Çocukluğumu öldürdüğüm gün ruhumu ona sattım.
Yataktan kalktığım gibi lavaboya girmiştim. Aynalar... Onlar bana kim olduğumu hatırlatan en iyi arkadaşlarımdı. Kendimle yüzleştiğimde onu duyabiliyordum. Fısıltılar... Aklımda inim inim inliyor, beni yönlendiriyordu. Görüntüme baktığımda morarmış göz altlarına gülümsedim. Vücudumdan akan kirli kanın gittiğini gösteriyordu bana. Uyku yok, hissetmek yok, acımak yok. Sadece o ve ben, fısıldayan arkadaşım var.
Aynadaki aksini görüyor musun? Asıl sen, bu gördüğün yüz değil. Beni hissediyorsun değil mi? Zihnini boşalt. Bana ait ol. Şimdi önündeki usturayı al. Kirli kanını akıt.
Dediğini yaptım. Usturayı alıp elimi boydan boya kestim ve akan kanı seyretmeye başladım. Ondan kurtuluyordum. Zamanla yenilenecek ve her şeye en baştan başlayacaktım. Ama önce, onu öldürmem gerekiyordu. Beni hastaneye kapatmaya çalışan biricik abim... Tekrar aynaya baktım. İlk cinayetimi 17 yaşında işleyecektim. Bu gerçekliğin verdiği haz paha biçilemezdi.
Banyodan çıktığımda dolabımın arka tarafına sakladığım bandajları çıkardım ve elimi sardım. Oyundaki düzen aynıydı. Annem yine nasıl bu kadar dikkatsiz olduğuma dair bir kaç zırvalık söyleyecek, babam umursamadan gazetesini okumaya devam edecek ve abim acınası gözlerle bana bakacaktı.
Üzerimi değiştirip aşağı kata indiğimde herkes masada kahvaltısını yapmaya başlamıştı. Sakin adımlarla yerime geçtim. Babamdan en uzak köşe, annemin yanı olan vitrin tarafındaki sandalyeme. Çatalımı elime aldığımda annemin gözleri saniyesine elime kaymıştı.
"Yine mi elini kestin, nasıl bu kadar dikkatsiz olmayı başarıyorsun?" Onu duymamazlıktan gelip salatalığı ağzıma attım.
"Annem bir şey soruyor küçük kardeşim, neden cevap vermiyorsun?" Abim yüzündeki o hain gülümseme ile bana bakıyordu. Umursamadım.
Umursa.
O buna değmez.
Değecek bir konuma getir.
Onu hayatımda istemiyorum.
O zaman onu yok et.
Fısıldayan arkadaşımla anlaşmamızı yaparken gülümsedim. Onu bu gece kurban edecektim.
"Sen neye gülümsüyorsun öyle? Ahh anne, kaç defa söyledim sana. O normal değil, bir şeyler yapmamız gerek."
"Kardeşin hakkında böyle konuşmayı keser misin Pusat? O sadece içine kapanık birisi." Annem umursamaz tavrıyla bunu söylerken kahvaltısına devam etti. Yeniden onunla göz göze gelirken alaca karanlığın biran evvel gelmesi için dilek diledim. Aklımdan onu öldüremeyeceğime dair tek bir şüphe bile geçmiyordu. Kaşınan avuçlarıma tırnaklarımı geçirdim. Onlarda bu anın gelmesi için sabırsızlanıyorlardı.
Yapmadığım kahvaltı masasından kalkıp kapıya yöneldim ve askılığın yanında duran çantamı alarak evden ayrıldım. İlk önce okulun oraya gidip benim yerime derse girecek çocukla konuşmam gerekiyordu. Ona kız arkadaşımla buluşacağımı ve babamın devamsızlığımı sorun ettiğini söylediğim de yüzünde pislik bir gülümseme ile bana baktı. 'Herkesin ihtiyaçları vardır dostum. Merak etme 100 kağıda bütün günü kurtarırız.' demişti. Onu aşağı mahallenin birinde kızlara laf atarken görmüştüm. Kafası sadece itliğe çalıştığı için muhtemelen abimin ölüm haberini sorgulamayacaktı. Kulaklığımı takıp okula doğru yürümeye başladım. Attığım her adımın heyecanını iliklerime kadar hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAPLANTI
Mystery / ThrillerHastalıklı ruhum, kendimle savaşırken onu buldum. Parlayan güneş çillerine vuruyor, kocaman gülümsemesiyle etrafa bakıyordu. Uzun saçları omuzlarından dökülürken onu izlemeye devam ettim. Zincirlenmiş kalbimi iplerini çözdüm, onu kalbime mühürledim...