Hani çoğu kişinin sevmediği tarih dersleri vardır. Onlara göre sıkıcıdır, hapis gibidir bu ders. Bazı kişiler ise sever. Kiminin sevme gerekçesi ilgi çekici olmasıdır, kiminin ki uyumak. Galiba tarih derslerini sevme nedenim de bu, uyuyabiliyorum.
"Elfida uyan, horluyorsun."yapmacık bir tedirginlikle seslenen ve ardından gülen Aykut'u duymamazlıktan gelerek kopamadığım uykuma geri döndüm.
"Kızım Elfida kaç kez söyledim dersimde uyuma diye,ne oldu yine sular kesildi de uyuyamadın mı?" Zeynep Hoca ona uykuluyken söylediğim saçma bahaneyi bana karşı koz olarak kullanıyordu. Kafamı sıradan kaldırdığımda hocanın delici bakışlarıyla karşı karşıya kaldım ve dersi dinliyor numarası yapmaya başladım. İlk günden neyin dersiydi bu ?! Neyse ki çok geçmeden zil çaldı.
Karnımın guruldadığını hissettim.
Arya da acıkmış olacak ki kantine gitmeyi teklif etti . Kol kola kantine doğru yürümeye başladık. Bu sırada koridordakileri inceledim. Okulun ilk günü olduğundan herkes birbiriyle konuşuyor, gülüşüyordu. Bir köşede sevgilisiyle sarılanlar diğer köşede arkadaşlarıyla şakalaşanlar... Bir an düşündüm de ben bu gruplara dahil olamıyordum. Arkadaşlarım konusunda şanslıydım ama diğer konularda kesinlikle şanslı değildim.
Hiç sevgilim olmadı mesela. Kulağa garip geliyor ama trajedik bir sebebi var. Ah,neyse. Hatırlamak istemiyorum bunları."Yeni gelen çocuğu gördün mü? Biraz bilgi toplamaya çalıştım. Yaşıtımızmış ve bayağı yakışıklı." Arya konuştu ama tepki veremedim. Sonrasında ellerini yüzümün önünde sağa sola sallayarak "hu hu?" dedi ve ağzımdan "hah?" diye bir ses çıktı. Anlaşılan bayağı dalmıştım. "Diyorum ki şu kumral çocuk" gözüm Arya'nın bahsettiği çocuğu aradı ama bulamadım. "Nerede? Göremedim." gitmiş olmalı diye düşünürken Arya düşüncelerimi okumuşcasına "Gitti sanırım." dedi.
Açıkcası beni ilgilendirmiyordu. Küçük yuvarlak masadan kalkıp kantin kuyruğuna yöneldim.
"Çift kaşarlı?" diye kaşlarımı kaldırıp sordum ardından güldüm. Komik anılarımızdan biriydi bu. " Aynen" dedi bana karşılık verip gülerek.Tostları ve çayları alıp döndüğümde masada Baran'ın olduğunu gördüm. Sandalyemi ayağımla itip otururken tostları Arya'ya uzattım. " Ya şapşik ne gerek vardı benim için gittin tost aldın." dedi Baran sevimli bir gülümsemeyle ve tostuma uzandı. Ani reflekse tostumu korumayı başardım. "Ayakkabımı al, tokamı al ama tostuma dokunma Metal'im" dedikten sonra, Baran: "Tostunu vermiyorsan gidiyorum." dedi küçük bir çocuk edasıyla. "Kendin al aaa. Hem kilo vermiş olursun, kötü mü?" Güldüm ve tostumu ısırdım.
Aslında Baran kilolu değildi ama kendisine kilolu demeyi tercih ediyordu. Zayıfsın dediğimizde göbeğini çıkartıp 'bakın göbek' diyordu. Göbekli olmak hoşuna gitmiş olacak ki "Saçını farklı mı yaptın sen çok güzel olmuşsun. Rujun da değişmiş. Kız çok güzel olmuşsun sen." diyerek direndi yerinden kalkmamak için. " Baraan!" dedim kızıyormuş gibi. O da kalktı " Tamam be tamam" dedi ve gitti.Bir süre sessizce oturduk sonrasında Baran geri geldi ama oturamadan ders zili çaldı. Homurdanarak merdivenin olduğu yöne döndü, kollarını açıp beline koydu ve "Hadi koluma girin prenseslerim, aç kurtlar size bakıyor." dedi.
Onun bu hareketine güldüm bazen aşırı korumacı oluyordu. Baran sınıfa vardığımızda hemen bizi bıraktı ve Gökay ile Aykut'un yanına gitti. Şaşırmamıştım. Onları görünce unutuyordu bizi. Arkasından "Çok kötüsün!" diye bağırdı Arya şakayla karışık. Güldüm ve sırama oturdum.Dersin ne olduğunu sorduğumda biyoloji olduğunu öğrendim. Biyoloji ilgimi çeken tek dersti. Bazıları bu dersi çok yanlış yerlere çekiyordu. Şimdi olduğu gibi "Hocam sayfa kırk beşte insan vücudu var. İsterseniz dersimize onunla başlayabiliriz."
Mesut ilk günden başlamıştı. Garip biriydi. Zekiydi ama çalışmıyordu. Komik bir klasik değil mi sizce de bu? Ne zaman aklıma gelse gülerdim buna. 'Zeki ama çalışmıyor'...