?"
"Neden? Ah, buyrun."
Karşımdaki çocuk, uzattığım telefonumu görünce duraksadı. Sonra bir kaç şey tuşladıktan sonra bana geri verdi.
"Size borcumu mutlaka ödeyeceğim. Şimdi gitmeliyim. İyi akşamlar." deyip hızlıca arabasına atladı ve gitti. Akan trafikte yolun kenarında yüzümdeki 'Huh?' ifadesiyle durarak herkeste garip bir izlenim bıraktığıma emindim.
Elimi utançtan kızaran yanaklarıma götürdüm. Milattan sonra 2017 yılındaydık ama ben hâlâ tuşlu telefon kullanıyordum. Ne yapabilirim? Paramı buna harcamak istemiyordum.
Telefonu kurcaladığımda yeni bir numarayla karşılaşmıştım.
Sehun😉
0**********
Bir de emoji koymuştu adının yanına. Utançtan yerimde tepinmeye başlamıştım. Kesinlikle dışarıdan aptal gibi görünüyordum.
Yaklaşık beş dakika sonra arabamı park edip evime girmiştim. Lambayı açtım. Lambayı açmamla şaşkınlıkla yere düşmem bir olmuştu.
Evimde yabancı birisi vardı.
Lanet olsun, bir hırsız vardı.
Salonda bana şaşkınlıkla bakan genç çocuğu gördüğümde TV ünitesinin üstünde duran, her sayısında yakışıklı bir ünlü gördüğüm W dergimi rulo hâline getirdim. Bu numarayı üniversite arkadaşım Tao'dan öğrenmiştim. "Zor durumda kaldığında elinde kendini savunabileceğin bir şey kesinlikle olsun." demişti.
Çocuğa tekrar baktım. Ve hiç düşünmeden ensesine bir tane geçirdim.
*
Beni özlediniz mi😊
Ben de alışmışım her gün bir fic.ime bölüm atmaya. Atmayınca garip geliyor😉
Yorumlarınız bekliyorum💕
🙆İyi Okumalar🙆
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Take You Home | Baekhyun
FanfictionPark Rose asosyal birisiydi. Ona kalsa bu asosyalliğine devam ederdi ama Byun Baekhyun gibi çılgın bir komşusu olmasaydı. Ayrıca romantik💕 《Tüm hakları Baekhyun'un kokladığı gülün içindedir.》