İLK MEKTUP

39 38 4
                                    

Yatağın baş ucunda leydi Anne dizlerinin üstüne düşmüş yüzünü kocasının cansız kollarına basmış hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Baş kahya Wilson kızarmış gözleriyle ve zaten var olan kamburunu daha da sergileyen çökmüş bir duruşla içeriye girdi. Titreyen sesiyle güç belada olsa "leydim, rahip..." Dedi. Başını kocasının kollarından kaldırarak kahyaya bakan Leydi Anne nefes alma yeteneğini kaybetmiş gibi soluklanmaya çalışıyordu. Bağırmak ağıt yakmak bütün dünyaya acısını haykırmak istiyordu, belki o zaman kalbindeki kanamayı durdurabilirdi. Ama yapamazdı bir düşes asla bu kadar hakir olamazdı. "Clarissa..." dedi sessizce konuşurken hıçkırmaktan göz yaşlarının onu boğmasından korkuyor gibiydi. "Ona haber verildi mi?"

"evet leydim ancak rahip, daha fazla beklemenin lordumuzun ruhunun yolunu kaybetmesine neden olacağını söylüyor."

"O halde bırakın gelsin"

Clarissa babası hasta yatağında yatarken yine onun isteği üzerine Tacir Frisby'le görüşüyordu. Babasının talimatı üzerine adamla, 2 ay sonra fabrikalarına 8 ton ipek getirmesi için pazarlık yapıyordu. Tacirin dört katlı lüks evindeydier. Adamın çalışma odası ince bir zevkle döşenmişti. Odanın duvarlarındaki raflarda çin porselenlerinden heykelcikler duruyordu. Odayı aydınlatan pencerenin üstünde kudretli cellat baltaları asılıydı. Koyu kahverengi ahşap masanın ardında yüksek arkalıklı siyah deri bir sandalye duruyordu.

Clarissa'nın aklı para hesabıyla meşgul olsada kulakları çalışma odasının dışındaki hararetli sesleri seçebiliyordu. "Bu acil! Leydi Clarissa Mittwoch'a" dedi birisi ve gitti, birkaç dakika sonra Tacir Frisby'nin16 yaşındaki oğlu kapıyı çalma gereği duymaksızın içeri girdi "leydim bu size, acil olduğu söylendi" diyerek üstünde siyah baykuş arması olan küçük zarfı kıza verdi. Clarissa zarfın içinden çıkan minicik kağıdı hızla açıp okurken Tacir bunun farkında bile değildi. "leydim yapamam inanın teklif ettiğiniz para ancak tayfamın ihtiyaçlarını karşılar bu işi yapacaksam karda elde etmeliyim, hem açık sularda korsanlar tarafından yağmalanma riski de daha fazla, Hint okyanusundan bahsediyoruz Londra'daki Times nehrinden değil!" Clarissa notu hızla avucunun içinde bir top haline getirdi ve hiddetle "ne var biliyor musun? Al ipeğini susmak bilmeyen ağzına sok!" dedi ve kapıyı çarparak kendini dışarı attı. Arabası ordaydı fakat arabacı ortalıkta görünmüyordu gözyaşları taşmadan babasını görmek zorundaydı. Arabacıyı arayacak vakti yoktu. Yanından hiç ayırmadığı bıçağı dolunayı gri saten elbisesinin geniş kolunun altındaki özel yapım deri kılıfından çıkardı ve arabayı çeken atlardan birinin bağlarını kesti ardından eğersiz ata hışımla atlayarak dörtnala malikâneye doğru yola çıktı. Bir taraftan düşmemek için atın yelesine tutunuyor bir taraftan da bir türlü durduramadığı gözyaşlarını atın boynuna akıtıyordu. Okuduğu şeye inanmak istemiyordu. Böyle bir şey mümkün olamazdı bu bir şaka olmak zorundaydı. Ya annesinin, ya da gözlerinin yaptığı bir şaka... "onu kaybettik" yazıyordu notta. Yazının sonuna ne nokta konmaya cesaret edilmiş ne de okunaklı olması için uğraşılmıştı.

Malikâneye vardığında onu seyis yamaklarından Tommy karşıladı, Clarissa attan iner inmez Tommy neredeyse çatlayacak kadar yorulan atı nasırlı elleriyle okşayarak sakinleştirmeye çalıştı. Clarissa, Tommy'ye mahcup gözlerle baktı seyis yamağıysa kadına telkin edici bir sesle ''at iyi olacak siz gitmelisiniz leydim'' dedi.

Clarissa geniş koridoru aşıp merdivenlere ulaştığında rahiple karşılaştı. Rahip elinde siyah ciltli bir İncil taşıyordu, Clarissa'yla göz göze geldiklerinde

-''Ben yaşamım ve dirilişim bana inanan ruhlar sonsuza dek yaşarlar'' der tanrı bu yüzden üzülme sevgili kızım lordumuz tanrıya inananlardandı. Diye mırıldandı ve istavroz çıkartıp Clarissa'nın yanından geçip gitti.

UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin