ÇAY PARTİSİ

34 32 2
                                    

Kasabadaki ufak taverna, terlemiş maden işçileriyle doluydu ve ucuz viskinin terle karışımı gibi kokuyordu. Herkes kendinden geçmiş çoğu yorgun madenci yumuşak bedenler arıyordu kendine. Bir köşede duran piyanonun tepesinde, bedeninde dolanan elleri nasır tutmuş sarışın bir madenciyle yiyişen genç kadın kapıdan gireni görünce üstüne çullanmış azgın adamdan ustaca sıyrılarak kapıya doğru yöneldi. Yürürken az sayıdaki masaların arasında dolaşan kadınlardan birinin elinde tuttuğu içi konyakla dolu demir kupayı aldı ve bir dikişte bitirdi. İçkisinden olan kadın hışımla ardına döndüğünde patronunu görünce sakince tekrar ardına döndü.

Dudağının kenarından süzülen küçük damlayı diliyle yalayan genç kadın sırıtarak tavernaya yeni giren delikanlıya göz kırptı. ''kolay hedef''

Genç adam ona giderek yaklaşan kadına doğru ilerlemek yerine olduğu yerde beklemeyi tercih etti ve usulca bakışlarını şapkasının altına gizledi.

Kadın, genç adama güzelce sokuldu bir elini adamın omzuna koyarak hafifçe kulağına fısıldadı ''hoş geldiniz, size her türlü hizmeti vermekten mutluluk duyarım efendim.''

Genç adam bakışlarını kaldırmadan kadının omzundaki elini bileğinden kavrayarak onu bara doğru sürükledi. Rahatsız tahta taburelerden birine yerleştikten sonra kadına da başıyla oturmasını işaret etti. Barmene eliyle 2 yaptıktan sonra başıyla barmenin arkasındaki şarap fıçısını işaret etti ve cebindeki bütün parayı saymadan masanın üzerine bıraktı. Barmen bardakları adamın önüne bıraktı ancak parayı almadı. Genç adam bardaklardan birini onu dikkatle süzen kadının önüne itti.

Şarabından bir yudum aldıktan sonra dirseklerini masaya dayadı ve demir bardağı iki eliyle sardıktan sonra kendi yansımasını incelerken;

''e Alice... şimdilerde kolay hedeflerle mi uğraşıyorsun.'' Dedi.

Alice herkese göstermediği dostane gülüşüyle ''bu kez tanıyamadığımı itiraf etmeliyim, bıyık yakışmış kızım!'' dedi ve ardından hevesle ekledi ''neden buradasın beni mi özledin?''

''belki de biraz daha sessiz olmalısın ha Ali...''

''Oh, Alice'i Ali diye kısaltan erkeklere bayılırım!''

Alice bu küçük maden kasabasında en gözde hayat kadınıydı, daha doğrusu en iyi hırsızıydı. Aslına bakarsanız bir çingeneydi. Büyük bir ailesi vardı onun yaklaşık olarak 154 kişiydiler. 12 yaşına kadar ailesiyle beraber oradan oraya ülke ülke, şehir şehir dolanıp durmuştu Alice, Fakat sonra kolonisi Mitttwoch dağına kamp kurmak gibi bir cesaret gösterdi. Dük cenapları başlarda onları görmemezlikten gelsede mülküne dahil olan civar köylerinde ve kasabalarında huzursuzluk çıkarmaya başladıkları an adamlarını toplayıp onları bir bir arazisinden kovmaya başladı. Durum zaman zaman ölümlere sebep olsa da lort Mittwoch olabildiğinde ılımlı davranmaya çalışıyordu önce liderlerine birkaç uyarı notu gönderdi, çoğu kibar bir rica gibiydi ancak bu notlara karşılık Mittwoch dağındaki Glory adında bir demir madeni tahribata uğrayınca işler kızışmaya lort Mittwoch da acımasızlaşmaya başladı. Sonunda onların sattığı hiçbir malın alınmaması konusunda bir emir çıkarttı takas bile yasaklanmıştı, para kazanamayan Çingeneler açlığa sürüklendi fakat yinede araziyi terk etmemekte direndiler, açlıklarını avlanarak gidermeye kalktılar fakat, ormanda hayvan avlamaları lordun adamları tarafından engellendi ava çıkanların kendisi avlanıyordu, hayır öldürülmüyordu ama omzundan bacağından hafif fakat acı verici yaralar alıyorlardı. Hırsızlık çok da yabancı olmadıkları bir kavramdı ve dükün engelleyemediği tek eylemdi.

Alice bu göçebe Çingene kolonisinde bir yetimdi onun bakımını Peter adında yaşlı fakat vücudu hala sapasağlam, iri yarı bir adam üstlenmişti. Herkese gösterdiği sert yüzü Alice 6 yaşına gelene kadar ondan saklamış ona pamuk gibi yumuşak sevgisini vermişti. Daha sonraysa minik kıza çalmayı öğretmiş karnını doyurabilecek kadar iyi olduğundan emin olmuş ve onun için bir şeyler çalmasını istemediği zamanlarda, yüzüne dahi bakmamıştı. 6 yaşında yapayalnız kalan Alice pek çok şeyle mücadele etmeyi pekala öğrenmişti baş edemediği tek şey kendi hırsıydı. Öyle ki 8 yaşına geldiğinde bu dürtü onu 1 senedir kamp yaptıkları yerden bütün görkemiyle seyrettiği Mittwoch malikanesine girmeye zorlamıştı. Her gün bir ağaca tırmanıp malikaneyi seyrederken, o devasa yapının içinde nasıl mücevherler kıyafetler ve yiyecekler sakladığının hayalini kuruyordu. Bir keresinde Peter onu malikaneden çok da uzakta olmayan bir köknar ağacının tepesinde yakalamıştı, onu sertçe bacağından aşağı çekip ağaçtan düşürerek önceki gün avlanmaya çalışırken vurulan omzunu göstererek; ''sakın aklından geçen şeyi yapmaya kalkma ordan uzak dur! En azında iki gün daha.''

UMUTHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin