Rüzgarın uğultusu kulaklarımın içerisinde ahenkli bir melodi ile dans eden ruhuma eşlik ediyordu. Yolda küçük bir kız çocuğu annesine umut dolu gözlerle bakıyordu. Birden zihnimi bir düşünce kapladı. İnsanlar küçükken mutlu olurlardı. Bir dondurma onların dünyasında kocaman altın gibi parlardı mesela. Ona ulaşmak için büyük bir heyecanla annesinin çantasına asılırdı. Karşımda o görüntü vardı, imrendiğim o görüntü .
"Anneciğim , lütfen. Lütfen çilekli dondurmadan istiyorum." Zihnim birden ışıkları açıp kapattı. Bu ışık bir anıydı. On iki yıl öncesine götüren bir kesitti. Her zamanki gibi karşımdaki sarışın küçüğe dakikalarca baktım.
Ben böyle bir çocukluk geçirmemiştim.
Adalet neredeydi?
Evet küçük ruhum kendini göstermeye başlayınca bedenim buna tepki gösterdi ve yüzüm düştü. Bu rutin bir duygu değişimiydi benim için. Arada aklıma gelirdi bu duygu yüklü sahneler. Ardından uçar giderdi , geriye sadece asık bir surat kalırdı.Bu olmamalıydı.Daha dün kendime söz vermiştim bir daha kimse beni incitemeyecek diye.
Daha kimse bile değilken beni inciten, söz bozulmaz mıydı?
Çenem kasıldı.
Zihnimde bir fısıltı dolandı.
Eski bir anı, zihnime kazınmış sahipsiz bir cümle:
"Sen gülmek zorundasın, üzgün olmak sana hiç yakışmıyor." Gülümsedim.
Veya gülümseye çalıştım.