KULÜBE ÜÇ

48 39 6
                                    

James'in kalbi yerinden çıkacakmış gibi atıyordu. Beyni fareler tarafından kemiriliyormuşçasına kafası karışmış doğru düzgün hiç bir şey düşünemiyordu. Nereye götürüldüğünü neden götürüldüğünü bilmiyordu. Aklına gelen her şey mantıksız şeylerdi. Kafasında esen yalan yanlış düşünceleri dağıtmak için pencereden başını çıkarmış görkemli ve ürkütücü kuleleriyle onu selamlayan Mittwoch malikânesinin giderek yaklaşmasını tedirgince izliyordu.

Araba bir anda çok keskin bir viraj aldı ve keskin virajla beraber James neredeyse bütünleştiği pencereden ayrılarak birden koltuğa doğru savruldu. Kafasını kaldırdığında gördüğü tek manzara; Clarissa'nın ona bakan muzip gözleri ve kahkaha atmamak için büzülmüş dudakları oldu.

James küçük düştüğünü hissetti, bu manzaraya daha fazla katlamazdı. Hemen takınabildiği en ifadesiz yüzü takınarak eski konumuna yani penceresine geri döndü.

Araba artık yol denemeyecek kadar bozuk bir patikada ilerliyordu, etrafta o kadar çok ağaç vardı ki James yeşil bir duvarın önünden geçiyormuş hissine kapıldı. Tam o anda koca bir taşın üstünden geçerken zıplayan araba James'in kafasını pencerenin tavanına çarpmasına sebep oldu, acıyla haykıran James arabada yalnız olmadığını unutarak;

- Lanet olasıca! Pis...

-Bence pencere seni istemediğini iki kez açıkça dile getirdi. Peşinden fazla koşmamalısın. Diye sırıtarak James'in sözünü kesti Clarissa.

James bir taraftan sözünün kesilmesine sevinmiş bir taraftan da maruz kaldığı alay yüzünden öfkelenmişti.

Araba durduğunda James büyük bir şaşkınlık içerisindeydi çünkü Clarissa arabadan hiçbir leydiye yakışmayacak hareketlerle inmişti; kapıyı açması için Malcom'ı beklemek yerine süratle kapıyı ittirmiş ardından merdivenlerden atlayarak inmiş inerken de, saçlarının ciddi bir topuz halini almasını sağlayan tokayı tek hamlede çıkarıvermişti. Clarissa'nın saçlarının yanan bir alevi andıran kızılları hafif meltemle dans ediyordu. James o an her şeyi unuttu; babasını, üç gün önce ölen dükü, nerede olduğunu her şeyi... İstemsiz olarak Clarissa'yı takip ediyordu. Clarissa kapısında paslı metalden bir ''3'' olan kulübenin önünde durdu. Aniden topuklarının üstünde döndü ve yürümeye başladı garip olan adımlarını sayıyor oluşuydu ancak James'in bunun farkında olacak durumda olduğu söylemezdi.

Clarissa üç büyük kayanın önüne geldiğinde durdu ve ortada ki kayanın kenarına sıkışmış gibi gözüken küçük bir taşı çekti, o anda James'in dikkati Clarissa'dan elinde parıldayan taşa kaydı. Bu bir bıçak mıydı? ''harika zaten şu koca dünyada bir tek deli leydinin teki tarafından saldırıya uğramadığım kalmıştı'' diye mırıldandı. Abisi Mallcom'dan yardım alabileceği umuduyla başını çevirdiğinde ne abisini ne de arabayı bulabilmişti. ''adi serseri'' diye söylendi.

James bir korkak değildi, ancak ne bir kız tarafından zarar görmeyi ne de bir kıza zarar vermeyi kaldırabilirdi, bu yüzden tek çaresinin ona ağır adımlarla yaklaşan Clarissa'dan kaçmak olduğunu düşündü.

Kaçış pozisyonu alamaya başlayan James arkasını dönmüş birkaç yavaş ve sessiz adım atmıştı ki omzunda narin bir el hissetti. Ve olduğu yerde çakılı kaldı.

''Nereye gidiyorsun?''

James'in zihninden geçenleri duymuşçasına şen bir kahkaha atan Clarissa birkaç adımda James'in karşına gelerek:

''Tanrı aşkına sadece anahtar! Hadi ama o kadar da korkutucu olduğumu sanmıyorum. Merak etme seni öldürmem.'' Dedi ve bir elini James'in omzuna koyarak teselli eder bir edayla ve alayla gülümsedi. James öfkelenmişti kızın elini sertçe omzundan itti ve

UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin